Yayınlanma Tarihi: 3 Şubat 2011 — okunma
Bazı konular hep aklımızdadır. Yazmak isteriz ve durmadan erteleriz. Bir anda karşılaştığımız olaylar karşısında da “yazacaktım bu konuyu, keşke ertelemeseydim “deriz. Tüm yazanlar için bu durum böyledir zannediyorum. Ya da benim için böyle. Bakın hem yerelde hem ulusalda “eleştiri” nedeniyle olanlar Defne Joy Foster’in ölümü noktasında nasıl birleşiyor.
Öncelikle çok genç yaşta kaybettiğimiz sanatçıya Allah rahmet eylesin, ailesine de sabırlar versin diliyorum.
Yerel basınımızda son zamanlarda giderek artan boyutta eleştiriler savaşı var. Savaşı diyorum çünkü nezaket sınırlarını aşıp, zaman zaman saldırı boyutuna ulaşıyor bu çekişmeler.
Benim derdim kimseleri savunmak ya da eleştiri dersi vermek değil.
Yerel basında hepimiz bir tavanın balı gibiyiz. Hepimiz, “Ünye” ekseninde buluşuyoruz. Hayatın gerekleri doğrultusunda her köşede herkes kendince bir şeyler yapıyor. Hepimiz de biliyoruz ki, yapılan her şey herkes tarafından beğenilmez. Ayrıca yapılan her şey mükemmel değildir. Yapılan işi övenler de olur, yerden yere çalanlar da. Ve hepimiz eleştiriyor, eleştiriliyoruz. Olumlu eleştiriler hepimizi mutlu ederken, olumsuz eleştiriler hepimizi üzüyor. İyi ama bir de gerçekler var. “Kral çıplak” sözü bir çocuk tarafından söylenip, bugüne kadar gelebiliyor ve “kalıp” halini alıyorsa,- buradan gerçeklerin kolay söylenemediği dersi çıkar ortaya. Ama gerçekleri de kırıp dökmeden, hakaret etmeden söyleyebilen insanlar da varsa onları da en acımasız eleştirilerle vurmamak gerek.
Birileri sizleri cesaretle eleştiriyorsa o zaman kızmak yerine, “kolunuza girip yaptıklarınızı abartılı şekilde övenlerin hepsinin gerçekçi olmadığını, bazılarının da sizi arkadan, sinsi sinsi, gizli gizli eleştirip ve hatta yaptıklarınızla alay ediyor” olabileceğini de düşünün. Ve işte o zaman, en azından dürüst ve samimi olanları bir anlamak ve söylediklerinde haklılık payı aramak büyüklüğünü gösterin. Yeri gelince yapılan eleştiri için teşekkür edin, kendinize bir daha bakmanızı sağladığı için, yeri gelince sizde o kişileri eleştirin ama yaptıklarınızı savunarak
Yerel basında bir köşe yazarı arkadaşımızın eleştirileri nedeni ile ailesi boyutunda eleştirilere hedef olmasına üzüldüm. Yapılan bir şey eleştirilmiş ise daha iyisini yapar eleştirene gereken dersi verirsiniz, ya da daha iyisi için “gel el ele verelim, fikirlerinizden enerjinizden” dersiniz biter. Sınıfta en çok yaramazlık yapan çocuğa sınıfı susturmak görevinin verilmesi gibi sorun tamamen ortadan kalkar. Ya da eleştiren kişinin yaptıklarını da siz aynı dille aynı silahla eleştirirsiniz. Yanlış anlaşılmasın, konunu benimle hiçbir ilgisi yok fakat ortada olanlar hiç etik değil. Ben de eleştiriliyorum. Yapmadığım bir şey için eleştirilmiş olmak canımı sıkar ve mutlaka eleştirini üstüne giderim ama yaptığım işler için herkese beğenmemek ve eleştirmek hakkı tanırım.
Ulusalda da bakıyorsunuz siyasilerimiz birbirlerini eleştirecekler diye daha önceki siyasiler gibi nerede ise “mahalle ağzına “döküyorlar işi. Daha önce nerede ise siyasetten nefret etmiştik. Sonrada halk sandıkta susturmuştu liderlerini.”Yeter susun, sizden beklenen millete hizmettir, çene yarıştırmak değildir “diyemedikleri için.
Ulusalda zaten bırakın eleştirmek kimse birbirini beğenmiyor. En sonunda baksanıza “memlekette tarihçi yok” diyor vatandaş. Ömrünü bu uğurda tüketmiş Prof. hocalarımıza bizler saygılarımızı sunalım tekrar tekrar. Yani eleştirin de bu kadarı fazla.
Yapılan işlere güzel demek de zor. Bazen de beğendiğini kendine bile itiraf etmek çok daha zor. Kıskançlık tabiî ki bazen de güzelliklerin, başarıların göz ardı edilmesine neden oluyor. Emek verilerek, hevesle yapılan güzel bir çalışma için de “izledim, okudum, dinledim, gördüm çok güzeldi, emeğine sağlık “ diyebilmek de gönül zenginliğidir. Böyle insanlarda var. Daha da çok büyüyorlar gözünüzde ve onlardan çoğalması için bizlerde güzellikler karşısında, kıskançlıkla eleştirenler ya da susanlar yerine güzellikleri övenler, takdir edenlerden olmalıyız. Kendilerinden tek kelime güzel söz duymadığım halde, yaptıkları güzel işleri övmekten kendimi alamadığım insanlarda var çevremde. Eleştirilmek hayatın sonu değil, daha iyisini yapmak içinde kuvvetli bir etken olmalı bazı zamanlarda.
Defne son yarışmada çok eleştiri almış paylaşım sitelerinde ve çok üzüldüğünü aktarmış yakınlarına. Canını dişine takıp bir yarışmada üstüne düşeni yapıyor. Kimseye bir zararı yok. “Ben de sevildiğimi zannederdim sanat dünyasında ne çok sevmeyenim varmış meğerse” diye hem şaşkınlığını hem de üzüntüsünü dile getirmiş. Kim bilir ne acımasız eleştiriler vardı karşısında. Hani bir söz var ya “yerde kalem bulan yazıyor “diye ben buna çok karşıyım. “Herkes yazsın düşündüğünü ne zararı var” diyorum. Ama klavye başına geçen herkes biraz zalim kesiliyor. İşte ona karşıyım.
Eleştiride de, eleştiriyi karşılamakta da ölçülü ve anlayışlı olmalıyız. Değmiyor iki günlük dünyada kalemin, klavyenin ve dilin ucundan kan, zehir akıtmaya. Defne’yi acımasızca eleştirenler ne düşünüyor acaba? Çok sevildiğini zannederken, hiç sevilmediğini öğrenmek ne acı bir duygu. Ölüm zaten acı da genç ölümü ailesi için anlatılamayacak kadar acıdır. Bazı şeyleri anlamak için yaşamak gerekmiyor, bazıları da yaşanmadan anlaşılmıyor. Ne dersiniz?
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.