Yayınlanma Tarihi: 10 Şubat 2016 — okunma
10 Şubat 2016
Canım Arkadaşım,
Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum elbette. Yazdıklarına benim de ekleyeceklerim vardı aslında, ama araya zaman girince anlamını yitirdi. Belki başka bir mektupta tekrar döneriz bu konuya.
Nasıl da akıp geçmiş zaman. Neler yapıyorsun görüşmeyeli? Gerçi hep aldım haberlerini ama senden dinlemeyi tercih ederim. Yazarsan sevinirim.
Beni sorarsan eğer… herkes gibiyim. Görüyorsun memleketin halini. Bir ucundan tutuşmuş cayır cayır yanıyor. Bu durumda ne kadar iyi olabilir ki insan? Bu yangın tez elden söndürülemezse her tarafı sarmaz mı? İnan şu sıralar, bu ateşi söndürmeye yönelik çözüm üretmeyen hiçbir politika, -başka hangi konuda ne söylerse söylesin- umurumda bile değil. Önce hayat, öyle değil mi? Önce yaşam olacak ki başka şeyler konuşulabilsin.
Düşünsene, her Allahın günü çok sayıda insanın ölüm haberlerini kahrolarak izliyoruz. Ne tuhaf ve ne acı ki öylece durup seyretmekten başka bir şey gelmiyor elimizden. En azından çoğu insan için bu böyle. Artık her günün rutini haline gelmiş olan bu ölümler ve şiddet, kim bilir ne büyük travmalar yaratıyor benliğimizde. Yara sıcakken acımazmış ya, işte o yüzden, şimdi yeterince anlayamıyoruz belki ama görünen o ki, bu travmaların acı sonuçlarını bireyler ve toplum olarak uzun yıllar yaşayacağız.
Madem epeydir yazamadım sana, gel ben bugün daha iç açıcı şeylerden, örneğin son kaldığımız yerden, yazdan söz edeyim. Kışın ortasındayız ama olsun. Belki iyi gelir ikimize de.
Benim için yaz, tatil demek… Ayrılıklar, kavuşmalar, ufak ufak dargınlıklar, barışmalar demek… İlle de yol, yolculuk demek. Yolculuksa genelde Ünye-İstanbul-İzmir ya da Ünye-İzmir-İstanbul hattında mekik dokumak demek.
Tatille birlikte özgür hisseder, yollara vururum kendimi… Uzun, upuzun otobüs yolculuklarına… Şehirlerarası otobüsler de, gergin ve yorgun çalışanları, şikâyetçi yolcularıyla İstanbul’un belediye otobüslerini hiç mi hiç aratmıyor doğrusu.
Karadeniz’in İncisi’nden Ege’nin İncisi’ne otobüsle gittin mi hiç? Sanmıyorum. Şöyle anlatayım, bir evden çıkıp diğerine varmak tam yirmi iki saati buluyor. Bu yirmi iki saatin nasıl geçtiğini tahmin edebilir misin? Bir düşün bakalım.
Yolculukların en güzelidir bence otobüs yolculukları. Her şeyi, her yeri sindire sindire ilerlersin. Tarlalar, evler, uçurumlar, dağlar dolusu ağaç, trafik levhaları, ışıklı panolar, şehir tabelaları hızla geçip giderken yanından, sen sevdiklerinin bir kısmından ayrılır diğerleriyle kavuşmalara koşarsın.
Karadeniz’le Ege arasında karayoluyla yolculuk, rengârenk, tarifsiz manzaralar çizer. Bin bir çeşit yeşilin arasından geçen otobüsümüz hep aynı hızla ilerlerken ben doğayı kaydederim belleğime. Her bir görüntüyü zihnimde renk cümbüşü tablolara dönüştürürüm. Bu görüntülerden insan, inan yüzlerce tablo çıkarabilir. Dağların arasında akan irili ufaklı sular, yolların alt tarafında kalan üst tarafına düşen desen desen işlenmiş ekili alanlar, kimi yerlerde taaa uzaktaki ormanları gölgeleyen yağmur yüklü bulutlar, hayvan sürüleri, tren rayları, oraya buraya rast gele serpiştirilmiş gibi duran kulübeler, rüzgâr türbinleri, köyler, ot balyaları… hepsi zaten özene bezene yapılmış resimler gibidirler.
Mesela bazen, bir çıkıp bir kaybolan tren raylarıyla yan yana ilerlersin. Kâh envai çeşit ağaçların arasına, kâh bir suyun kenarına bir dağın yamacına döşenmiş raylar, insanı bambaşka âlemlere taşır. Bir de tren geçiyorsa üstelik, masal diyarında zannedersin kendini. Ama maalesef bu defa tren yoktu. Raylar duruyordu durmasına ya, tren seferleri mi kaldırıldı acaba?
Son olarak Karadeniz ile Ege arasında küçücük bir kıyaslama yapayım sana. Karadeniz’in bol yağmurlarının ürünü olan sayısız tondaki yeşili, uzun uzun çınarları, çamları yok Ege’de. Ege’nin ise o ışıl ışıl bereketli güneşi; yeşilin ve mavinin onlarca tonunun, içinde türlü ışık oyunlarıyla pırıl pırıl, kıpır kıpır oynaştığı, taaa dibindeki rengârenk balıkları, taşı, kumu, yosunu gösteren o cam gibi duru, berrak suyu yok Karadeniz’de.
Daha sık mektuplaşmak dileğiyle…
Sevgiyle kal arkadaşım. Özlemle kucaklıyorum.