Yayınlanma Tarihi: 29 Ocak 2015 — okunma
“Bu uçsuz bucaksız dünya içinde, bil ki,/ Mutlu yaşamak iki türlü insana vergi:/ Biri iyinin kötünün aslını bilir,/ Öteki ne dünyayı bilir, ne kendini.” – “Bu dünya kimseye kalmaz, bilesin;/ Er geç kuyusunu kazar herkesin./ Tut ki Nuh kadar yaşadın zor belâ/ Sonunda yok olacak değil misin?”- “Gönlünce de dönse, bu dünyanın sonu ne?/ Okunup bitse de ömür destanın, sonu ne?/ Yüz yıl dilediğince yaşadın diyelim,/ Bir yüz yıl daha yaşasaydın, sonu ne?” – “Dünya üç beş bilgisizin elinde;/ Onlarca her bilgi kendilerinde./ Üzülme; eşek eşeği beğenir:/ Hayır var sana kötü demelerinde.” (Hayyam, Bütün Dörtlükler, Sabahattin Eyuboğlu çevirisi, Cem Yayınevi, 1988)
Yukarıdaki dörtlükler İranlı filozof, şair, matematikçi Ömer Hayyam’a ait. Hayyam’ın doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor. 1025-1050 yılları arasında Nişapur’da doğmuş, 1121-1122’de yine Nişapur’da ölmüş. Babası çadırcıymış. Bu yüzden o zamanın geleneklerine göre takma ad kullanması gerektiğinde Çadırcı anlamına gelen Hayyam adını almış. Hayyam’ın çok iyi bir eğitim gördüğü; Kuran, Hadis, felsefe, astronomi, matematik gibi alanlarda çok iyi olduğu kesin bilgiler arasında. Bilgi ve araştırmayla uğraşan, birçok bilimsel kitabı bulunan Hayyam, 1074 yılında Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından takvim reformu yapmakla görevlendiriliyor. Hayyam’ın bu takvimi bugün İran’da hâlâ kullanılmaya devam ediliyor. Fakat Hayyam dünya çapındaki ününü, 150 kadar dörtlükten oluşan ve birçok dile çevrilen Rubaiyyat’ıyla (Rubailer) kazanıyor.
“Dünya, yıldıramazsın beni ne yapsan;/ Ölümden de korkmam, er geç ölür insan./ Ölmemek elimizde değil ki bizim:/ İyi yaşamamak beni tek korkutan.” – “Ah, Tanrı dünyayı yeniden yarataydı,/ Yaratırken de beni yanında tutaydı;/ Derdim: Ya benim adımı sil defterinden,/ Ya da benim dilediğimce yarat dünyayı.” – “Yok olmamış varlık var mı bir tek?/ Her şey bir gün, dağılıp gidecek,/ Öyleyse vara yoğa ne bakarsın?/ En iyisi yoku var, varı yok bilmek.” – “Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeğe,/ Altınları gümüşleriyle övünmeğe,/ Tam işleri dilediği düzene girer:/ Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye.”
Hayyam Doğu’da doğmuş ancak gerçek değerini Batı’da bulmuş bir şair. Yunan felsefesine yakınlığıyla biliniyor. Hayyam’ı Avrupa ve Amerika’ya tanıtan, yani Batı’da büyük bir üne kavuşmasını sağlayan, İngiliz şair Fitz Gerald’ın çok başarılı çevirileri olmuş.
“Felek ne cömert aşağılık insanlara!/ Han hamam, dolap değirmen, hep onlara./ Kendini satmıyan adama ekmek yok:/ Sen gel de yuf çekme böylesi dünyaya!” – “Bu sarayın başı göklerdeydi bir zaman;/ Padişahlar girer çıkardı kapısından./ Şimdi duvarında bir kumru: Guguk, diyor./ Guguk, guguk, o şanlı günlerin ardından.” – “Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,/ Bin bir derde düşer, canlarından bezerler./ Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür,/ Onlar gibi olmıyana adam demezler.” -“Ne bilginler geldi, neler buldular!/ Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar./ Hangisi yarıp geçti bu karanlığı?/ Birer masal söyleyip uyuyakaldılar.” – “Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz:/ Kuklacı Felek usta, kuklalar da biz./ Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer;/ Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz.”
Rubai (yani iki bölümlü dizelerden oluşan İran dörtlüğü) ustası olan Hayyam, halk arasında yaygın olan bu nazım biçimini, kuşkucu düşüncelerini ifade etmekte kullanan ilk şair. Dogmatik İslam eğilimlerine karşı çıkışını halkın diliyle anlatması ülkesinde büyük etki yaratmış ve çokça taklit edilmesine yol açmış. Gerçekte 150 kadar olan rubaileri böylece 1500’lere ulaşmış. Bu durum, başta siyasi olmak üzere çeşitli nedenlerle kendi düşüncelerini açıkça dile getirmekten çekinen birçok şairin, rubailerinde Hayyam’ın adını kullanmış olduğunu gösteriyor. Hatta Fitz Gerald’ın çevirdiği rubailerin bile çoğu Hayyam’ın değilmiş. Bilim adamları bu konuda bir ölçü koyamıyor, kesin bir yargıya varamıyorlar. Çünkü taklit dörtlükler Hayyam’ınkilere çok benzediği gibi, Hayyam’ın olup da birbirleriyle çelişen dörtlükler de bulunuyor.
Devam Edecek…