Yayınlanma Tarihi: 19 Haziran 2010 — okunma
Güney rüzgârlarının esmeye başladığı bugünlerde, Türkiye dış politikasında da güneyden sıcak siyaset rüzgârları esmektedir.
Bu rüzgârlar sıcak Akdeniz’in güzel lacivert sularının bulanmaya başlaması ile bize eski dış meselelerimizi hatırlattığı ayrıca da İsrail gibi Ortadoğu’nun sivri devletlerinin de bu meseleleri unutmadığını gösterirken, yeri geldiğinde de başımıza kaktığını görüyoruz.
Dünyada sadece siyasette, jeopolitik konumu önemli olan ülkelerin çevresinde ısınmıyor. Coğrafi ve jeolojik olarak yer kürede “küresel ısınma” süreci içerisinde iken “Dünya Çölleşmeye Karşı Mücadele Günü” de bugünlerde (17 Haziran) kutlanırken çöllerin altındaki fosil yakıtlar ve onların hatları, ortak kullanım tatlı su kaynakları III. Dünya savaşı nedenlerinin alt yapısını oluştururken bu tehlikeli alt yapının merkezi ise Ortadoğu’dur.
Evet, III. Dünya Savaşı çıkacak. Orta Doğu ve Orta Asya’ da. Bakınız Kırgızistan ve Özbekistan etnik çatışmasına. Rusya’nın 1993’de serbest bıraktığı, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan, Türkmenistan(Özerk) Türkî Cumhuriyetler değil midir? Neden, şimdi bu etnik çatışma?
Bu kavgaların senaryoları gibi zeminleri de çok önceden hazırlanmıştı.50-60 yıllık hamleler ile. Nüfuslarına bakın hepsinde %10 oranında Rus nüfus ve yine %10 oranında başka bir etnik grup vardır.
Sınırları da birbirlerinin topraklarını pazıl parçaları gibi kilitlemiştir. Buralarda ki uygulamada birkaç amaç vardır. Birincisi, olası bir Türk işbirliği gerçekleşemesin. Bir diğer amaç olası darbe faaliyetlerinde kullanılacak ve kilit noktalara yerleştirilecek bir nüfusun bulunması. Yine bir başka amaç ise gerektiğinde her ülkede karmaşa yaratmakta kullanılacak bir karşıt etnik grubun bulundurulması.
Çünkü bu güçsüz cumhuriyetler, gelişmiş ülkelerin çok gerek duyduğu, katı, sıvı hatta gaz halindeki fosil yakıtlara yani enerji kaynaklarına sahiptirler.
Türkiye’ de bu enerji kaynaklarını AB’ye aktaracak su-kara yollarına limanlara sahiptir. Bir de İslam kardeşliği, Türk Hattının başı. Böyle bir Türkiye’ nin hiç ama hiç huzur bulmaması lazım.
Bunun yanı sıra dış siyasetimizi de nefeslerini tutup izlediklerine de şahit oluyoruz ki başımıza kakılması da çok can sıkıcı. Ama bir de gerçekler var.1954’den buyana, 1974 ve 1983 hamlelerine rağmen çözümlenemeyen Kıbrıs sorunu sadece AKP döneminin sorunu değil ama sonuçta orada insanlar çok sık intihar ediyorlar ve dünyanın tanımadığı K.K.T.C kan ağlıyor.
Ege’de “kıta sahanlığı, hava sahası, FIR sorunu” hala çözümlenememiş duruyor. Yunanistan’ın kendisi aradığı halde bizim petrol aramamıza şiddetle karşı çıkmasının sembolü haline gelen HORA(petrol arama gemimiz) meselesi de giderek katranlaşırken, kıta sahanlıkları ile ilgili olarak BM’nin aldığı kararlar da hep aleyhimize gelişiyor. Örneğin; kıta sahanlığı mesafelerinin 12 mile çıkartılması durumunda Türkiye’nin Ege’de hemen hemen hiçbir hakkının kalmaması gibi.
Bugün Kuzey yarımküre yılın en uzun gününü yaşıyor. Orta doğunun Türkiye’sini bu şartlarda daha pek çok uzun ve zorlu günler bekliyor.
Bugün AKP’nin dış politikada, Arap-Doğu-İslam köşelerine yolladığı sıcak dostluk pasları, yıllar öncesinde de Türkiye’nin başını ağrıtan dış politikası idi.
1967 Arap-İsrail Savaşında ABD’ye “İsrail’e yardım füzelerini Türkiye’den havalandıramazsın, Araplara karşı böyle bir girişime izin veremeyiz” diyen Türkiye, BM’de de Arap dünyası aleyhine hiçbir karara “evet” dememiş ve tüm dünyayı karşısına alıp, Arap Devletlerinden yana olmuştur.
Ama “Mavi Marmara “olayında Arap dünyasından destek alamamış olması da, Mısır’ın kara kapısının Gazze’ye kapalı olması düşündürücü değil midir? O nedenle Türkiye’nin kendisini olası III. Dünya Savaşı’na sürükleyecek hamlelerden uzak durması ve ileri hamleleri hesaplaması şart çünkü her bakımdan bıçak sırtı olan meseleler ortasındadır hem de tek başınadır. Örnek:enerji kaynakları, ortak kullanım tatlı su kaynakları, sınır meseleleri, bağımsızlık istekleri, tarihi sorunlar ve etnik çatışmalar savaş nedenleridir, ekonomisi 500 milyar dolar borçlu olan Türkiye tüm savaş nedenlerine sahip.
Enerji kaynakları yok ama dünyanın en önemli enerji koridoru ve madenleri var. Ortak kullanım tatlı su kaynakları var. Aslında bu bakımdan zannedildiği gibi zengin değil. Ayrıca topraklarının çoğu çöl olan komşularıyla ortak bu sular. Dicle, Fırat, Aras, Asi, Kura, Çoruh ve Meriç. Tarihi sorunu azınlıklar, “sözde soykırım tasarısı” ile tazminata mahkûm ettirilmek istenen Türkiye, ASALA adını unutturdu sorunu bitiremedi, derdi. Doğu Anadolu’da var olan Ermeni Cumhuriyeti’ne bağlanacak bir Ermeni Cumhuriyeti kurmak ve Güney Anadolu’yu Türkiye’den kopartmak isteyen Asala’ nın PKK’ya da yardımcı olduğunu biliyoruz.
Derken bir de baktık ki Sn. Numan Kurtulmuş’ un dediği gibi Türkiye, Alevi-Sünni, Laik-Anti laik-Türk-Kürt diye ayrı cephelere bölünmek isteniyor. Kimse bölünmek ve kavga hatta savaş istemiyor.
Yıllardır çözümlenememiş dış sorunlara, içte fener Patrikhanesi ve Ruhban Okulu, Azınlık Hakları gibi iç sorunlar ve yeni meseleler eklenince…
Uluslararası hukuk kurallarındaki değişiklikler de 500 milyar dolar dış borçla birleşince içimizi daraltan bir tabloda yer alan Türkiye’ye “kendi sorunlarını çözememişsin, kendi açlarını doyuramamışsın” diyebilen sivri ülkeler, yaz geliyor derken gündönümü yaşatabilir.
Not; Gündönümü, en uzun günün hemen ardından kısalan günlerle kışın gelmeye başlamasıdır.21-Haziran Kuzey Yarımkürede aynı zamanda en uzun gün ve yaz başlangıcıdır.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.