Yayınlanma Tarihi: 27 Haziran 2011 — okunma
Rousseau’ya göre “insan özgür olarak doğar, ama her yerde zincirlere vurulmuş olarak bulunur” der. Yaşamımızın her aşamasında hepimiz için geçerli olan bu durumu birde anavatanından başka ülkelerde doğup yaşamını oralarda sürdüren Türk Çocukları için düşünürsek duygudaşlık yapmamız gerekir ki hiç kolay değil.
Bir Türk ailesinin çocuğusunuz, evde ki dil, kültür ve davranışlar başka dışarıda okuldakiler başka. Okulda yaşıtlarınızla beraber gibisiniz ama değilsiniz daima görünmez duvarlar var. İşte böyle bir ortamda yaşamınızı sürdüren bir çocuksunuz ve bir yandan da büyüyorsunuz. Büyürken hep memleketi özleyen ailenizden size de bulaşıyor memleketi özlemek. Tuttuğunuz takımın maçlarına gidemeden, yakın akrabalarınızla aynı güzel günleri paylaşamadan, her başınızı kaldırdığınızda bayrağınızı göremeden büyüyorsunuz. Bir özlem bir özlem memlekete. Ama bir yandan da bulunduğunuz yerde ki düzene alışıyor bünyeniz, kurallara, tramvaylara, trenlere, hızlı trenlere, çevrenin korunmasına düzenli, hem de çok düzenli kentlere alışıyorsunuz bir yanda, ama ille de vatan.
Almanya’nın dünyaca ünlü güzeller güzeli kenti Haidelberg’ e düştü yolum ikinci kez. Meslektaşım ve aile dostumuz Öztürk Ailesine misafir oldum. Aynı zamanda çok değerli arkadaşım Pervin Öztürk orada Türk çocuklara Türkçe öğretiyor. Eşi Mustafa Öztürk bölgede müdür.
Milli Eğitim adına orada ki Türk çocuklarının seçmeli Türkçe Dersleri için birleştirilmiş sınıflarla anlatılamayacak fedakârlık ve özveri le görevlerini yerine getiriyorlar. Ancak orada ki çocuklarımızın o kadar çok ilgiye ihtiyaçları var ki anlatılamaz. İşte Pervin öğretmen resmi bayramlarımız da dâhil oradaki çocuklarla öyle çok ilgileniyor, onlarla öyle güzel programlar hazırlayıp paylaşıyor ki sınıfında ki Türk çocuklar, “sen gidersen bende giderim Türkiye’ye” diyecek kadar çok seviyorlar öğretmenlerini.
Pervin öğretmenle Türkçelerini geliştirmeye çalışan öğrencilerden, Berkan Atasoy, Mehmet Yılmaz, Rocen Akpolat, Sena Bayraktar, Buket Üner, Elyasa Öztürk, Ayça Şeker, Beyzanur Akkaya’nın gözlerindeki ışığı hiç unutamayacağım. Nasıl samimiler (ki artık samimiyet denilen şey yeryüzünden kayboldu zannediyordum)Pırıl pırıl umut ve özlem dolular.Berkan, Trabzon spor’lu, Trabzon’u yaylalarını hem çok seviyor hem çok özlüyor. TV’den her maçını izliyormuş Trabzonspor’un. Mehmet Rizeli Gürcü, çok seviyor memleketin yaylalarını. Rocen, Tuncelili, dedesinin köyünü çok özlemiş çok güzelmiş. Hepsi Ank, İstanbul, Antalya’yı görmek istiyorlar. Dizilerden “Adını Feriha Koydum, Öyle Bir Geçer Zamanki, ve Muhteşem Yüzyıl’ı” izliyorlarmış ailecek. Dizinin etkisi ile Osmanlı Tarihini ve Topkapı Sarayını merak ediyorlar. Yaşıtlarını da merak ediyorlar ve onların tek tip forma ile okula gitmelerini yadırgıyorlar. Onlara selam yolluyorlar gülerek, tertemiz, masum, ama çok samimi olarak.
Bu çocuklar bir bakıma da çok şanslılar. Almanca ana dilleri olmuş, Türkçeleri zayıf kalmış. Bu açıklarını Pervin Öğretmen ile seve seve kapatmaya çalışıyorlar. Çok dilli, çok kültürlü olarak yetişiyorlar, aileler de eğitimin önemini bildiklerinden bu konuya çok değer veriyorlar ve gelecek için Avrupa’da pırıl pırıl yeni bir Türk nesli yetişiyor. Memleketlerini hem çok seven hem de çok özleyen.
Pervin Öğretmenin çabaları ile okulunda bir Türkçe Eğitim sınıfı var. Sınıfta Türkiye haritası, Atatürk resmi, birçok okuma kitabı, Nasrettin Hoca vb Türk kültürünü tanıtan fotoğraflar ile öğrencilerin çalışmaları yer alıyor. Aileleri onayladığı takdirde Türkçe dersleri seçmeli olarak alıyorlar. Seçimleri soruyorum “bizimkiler oy kullanamadı” derken ailelerini kastediyorlar ve “AKP kazandı” diyorlar. Almanya da’ ki tüm gelişmişliğe rağmen Türkiye’de okumak ve yaşamak istiyorlar.
Avrupa’daki tüm insan hakları bildirimlerine rağmen yaşamın hinterlandında kaldıklarını zamanla hissedip dile getirmiyorlar.
Aileleri ve Türk öğretmenleri ile arkadaşları en büyük dayanakları. Fakat onlarında Pervin ve Mustafa Öğretmenleri gibi çok daha özverili ve sevecen olmaları gerekiyor ki bu konu çok çok önemli. Zaten bu durumu çok kolay ayırt edebiliyorlar ve bu memleketlerde var olabilmeleri için çok çalışmaları gerektiğini biliyorlar.
Mehmet, okul çıkışı kendisini almaya gelen annesine,”Türkiye’den bir öğretmen misafir gelmiş gel bir merhaba de” diyerek yanımıza getirmiş. Biz annesi ile tanışırken o, annesinin arkasından kırk yıldır tanışıyormuş gibi gülümsüyor ya hiç unutamayacağım o halini hepsini çok sevdim.
Onlar gibi binlerce Türk Çocuğu bizlerinde onların farkında olduğumuzu hissettirmemize ihtiyaçları var. Anavatandakilerin ise, onlara böyle bir borcu var.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.