Yayınlanma Tarihi: 28 Ağustos 2014 — okunma
“İstanbul’un orta yeri sinama” diyor ya Orhan Veli ‘İstanbul Türküsü’ adlı şiirinde, şimdilerde İstanbul’un orta yeri de diğer yerleri de beton. Ama özellikle meydanları… Bizi yönetenlerde meydan fobisi mi var acaba diye düşünüyorum; agorafobikler mi? Sanki bir karış boş alan bırakmamaya ant içmişler.
İşte bu beton furyasından Zincirlikuyu da nasibini almış. Hani şu görkemli girişinde iri büyük harflerle yazılmış “HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR” cümlesiyle -başını o tarafa çeviren herkese- insana dair o en tartışılmaz, en yalın gerçeği hatırlatan ünlü Zincirlikuyu Mezarlığı’nın bulunduğu yer… Zincirlikuyu Meydanı da tonlarca ağırlıktaki demir-beton karışımı kütlelerin altında yok olup gitmiş.
İnsan, Zincirlikuyu’da yapılan alt ve üst geçitleri görünce, bu çirkinliği anlatacak kelime bulmakta zorlanıyor ve “Bir çirkinlik ancak bu şekilde cisimleştirilebilirdi” diye düşünmekten kendini alamıyor. Bu halini önceki gelişimde de görmüştüm ama o zamanlar, Türkiye’nin en büyük gayrimenkul projelerinden bir olduğu söylenen AVM henüz açılmamıştı. Çocukla yürümeyeyim diye, gideceğim yere çok yakın bir mesafede olduğum halde taksiye binmiştim. Taksi dolanıp duruyor, bir türlü çıkamıyordu geçitlerden. Kilometrelerce dönmüş, dayanamayıp, “Niye girdik bu yollara? Hemen şurası değil mi benim gideceğim yer!” demiştim şoföre, kendisine duyduğum kuşkuyu hissettirmemeye çalışarak. Çünkü İstanbul’da taksi şoförlerinin çoğu, herkesi yabancı farz edip daha fazla ücret alabilmek için dolaştırmak eğiliminde olduğundan acaba böyle bir durumla mı karşı karşıyayım diye düşünmüştüm önce. Ama bu defa şoförün bir suçu yoktu. Zincirlikuyu Meydanı’nın birçok yerinden demirli betonlarla kelepçelenmesinin ardından güzergâh ister istemez bu hale gelmişti.
İstanbul’a bu gelişimizde de aynı adrese davetliydik. Bu kez Şişli’den gideceğiz. Önceki deneyimimden ders çıkararak en uygun yolu hesaplamaya çalışıyordum ki arkadaşım aradı: “Şişli’den metroya binin, metrodan AVM’ye geçiş var. AVM kapısından girin. Sonra…” Sonra devam ediyor, hangi mağazanın solundan dönersek karşımıza hangi mağazanın çıkacağını vs… uzun uzun anlatıyor. Detaylı yol tarifini hemen uygulamaya geçiyoruz. Metroda trenden inince AVM kapısına yöneliyoruz. Kopkoyu rengi, dev cüssesiyle Zincirlikuyu’nun göbeğine heyula gibi oturmuş AVM, ortalama bir mahalleden daha büyük. Bir hayli yürüyoruz gün ışığına kavuşmak için. Yeryüzüne çıktığımızda gideceğimiz yere sadece 50 metrelik bir mesafe kalmıştı. Yani yeraltına bir inmiş, pir inmiştik. Çıktığımızda sitenin önündeydik.
Bir yıl içinde bile ne kadar çirkinleştirmişler İstanbul’u, inanamadım. Eskinin o aydınlık meydanlarından eser kalmamış. Mantar gibi bitmeye devam ediyor her yerde o devasa gökdelenler, AVM’ler… İşin içine para ve politika girince ne mimarlık kalıyor ortada ne mühendislik… Ne estetik, ne doğa, ne de insan hayatı… Doğru bildiğimiz her şey yanlışa dönüşüyor. Bilmem nereye varacak bu gidişin sonu. Ardı arkası kesilmiyor inşaat çılgınlığının. Tarım alanları bile artık yapılaşmaya kurban ediliyor. Halbuki insan doğadan koptukça, doğayla arasına setler çektikçe insanlığından da uzaklaşıyor. İnsanın kurtuluşu ancak doğaya dönmesiyle mümkün.
Düşününce… bir kez daha nefret ediyorum politikadan…