Yayınlanma Tarihi: 30 Aralık 2013 — okunma
Saygıyla sevgi, dostluk ile arkadaşlık kavramları karışır çok kere. Bir meziyetinden dolayı saygı duyduğumuz birini sevmeye biliriz. Birçok arkadaşlarımız vardır ama dost olma özelliği başkadır. İnsanlar bulundukları cemiyette diğer fertlerle beraber yaşamaya mecburdur. Herkesle belli sınırlar dâhilinde arkadaş olabiliriz. Ancak dostluk çok farklı bir şeydir ve kelimelerle izah edilmesi kâfi gelmez.
Düşünebiliyor musunuz; çekinmeden, hiçbir mahzur görmeden derdinizi ve size ait bir takım şeyleri rahat rahat bir başkasıyla paylaşmayı? Ve bunların da onda kalacağını bilmek. Dostunuzun da sizi can kulağı ile dinleyip; derdinize hemdert olması, aranızdaki sevgi bağını nasıl kuvvetlendirdiğinin farkında bile olamazsınız. Bir sıcaklık hissedersiniz.Hem bedeninizi hem de ruhunuzu ısıtır bu sıcaklık. Hiçbir dünya menfaati yoktur ortada. Sadece aynı huzur ikliminde beraber bulunur, aynı hisleri beraber paylaşırsız. Bir bakıma hemhal olursunuz.
Bir zaman sonra ayrıldığınız dostunuzun, geçici de olsa ayrılığın verdiği ruh sıkıntısını hissedersiniz. Bu sıkıntıda bile gizli bir ferahlık vardır. Öyle ya neden üzülür insan? Birinin yanından ayrıldım diye mi? Gitti diye mi? Bu huzursuzluğun adı muhabbettir ve muhabbet sevgi kökünden gelen bir kelimedir. Şayet bu sevgide şahsi bir menfaat yoksa iki beden ruhen bir can gibidir.
Peki, insanlar ‘dost bildiklerinden’ zarar görmezler mi? Görürler elbet. İşte buna ya vefasızlık ya da ihanet derler. Dost dosta tamamen güvenir ve ondan hiç yanlış beklemez. Onu kendisi gibi bilir ve hisseder. Dost bilinenlerin; bilgisine, becerisine, ilgisine, istidadına ve tecrübesine güvenir. Çünkü o dosttur ve dostu da kendisi gibidir. Noksanı ve kusuru varsa da bile onu görmezden gelir. İnsan dostlarında hata aramaz, sevdiklerinde kusur görmez.
O halde vefasızlık nereden çıkar? Neden çıkar? Dostluklar neden zedelenir ve hasara uğrar? Vefasızlığın temelinde ne yatar?
Sebep her ne olursa olsun vefasız bir dost karşısında ihanete uğramış gibi hisseder insan. Bir nevi ihanettir de zaten. Temelinde samimiyetsizlik ve bencillik yatar. Bir de nefs girdimi araya iblise bile lüzum kalmaz.
Vefasızlık can yakar, yürek yakar. İnsanların ruh âlemini karartır. Başkalarına olan bakış açılarını yeniden gözden geçirmesine sebep olur. Sadece bir kişiden değil de cümle âlem herkesten darbe almış gibi hisseder kendini. “Bu da böyle yaptıktan sonra güvenilmez kimseye” der. Yıkılmıştır kısacası.
Hiç dost bildiğimiz bu insanların bir gün bizi terk edip, çekip gitmesinin ardından kendimizi de hesaba çektiğimiz oldu mu? Veya kendimizi hesaba çekerken kendimizde kusur bulduğumuz oldu mu? Kendi vicdan mahkememizde suçlu bulunduk mu hiç?
İşte işin bu kısmı daha zordur. Belki çok defa ihanete, haksızlığa, vefasızlığa ve kadirşinassızlığa uğramış olabiliriz. Bütün bunların ardından kendimize ait kusurları da görebilirsek daha sonraki münasebetlerimizde daha sağlam kararlar alıp; daha sağlam bir duruş sergileriz. Daha az acı çeker daha az üzülürüz. Şu üç günlük dünyada sevgi ve muhabbetin ölçü birimi yoktur.
Dostluğun sıcaklığını taa yüreğimizin ortasında hissetmeye ne dersiniz. Unutmayınız ki ateş yaktığı şeyde pas bırakmaz. Yine unutmayınız ki, yanmak pişmek demektir. Pişmek ise her türlü fenalıktan arınmak manasına gelir.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.