Yayınlanma Tarihi: 26 Ağustos 2013 — okunma
İnsan şöyle bir geriye baktığında unutamadığı hatıralar gözünün önünden bir film şeridi gibi geçer. Bazen hüzünlenir bazen tebessüm eder. Aslına bakarsanız mazi hep hüzün vericidir. Şairin dediği gibi “Ağlarım yâdıma geldikçe gülüştüklerimiz” misali gibi.
Kötü olanlar insanın içini acıtırken, iyi olanlara da geride kaldığı için üzülür insan. Kısaca mazi bir yaradır insan hayatında.
Yaklaşık bir sene önce bu zamanlardı. Ben güneşli bir sonbahar gününde takvimlerin ekimin 17’sini gösterdiği bir günde Akkuş’a tayin olmuştum. Görev yerim İMKB YİBO. Burada tam on ay kaldım. Sıcak bir yaz günü; takvimler bu sefer 17 Ağustosu gösterirken Terme’ye atandım.
Geride dolu dolu on ay…
Geride dostluklar, arkadaşlıklar, zahmetlerle birlikte yaşanan güzellikler.
Geride insanlık…
Geride umutlar, temenniler, hüzünler…
Hayatın cilvesi gereği gitmeler, gelmeler…
Kısa sürede çok şey öğrendiğim, kazandığım yer Akkuş… Kadri kıymeti bilinmeyen yer. Havasının, suyunun, insanının en temiz kaynaktan beslendiği yer.
Ancak gönülden bakılınca görünecek güzellikler var burada.
Hani atalarımız “Bülbülü altın kafese koymuşlar ah vatanım” demiş ya. Vatanından olmuş burada çok insan. Yabancıyı anlıyorum. Çünkü onların da bir vatanı var. Ya Akkuşluya ne demeli. Niçin Akkuşlu vatanında kalamıyor? Uzun hikâye. Yazımızın konusu bu değil şimdi.
17 Ekim-17 Ağustos arası kaldığım mekân Akkuş. Bu ilçenin benim için unutulmayan yanı ise YİBO.
Kimler gelmiş kimler geçmiş buradan. Gelip geçenler her sene artıyor. Yaklaşık her dört senede bir tamamen değişiyor kadro. Geçen sene veda için geldiğimde bazı kimseleri aradı gözlerim. Ama bulamadı. Hâlbuki ben dostlarımla vedalaşmaya gitmiştim. Hem de ayrıldıktan bir ay sonra. O da ne? Bazı arkadaşlar yok. Elbet yenileri de meslektaşlarımız ama hukukumuz olmadı.
Daha bir ay içinde Ertan Alp’i aradı toplantı salonunda gözlerim. O derinlere bakan mütebessim çehresi hatırladım. Yoktu… Sonra Hüseyin İlhan. Sakin ve derin bir sükût içinde içiyle konuşuyor gibi halini düşündüm. Yoktu… Kısa süre de olsa birlikte görev yaptığımız Nergis Alp yoktu… Ya Hanife Eren/Avcı… Hani o gözleriyle gülen. Yoktu… Emine Kahraman’ın odasına girerken “Buyur hocam” demesini hatırladım. Yoktu… Ya “yeşil kalem de mi varmış diyen” Dilara Şenses Hanım. Yoktu… Kantinde öğrencisine bir şey alacağı sağ elini kafasına görüp düşünmesinden anlaşılan Nuh Akkuş yoktu… Kendisi Galatasaraylı olduğu halde “Çubuklu denilince Fenerbahçe hatırlanıyor” diyen Mustafa Kemal Gedik de yoktu… Zeynep Aydın Uslu ve Cemile Baytemir. Onlar da yoktu.
Çünkü bunlar Akkuş’tan gitmişlerdi. Artık haberleri başka yerlerden gelecekti. Zaman içerisinde unutacaktık. Veda için gittiğimde bir buruk ayrıldım. Sanki benden de bir şeyler eksilmişti. Boğazım düğümlendi. Hatta tam okuldan çıkacakken Satiye Hanım beni görünce “Aaa Zeki Hoca gelmiş” demesini de hiç unutmadım.
Aradan bir sene geçti. Duydum ki Yasin Aydoğan, Harun Kıyak, Satiye Çiçek Kıyak da ayrılmışlar. Muhtemel Hanife Söyler ve Funda Duzak da orayı terk etmek üzereler. Belki Derya Hoca da ayrılmış olabilir. Yani birçok tanıdığımız başka yerlerde olacak artık.
Nevzat Akman, Ferhat Arslanhan, Mustafa Gül ve Cemal Kalender İlçe içinde yer değiştirdiğinden onları görebiliyorduk. Milli Eğitim kadrosu tamamen değişmişti. Kaymakam başka yere atanmış ve yoktular… Hayat devam ediyordu.
Biz orada kalmış tanıdıklarımızı da unutmadık ancak konumuz gidenler üzerine olunca isimlerini zikredelim dedik. Ne edersin. Mazi kalbimde bir yara…
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.