son haberler

Edebiyat Cinayetinin Düşündürdükleri

Yayınlanma Tarihi: 6 Şubat 2014 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

Bugün, onca haber arasından beni alıp götüren sıra dışı bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum. “Rusya’da edebiyat tartışması ölüm getirdi” başlığıyla verilen haber şöyle: “Sverdlovsk’ta yaşanan olayda, alkollü olduğu söylenen bir ilkokul öğretmeni, ‘Düzyazı mı şiir mi?’ tartışmasının sonunda arkadaşını bıçaklayarak öldürdü. Olayı soruşturan bölge yetkilisi şu açıklamayı yaptı: ‘Edebiyat üzerine başlayan basit bir tartışma sert bir kavgaya dönüşmüş, 53 yaşındaki şiir tutkunu ilkokul öğretmeni dayanamayıp düzyazıyı savunan karşıt görüşlü arkadaşını bıçaklamış.’ 20 Ocak’ta yaşanan bu kavgadan sonra kaçan emekli öğretmen, başka bir arkadaşının evinde saklanırken yakalandı.”

Bir kere bizde “karşıt görüşlü” sözü, hemen hemen yalnızca siyasal görüş farklılıklarını belirtmek için kullanılır ve yine bizde karşıt görüşlüden öyle kolay kolay da arkadaş olmaz. Ama haberin en vurucu yanı bu değil tabii ki, cinayetin nedeni. Bu ise, şiire karşı düzyazıyı savunmak. Cinayetlerin kanıksandığı bir toplumun ferdi olarak cinayete şaşırmak gibi bir lüksüm yok. Ancak cinayetin nedenine çok şaşırdığımı söylersem sanırım abartmış olmam.

Haberin devamında, yine Rusya’da yaklaşık dört ay önce yaşanmış bir başka entelektüel tartışma hatırlatılıyor. Rostov-on-Don şehrindeki bir bakkalda iki kişi arasında Alman filozof Immanuel Kant‘ın “Saf Aklın Eleştirisi” adlı yapıtıyla ilgili bir tartışma çıkmış, taraflardan biri diğerini silahla yaralamış. Bu haberde yer alan iki olay da aslında Rus toplum yapısı hakkında az çok bir şeyler anlatıyor bize ve bu anlatılanlar bizim toplumumuza o kadar yabancı ki! Siz bizim bakkalların birinde felsefe üzerine bir tartışma çıktığını hayal edebiliyor musunuz?

Tüm bunların ötesinde haberin beni böylesine derinden etkilemesinin, bana bu kadar çarpıcı gelmesinin başka nedenleri de olmalı diye düşündüm. Tekrar okudum. Haber değil kurguydu sanki okuduklarım; gerçekle bağdaştıramıyordum. Haberde anlatılan olaylar önce film karelerine dönüştü zihnimde. Bulundukları mekânlara, kılık kıyafetlerine kadar canlanmıştı gözümde. Sonra bu filmin konusunun edebi bir eserden (mesela bir öyküden, bir romandan) senaryolaştırıldığı hissine kapıldım. Entelektüel tartışmaların içine silah karışmış, üstelik iş cinayete kadar varmıştı. Bu zaten başlı başına yeterince çarpıcıyken birden fark ettim ki… olayın Rusya’da geçiyor olması benim için bu çarpıcılığı kat be kat artırıyor. Yetişme çağında Rus edebiyatından, özellikle de Dostoyevski’den çok etkilenmiş biri olmamın bunda büyük payı vardı. “Rusya hakkında en iyi bildiğin şey nedir?” diye sorsalar, herhalde edebiyatıdır derdim. Kim bilir belki de bu tip olayların yaşanabileceği yegâne yerdir Rusya.

Düşüncemde yol aldıkça bu defa, cinayetle şiiri, silahla edebiyatı yan yana koyamadığımın bilincine vardım. Bir şiir tutkunundan katil çıkaramıyordum. Entelektüalizmle saldırganlığı bir arada düşünemiyordum. Yönümü tekrar Dostoyevski’ye çevirdim. Bu kişileri onun kitap kahramanları gibi düşündüm. Geçmişlerini, karşılaşmalarını, o günkü sohbetlerine başlayışlarını, ruh hallerini hayal ettim. Dostoyevski yaşıyor olsaydı, bu insan öykülerinden kim bilir nasıl güzel eserler yaratırdı, diye geçirdim aklımdan. Düşünsenize, ülkesinde edebiyat için, şiir için bir cinayet işleniyor; felsefi bir tartışma yüzünden biri diğerini yaralıyor.

Hangi kanıya varmalı bilmem ki? Dostoyevski’nin, Tolstoy’un, Çehov’un, Gogol’ün, Gorki’nin, Turgenyev’in ülkesinde, cinayet bile edebiyat nedeniyle işleniyor mu demeli? Yoksa alkolün, entelektüelleri dahi katil yapabildiğinden ya da cahille aydını eşit kıldığından mı dem vurmalı? İçki olsa olsa Tanpınar’ın ifadesiyle “iç açılış anlarında, yani mastor olduğu zamanlarda”, insanın naturasını, gerçek kişiliğini koyar ortaya; yoksa her içen katil olmaz, diye mi düşünmeli? Ya da insan istediği kadar eğitilsin, genlerinde varsa ortamını bulduğunda katil olur mu demeli?

Yazının son sözünü, sevdiği kadının ölümü üzerine ruhsal dengesi bozularak saldırganlık belirtileri gösteren ve nihayetinde çıldırdığı anlaşılan Alman lirik şair Hölderlin söylesin: “Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve onun kadar alçalamaz.”

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku