Yayınlanma Tarihi: 11 Haziran 2015 — okunma
Öyle bir seçim dönemi geçirdik ki eşi benzeri bulunmayan birçok özelliğiyle tarihte müstesna bir yer edindi. Olağanüstü bir seçimdi; çünkü seçilecek olan sadece iktidara gelecek parti değildi. Biz aslında demokrasi, barış, kardeşlik ile diktatörlük, padişahlık, savaş, kibir, öfke, böbürlenme arasında seçim yaptık. Biz parlamentoyla saray arasında seçim yaptık. Çok şükür ki 7 Haziran’da demokrasi kazandı, halk kazandı ve ülke olarak uçurumun kenarından döndük. Ne kadar sevinsek yeridir.
Bu seçimde hiç görülmedik, hiç duyulmadık şeyler yaşandı. Öncelikle anayasaya göre tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, bir parti başkanıymış gibi hareket ederek seçim kampanyası yürüttü. Bin bir ad altında düzenlediği miting ve toplantılarda, halktan adını vermeksizin iktidar partisi için oy, 400 milletvekili ve başkanlık istedi; sürekli olarak muhalefet partilerine çattı. Bu tutumuyla kini, nefreti , öfkeyi körüklerken seçimi de başkanlık için bir referanduma dönüştürdü. Aynı zamanda mevcut anayasayı hiçe sayarak fiilen başkan gibi davrandı. Yine biz ve onlar diyordu. Yine azarlayıcı, aşağılayıcı, küçümseyici ve kibirliydi. Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi işi o noktaya vardırdılar ki sanırsınız diğer partilerin yürüttüğü seçim çalışmaları demokratik parlamenter sistemin bir işlevi değil de kendilerine ve iktidarlarına yönelik bir komplo, vatana yönelik haince bir saldırı ya da ne bileyim ülke güvenliğini tehdit eden eylemlerdi. Partiler arasındaki yarışta koşullar da eşit değildi. İktidar partisinin yasalara aykırı olarak devletin tüm imkânlarını seçim çalışmalarında seferber etmesine ve Cumhurbaşkanı’nın desteğini almasına karşın diğer partiler sadece kendi imkânlarıyla hazırlandılar seçime. Buna rağmen en etkili muhalefeti MHP ve HDP yaptı. Sonuç olarak da zaten seçimin kazananları onlar oldular. Bu seçimde şiddetin, saldırganlığın HDP’ye gösterdiği o çok güçlü, çeşitli, aşırı “özel ilgisine” de değinmeden geçmeyelim.
Şimdi hükümet senaryolarını konuşuyoruz. Bilindiği gibi hiçbir parti tek başına iktidar olamıyor. İyi ki de olamıyor. Çünkü şu yaşadığımız 13 yıllık AKP iktidarı bize gösterdi ki tek parti iktidarı korkulası bir şeydir. Nasıl korkmayalım; AKP’liler demokrasi diye diye gelip gücü iyice ellerine geçirince “ülkenin tek sahibi biziz” havasına girdiler. Öfkeli sözleri, öfkeli yüzleriyle topluma dehşet ve derin korku saldılar. En küçük bir eleştiriyi bile cezasız bırakmamayı adeta ilke edindiler. Kendilerine saray inşa ettirip lükse, şatafata düşerek halktan koptular. Değiştireceklerini söyledikleri faşist 12 Eylül Anayasasını kendi çıkarlarına yaradığı için sonuna kadar korudular. İnsanlara nefes alacak alan bırakmadılar. Seçilenler sonsuz bir süreyle, sınırsız yetkilerle yönetime geçtikleri zannına kapıldılar. Yani demokrasilerde yetkileri halkın verip halkın aldığını, bugün orada olsalar dahi yarın toplumun içine döneceklerini unuttular. Bakalım yeni durumu hazmetmeleri ne kadar zaman alacak.
Hükümet kurma çalışmalarında ise öncelikle hukukun yeniden etkin kılınması, kuvvetler ayrılığının sağlanması, yargının bağımsızlaştırılması, Cumhurbaşkanı’nın yasal sınırlar içine çekilmesi, epeyce tahrip edilmiş olan kurum ve kuruluşlara yeniden demokratik işleyiş kazandırılması esas alınacak kriterler olmalıdır. Kısacası ilk olarak AKP’nin yarattığı tahribatı onarabilecek bir hükümetin kurulması hedeflenmelidir. Daha ötesi sırası geldiğinde düşünülecek bir durumdur. Seçim sonuçlarına bakılırsa bir koalisyon hükümetinin kurulması ihtimali daha yüksek. Koalisyonun istikrarsızlık getireceğini düşünenler de var. Neden öyle olsun ki?.. Demokrasiye en uygun hükümet biçimidir aslında koalisyon. Özellikle de bizimki gibi çok kültürlü, çok renkli bir coğrafyada bütün farklılıkların temsilini en iyi koalisyon sağlar. Ayrıca koalisyon tarafların birbirlerini denetlemelerine de imkân verir. Üstelik çok değişik düşüncelere sahip kesimleri birbirlerine yaklaştırarak diyalog kurmalarına zemin hazırlar. Böylelikle insanların birbirlerini dinleyip anlamalarına, dolayısıyla da karşıtlıklarını törpüleyerek ortak noktalarda buluşmalarına, yani uzlaşmalarına fırsat tanır. Koalisyon bundan başka, gücü eline geçirenlerin daha fazla güç elde etme hırslarına ket vurarak güç zehirlenmesine uğramalarına ve tek adamlık hülyalarına kapılmalarına da engel olur.
Tekrarlamakta yarar var; bu ülke kimsenin tapulu malı değildir. Bu topraklar, üzerinde yaşayan herkesindir, hepimizindir. Demokrasi, barış ve özgürlük içinde kardeşçe yaşayıp kardeşçe çözeceğiz sorunlarımızı. Kini, düşmanlığı, nefreti, şiddeti, ötekileştirmeyi hayatımızdan çıkarıp atacak, insanca yaşayacağız.