Yayınlanma Tarihi: 16 Mayıs 2011 — okunma
Sözü evirip çevirmeden “kasetli siyasete” getireceğim. Görünmez bir elin – herkesin tahmin etiği ama kimsenin somutlaştıramadığı – Türk siyasetinde yaptığı düzenlemelerin maşası gibi bu kasetler. İyice pişmiş pirzolanın çevrilmesi gerektiğinde ustaca kullanıyorlar, ellerini yakmadan. Anlaşılan o ki kasetler bol. Herkesin bir kaydı veya seks kaseti var. Sırası geldikçe internete sürülüyor. İşin ilginç yanı, eski siyasi parti üyelerinin marifetleri daha çok ortalıkta.
Yıllar önce 2001-2004 Aralığı muhafazakâr gazetelerden birinde, bir köşe yazarı aynen şöyle yazmıştı; “şu… kerli ferli dolaşan saygın insanların neler yaptıklarını bir bilseniz…” evet aynen böyle bir cümle sadece satır arasında idi. Okuduğumda kendi kendime “dinliyorlar ve izliyorlar” diye düşündüm. Sonrada kız kardeşime “tüm telefonlar dinleniyor olabilir, her şeyi konuşmayalım” dedim. Önce çok güldük “bizi kim dinleyecek ayol, bizimkisi günlük dedikodular” dedik ama sonra “olabilir vallahi” kararında birleştik. Hem çok yakın zamanda Ertuğrul Özkök yazmadı mı? “Beni kim, niye dinleyecek demeyim, herkesi dinliyorlar.”
Dinlemeye herkes alıştı da, anacım birde izleme çıktı. Özel, genel hayatı da kaydediyorlar, sonra gelsin sahipsiz kasetler.
Kasetler yayınlanırken bu marifetli beylerin bir ailesi, çoluk çocuğu varmış, bu yayınlar onların maneviyatını onarılmaz şekilde sarsar, perişan edermiş diye düşünen yok. Marifetli bey cezasını çeksin, diğerlerinin günahı nedir ama felsefe şu kurunun yanında yaşta yansın.
Marifetli beylerin eşleri büyük ihtimal biliyordur her şeyi. Peki ya çoluk çocukları? Onlar dahi bilseler bile bu boyutta deşifre olmasını isterler mi?
Basın yorumcuları da bir âlem, “kardeşim siz milletvekilisiniz daha dikkatli olun” diyorlar özetle. Ne iyi, hepsi bu kadar.
Din adamlarına soruluyor, “bu şekildeki davranışlar resmen günahtır, ayıptır ama deşifre edilmesi daha da günahtır” ve “bu marifetli beylerin tövbe ettikleri takdir de, günahlarının affolacağını söylüyorlar ve “ayıplamayınız, bela okumayınız” yani kınamayın diyorlar. Onlara da ne iyi.
Birisi de “imam nikâhlı eşimdi” demiş. O zaman özel hayat mı oluyor? Peki, resmi nikâhlı eşinde dini nikâh yok mu anlamına geliyor ya da aynı anda birden fazla dini nikâhlı eş olabiliyor mu? Bizi aşan sorular.
Benim asıl merak ettiğim “aile” denen kurum böyle bir ortamda ne anlam taşıyor. Tüm dinlerde kutsal sayılan ve kanunlarca korunan aile kurumu için toplumun böylesi durumlarda hiç yaptırımı olmayacak mı? Sınırsız özgürlük hep özel değil ama genel hayatın korunması için mi olacak? Toplum değerleri, saygın, dürüst, ahlaklı siyasetçilerle defolular aynı kefede mi olacak? Yanım fındık ayıklanmayacak mı? Bu yönden Devlet Bahçeliyi kararından ötürü destekliyorum, verdiği karardan dolayı eleştirenler olduğu için.
İnsan onur ve gururu ile diğer canlılardan ayrılıyorsa, onur ve gururunun taşıdığı değerler ne olacak. “Ahlak” çıkarılsın mı, “onur ve gururdan”. Sahi “ahlak nedir? Bir çerçevesi varsa yeryüzünde ki insan sayısı kadar mıdır? Neye, kime göre ve ne kadar ahlak insanı “ahlaklı, yüksek ahlaklı, üstün ahlaklı, çok ahlaklı” ya da “ahlaksız” yapar?
Siyasete ”ahlak” yakışmaz mı?
Siyasetle “ahlaksızlık” bağdaşır mı?
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.