Yayınlanma Tarihi: 3 Temmuz 2020 — okunma
Ünye hakkında araştırma yapanların ve okuyucularımızın, sıkça karşılaştıkları bazı Osmanlıca Tarih Terimleri’nin anlamlarını bilmeleri, yazılanların anlaşılması açısından önemli bir husustur. Bu itibarla başlangıç olarak ehemmiyet arz eden Osmanlıca tarihî terim ve deyimlerden bazılarını sizlerle paylaşacağım.
ACEMİ OĞLANI: Yeniçeri Ocağı’nda yetiştirilmek üzere tutsaklardan veya Hristiyanlardan devşirme yoluyla toplanan çocuk. Acemi Ocağı öğrencisi olan yeniçeri adayı.
AĞIL RESMİ (VERGİSİ): Osmanlılarda koyun ve keçi sürülerinin barındıkları ağıl için hayvan sahiplerince toprak sipahisine ödenen yıllık vergi.
AĞNAM RESMİ (VERGİSİ): Osmanlılar’da küçükbaş hayvandan alınan bir vergi. Bu vergi genellikle koyun yavruladıktan sonra Nisan veya Mayıs aylarında alınır, kuzulu koyun kuzusu ile bir hesaplanırdı. Vergi miktarı Fâtih Kanunu’na göre üç koyundan bir akçe iken daha sonra iki koyundan bir akçe olarak tespit edilmişti. Ağnam Resmi bilhassa büyük ölçüde koyun besiciliği yapan konar göçer Türkmen ve Yörük cemaatleri için önemliydi ve bölgelerin özelliklerine göre değişiyordu.
ALAYLI: Erlikten yetişmiş, askerî okullarda okumadan başarı gösterip rütbe alan ve yükselen subay. Gerekli okul eğitimini görmeden kendini yetiştirmiş olan (kimse); mektepli karşıtı.
AZAPLAR: Anadolu Beylikleri’nde, donanma hizmetinde kullanılan asker. Osmanlı teşkilâtında hafif yaya askeri. Azab, Arapça’da evli olmayan, bekâr erkek demektir. İlk azab teşkilâtını, Aydınoğlu Umur Bey İzmir’de kurdu. Lâtinler’le yaptığı çarpışmalarda, azab denilen donanma askerlerinden faydalandı. Osmanlılar’da Yeniçeri Ocağı kurulmadan önce Azab Teşkilâtı mevcuttu. Azablar, Anadolu’dan toplanmış dinç ve kuvvetli Türk gençlerinden meydana geliyordu. Bunlar; yaya, kale ve donanma azabları olmak üzere üç sınıftı.
ARPALIK: Osmanlılar’da devlet memurlarına vazifeleri sırasında maaşlarına ilâveten, görevden ayrıldıktan sonra ise tekaüd veya ma’zuliyyet maaşı olarak tahsis edilen gelir. Arpalığın ne zaman ve ne gaye ile ihdas edildiği kesin olarak bilinmemektedir. On altıncı asrın başlarında verilmeye başlanan arpalığın, memurluğu dolayısıyla at beslemek durumunda olanlar için konduğu tahmin edilmektedir. Arpalık kendisinden başka kalabalık maiyyeti, uşak ve hizmetkârları bulunanlara masrafları gözetilerek bağlanırdı. Bu aylık önceleri yeniçeri ağası, bölük ağası gibi askerî şahıslara verilmekte iken, sonraları şeyhülislâm, kazasker, müderris gibi yüksek ilmiye sınıfına, sultan hocalarına, güç vazifelerde bulunan idare âmirlerine, on yedinci asırdan itibaren de vezirler ile ümeraya verilmeye başlandı.
ENDERÛN: Sarayda eğitim ve öğretim yapılan mektep. Büyük bir irfan merkezi olan bu mektep, ikinci Murâd tarafından Edirne’de Eski Saray’da te’sis edildi. Mektep gerçek şahsiyetine Fâtih Sultan Mehmed’in Topkapı Sarayı’nı yaptırmasıyla kavuştu. Bu tarihten sonra devşirme mektebi olma hüviyetinden çıkarak devletin idaresi için gerekli mülkî ve idarî kadronun eğitim ile yetişmesine yöneldi. Devrin en meşhur ilim adamları sarayda toplanarak bu mektepte ders vermekle görevlendirildi.1
FİRKATE: Osmanlı donanmasında, ince donanmanın ağır gemilerinden, kürekle yol alan, çektiri türünden, hızlı bir savaş gemisidir. ÜNYE’de iki FİRKATE inşâ edilmişti.2
HURUFAT DEFTERLERİ: Bir vakfın görevlileri ile ilgili (atama, azil, ölüm v.s.) işlemlerin yazıldığı günlük evrak defterleri olup, tarih itibari ile Şahsiyet ve Atik Şahsiyet Defterleri’nden daha da eskidir.
KURUŞ: Türk Lirası’nın yüzde biri değerindeki para birimi. Osmanlılar zamanında kesilen paralardan birinin adı da kuruştur. Kuruş kelimesi o devirde yalnız başına kullanıldığı zaman gümüş mâdenî parayı ifâde ederdi. Kuruşun Küçük Birimleri : Yarımlık, yirmilik veya yarım kuruşluk, onbeşlik, onluk ve beşlik. Kuruşun Büyük Birimleri : Altmışlık (bir buçuk kuruş), ikilik (iki kuruş), yüzlüktür (iki buçuk kuruş).
MÂBEYN: Osmanlı saray ve konaklarında haremlik ve selâmlık bölümlerini ayıran dâire. Arapçada “iki şeyin arası” mânâsındadır. Sultan İkinci Mahmûd Han devrinden itibâren sarayların selâmlık dâirelerine “Mâbeyn-i Hümâyûn” denilmiştir.
MUTASARRIF: Tanzimat’tan sonra, bir sancağın (liva) en büyük mülkî âmirine verilen san. Osmanlı Devleti’nde ülke; vilâyet, sancak, kazâ, nahiye olmak üzere idarî birimlere ayrılmıştı. Vilâyet’in başında ‘vâli’, sancakın ‘mutasarrıf’, kazânın ‘kaymakam’, nahiyenin ise ‘nahiye müdürü’ bulunuyordu. Mutasarrıfın rütbesi kaymakamdan büyük, vâliden küçüktü. Bu yönetim şekli Cumhuriyet’ten sonra kaldırıldı.
RÛM EYÂLETİ: (Eyâlet-i Rûm, Rumeli-yi Suğra) – Osmanlıların, önceleri merkezi Amasya olan Sivas İli’nin adı.
RÜUS: Vezir, beylerbeyi, timar ve zeamet sahipleri dışında kalan bütün devlet görevlilerine verilen görev kâğıdı. Medrese öğrenimini bitirip sınavı başaranlara verilen diploma.
SUBAŞI: Şehirlerin güvenlik işlerine bakan görevlilerin başı. Acemi Ocakları’nda küçük aşamalı subay. Osmanlılar’da kapıkulu süvarileri arasından, savaş zamanı güvenlik işlerine bakmak, barış zamanı da vergi toplamak işleri için ayrılan kimse. Rumeli’de çiftlik kâhyası.
ŞEHİR NAİBİ: Osmanlı eyâlet ve sancaklarında baş yönetici divanlarına katılan yüksek görevlilerden biri.
ŞEHREMİNİ: Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’a kadar saray ve devlet yapılarının onarımına, haremin gider ve aylık işlerine bakmakla yükümlü kimse. Şehremanetinin başında bulunan kimse; Belediye Başkanı.
TİMAR: Osmanlı Devleti’nin; geçimlerine ve hizmetlerine âit masrafları karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara, muayyen bölgelerde, kendi nâm ve hesaplarına tahsil selâhiyetiyle birlikte tahsis etmiş olduğu vergi kaynaklarına verilen umûmî isim. İktâ ve Dirlik diye de terminolojide anılır. Bu sistemde arâzî, timar verilen kimsenin mülkü değildir. Timar sâhibi (sâhib-i arz), arâziyi, reâyâya (vergi vermekle mükellef olan vatandaşa) işletmek üzere verir, mahsûlden ve reâyânın şahsından devletin alacağı vergileri toplar.
TOPRAKLI SÜVARİ: Timar ve zeamet sahipleri ile bunların savaş zamanında orduya katmak zorunda oldukları atlı askerlerden oluşan örgüt.
YARDIMCISIZ: Osmanlılarda, ailesine bakacak kimsesi olmadığı için askerliği ertelenen kişi.3
YURTLUK VE OCAKLIK: Bir yerin gelirinin bir kimseye, hem ölünceye dek kullanmak hem de kalıtçılarına geçmek üzere, ama satamamak ve vakf edememek koşuluyla ayrılması yöntemi.
Tarihî coşku ve perspektiften, tarih terimlerimizi anlayabilmek dileğiyle.. esen kalınız.
KAYNAKÇA:
1 Osmanlı Araştırmaları http://www.os-ar.com/modules.php?name=Encyclopedia&op=terms&eid=3<r=A
2 BOSTAN, İdris – Osmanlı Bahriye Teşkilâtı : XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, TTK Basımevi, Ankara, 1992, 314 sh
3 BSTS / Tarih Terimleri Sözlüğü http://www.buyukturkcesozluk.net/sozluk/BSTS_Tarih_Terimleri_Sozlugu.html
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.