Yayınlanma Tarihi: 16 Eylül 2013 — okunma
Her sene okul açılışında başta yazılı ve görüntülü basın olmak üzere gündemdeki konulardan birisi de eğitim-öğretim hakkında haber vermek yorumlar yapmaktır. Yazılı basın daha aktüel olduğundan olmalı ki “şimdi okullu olduk” kabilinden başlıklar atarak, okula yeni başlayan öğrencilerin ve velilerin heyecanını öne çıkartır. Özellikle de ilk defa veli olacak olan kişiler hem kendileri hem de çocuklarının heyecanı daha başkadır.
Televizyonlar ise velilere yönelik programlar yapar. Bu programlarında “sevgi” ön plandadır. Demek ki önemli eksiğin “sevgi” olduğu kanaatindeler.
Eğitimin mutfağında bulunanlara hiç sormadan, onlarla konuşulup konu hakkında karşılıklı görüşmeden “hariçten söz edenler” bir anda gündemi meşgul ederler. Bu hususta ülke olarak çok eksiğimiz ve ihmalimiz var.
Eğitim bir ülkenin can damarıdır. Eğitim sistemini sağlıklı bir yapıya oturtmadan hiçbir alanda başarılı olma imkanı yoktur. Günümüzde ekonomisi bozuk, endüstrisi gelişmemiş, terör ile başı dertte ülkelere baktığımızda bunların eğitim seviyelerinin arzu edilen yerde olmadığını görürüz.
Bir işte başarılı olmak için önce hastalığı teşhis etmeli gibi basit ve çok bilinen bir kural vardır. Sonra tedavi merhalesi gelir. Ancak ekonomistten sağlık problemleri, sağlıkçılardan eğitim meselelerini çözüme kavuşturulması beklenemez. Hangi konu ile ilgili çözüm aranıyorsa o konunun mutfağındakilerden görüş alınması en isabetli karar olacaktır.
Okulların açılmasından iki gün sonra eğitim konusu gündemden düşecek, bir daha ki eğitim yılına kadar karne hariç bu husus rafa kalkacaktır. Çünkü her gün gündemi değişen bir ülke olduğumuzdan; basın için çok aktüel olmayan bir konu.
Eğitim konusunda devlet çok ciddi tedbirler almalıdır. Bu konuda her başarısızlığın ardından öğretmenlerin sorgulanmasından vazgeçilmeli. Eğitimi sadece öğretmenden ibaret sayan anlayıştan uzaklaşmalıyız. Öğretmen öğrenci münasebetlerinin saygı sevgi zeminine oturtmalı, bunun için veli hususunda çalışmalar yapılmalıdır.
Veli; seçmen olmanın orantısız ağırlını öğretmen üzerinde baskı unsuru gibi görmesi bir nevi dokunulmazlık zırhına bürünmesi demektir. Her başarısızlığın ardında öğretmeni gören zihniyet sayıca az değildir. Başarılı öğrenci velisi başarıyı çocuğunda görürken, başarısızlığın sebebini de öğretmene bağlamaktadır. Zaten bu zihniyete sahip olan kişilerin ruh halleri çocuklarına da geçerse, sosyal ve kültürel açıdan başıboş ve de egoist nesillerle karşı karşıya gelebiliriz.
Eğitim kimsenin müdahale ‘edemeyeceği’ bir sisteme büründürülmelidir. Her başarısız denemeden sonra işi öğretmenin üzerine yıkmaya kimsenin hakkı yoktur. Sistemler sağlam olduktan sonra uygulayıcılar da başarılı olurlar.
Eğitim karneden karneye, okul açılışlarında, sınavlardan sınavlara tartışılacak bir şey değildir. Tarlaya ektiğiniz fidanlar çürüse en çok o sene mahsul alamazsınız ve kayıplarınızı satın alarak giderebilirsiniz. Hatta bir hekimin bir hatası en fazla bir kişiye zarar verir. Ancak köklü ve kalıcı temeller üzerine inşa edilmemiş bir eğitim sistemi geleceğimizi tehlikeye atmak demektir. Buna da kimsenin hakkı yoktur.
Burada en önemli iş yetkililere düşmektedir. Öncelikle veli eğitimine önem verilmeli veliler eğitilmelidir. Aksi halde kendince her olumsuz durumla karşılaşan veli üst makamları aşındırmaya devam ederse; yarın ülkenin temelleri aşınmaya başlar. Güçlü olanın haklı olduğu bir cemiyete doğru gideriz. Unutulmamalıdır ki “El elden üstündür” atalar sözü boşa söylenmemiştir.
Adete binaen biz de yeni eğitim yılının ülkemize hayırlı olması temennisi ile sözümüzü noktalyalım.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.