son haberler

Milletvekillerini İzliyorum

Yayınlanma Tarihi: 30 Ocak 2014 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

Ülke gündemi yine çok karışık ve çok yoğun ya, günlerdir Meclis’te kavgadan küfürden tekmeden yumruktan geçilmiyor. Meclis’i , milletvekillerini izliyorum. Sövgülerine, kavgalarına bakıyorum. Derken haberlere geçiyorum, orası da farksız. Hemen her zaman vardı bu kavgalar, küfürleşmeler; ancak bu kadar çirkinleşildiğine, seviyenin bu kerte düşürüldüğüne hiç tanık olmamıştım. Bağırış çağırış, hakaret tokat gırla. İnsanı insan olmaktan utandıran hareketler, ağza almak ne kelime akıldan dahi geçirildiğinde yüz kızartan ifadeler… Etrafıma bakıyorum çocuk var mı diye? Yok, neyse ki yok. Ama başka evlerde olabilir. Kesinlikle 18+ işaretiyle verilmeli meclis görüntüleri de haberler de.

Bir an çocukluk anılarıma dönüyorum. Babam radyodan dinlerdi ajansı. Milletvekillerini gazetelerden, -o günkü kullanımıyla- mecmualardan tanırdık. Ayrıca yine radyoda yayınlanan Parlamento Saati programında bir spiker anlatırdı parlamentoda yaşananları. Yani milletvekillerinin kendilerini görmediğimiz gibi seslerini de duymazdık. Devlet adamlığı diye bir kavram vardı ve politikacıların, milletvekillerinin de bir ağırlığı… Daha sonra televizyonla birlikte, artık canlı canlı seyretmeye başladık başbakanları, bakanları… Ama yine de sınırlıydı bu tanışıklık. Şimdiyse bıktıracak kadar evlerimizin içindeler.

Tepede birbirlerini yiyorlar bizim seçtiğimiz vekiller, bizi yönetenler. Belki de aynı zamanda ülkenin neden bu halde olduğunun resmidir bu görüntüler. Ve bu kavgaları bütün dünyayla birlikte izliyoruz. Ama haklarını yemeyelim, bazen gerçekten öyle komikleşiyorlar ki insan gülmekten kendini alamıyor. Çocuk gibiler diyeceğim ama çocuk saflığından zerre eser yok. Ekranla düşüncelerim arasında gidip geliyorum. Milletvekili ya da yönetici adaylarını her şeyden önce öfke kontrolü eğitimine tabi tutmalı; çünkü öfke küpü hepsi. Yok yok, çocuklar da gençler de asla izlememeli; görmemeli, duymamalı bütün bu olanları.

Nerede nasıl davranılacağını bilmeyen, birbirleriyle konuşmayı bile beceremeyen bu insanlar, halkla nasıl iletişim kuracaklar? Tamamen bitmiş, darmadağın olmuş, bütün değerleri altüst edilmiş, içinden çıkamadığı sorunlara boğulmuş bir ülkeyi nasıl yönetecekler? Niçin oradalar? Çocukların terbiyesini, insanların sinirlerini bozmak için mi?

Sonra… kavga eden, küfürleşen milletvekillerinin eğitim durumlarını merak ediyorum. Bu kez bilgisayarın başındayım. Sonuç: Hepsi üniversite mezunu. Bu sonuç üzerine bir düşünce alıyor beni; demek ki diyorum üniversite mezunu olmak da önemli bir şey değil. YÖK’le birlikte üniversiteler de üniversite değil zaten. Artık bilimsel bilgi ve düşünce üreten kurumlar olmaktan çok uzaklar. Yalnızca meslek edindiriyorlar, meslek okulları gibi. Bunun ise insanlığa bir katkısı yok. Üniversiteleri bile isteye bu hale getirenler böyle bir toplumu mu amaçlamışlardı acaba?

Eskiden milletvekili kavgaları, meclis tutanaklarında ya da kayıtlarında kalıyordu. Üzerinden biraz zaman geçince de küllenip gidiyordu. Şimdi öyle mi, bilişim çağındayız. İnternet var. Herhangi bir şeyi izleyemedim, kaçırdım diye bir şey yok. İstediğin anda her türlü bilgiye anında ulaşıyorsun ve tekrar tekrar izleme şansına sahipsin. Ben de öyle yapıyorum. İnternete giriyorum. Kendime kıyıp, daha önce izleyemediğim milletvekili kavgalarını sabırla bir bir seyrediyorum. Bir kez daha anlıyorum ki eğitim, asla diplomayla sahip olunan bir şey değil.

Bilinen sözdür, “Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kızarır”. Merak ediyorum, bu milletvekilleri sonradan kendilerini seyrettiklerinde ya da ağızlarından çıkanı kulakları duyduğunda neler hissediyorlar? Ve yine merak ediyorum, bu insanlar hiç kitap okuyorlar mı; şiirle, romanla araları nasıl diye… Onların ne hissettiklerini bilmiyorum ama ben kendimi çok kötü hissediyorum ve eminim ki milyonlarca insan da benim gibi hissediyor.

Bernard Shaw’la noktalayalım yazıyı: “İnsan denilen yaratıkların, kendilerinden başka nitelikteki bireylere duydukları nefret yüzünden onlara nasıl kudurmuşçasına saldırdıklarını bilecek ve bundan çok çekinecek kadar olgunum şimdi.”

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku