son haberler

Bu Günlerin Gündeminde Olanlar da 2040 Kitabı’nda Yer Almış

Yayınlanma Tarihi: 14 Eylül 2021 okunma

Bu Günlerin Gündeminde Olanlar da 2040 Kitabı’nda Yer Almış
Kültür-Sanat
0

 2040 Yeni Bir Dünya Kitabı, hemen her gün güncel olaylar ve gündemdeki konular ile ilgili çok konuyu işlemesi nedeni ile gündemden düşmüyor.

FERHAN ŞENSOY, VALİ RECEP  YAZICIOĞLU, 12 EYLÜL DARBESİ

İki ay önce yayınlanıp tanıtımı ve dağıtımı Ünye’de yapılan “Ünyeliler Yazdı, 2040, Kar Tanelerinden Gökkuşağına, Yeni Bir Dünya (Başarıların Romanı) Kitabı; gerek geçmiş tarihte yaşanan olayların anlatımı ile, gerek gelecek için düşünülen projelerin gerçekleşmiş gibi yazılan azmin zaferi hikayeleri ile sürekli değişen gündem konularının bir çoğunu işlediği için gündemden düşmüyor.

Geçtiğimiz günlerde hayata gözlerini yuman ünlü sanatçı Annesi Ünyeli olan Ferhan Şensoy’un, gerek önceki yıllarda Eylül ayında elim bir trafik kazasında kaybettiğimiz sıra dışı ve başarılı, çok sevilen Vali merhum Recep Yazıcıoğlu’nun, gerekse 12 Eylül ihtilalinin, 2040 Kitabı’nda ilginç ve ibretli anlatımlarla yer aldığı görülüyor.

Kitapta Ferhan Şensoy’un Ünye’ye gelerek sanatçı yetiştiren kurumlara destek verdiği hayal edilen azmin zaferi hikayesi yer alıyor.

Recep Yazıcıoğlu’nun da hayattayken Ünye-Akkuş seyahatinde zamanın Ordu Valisi Necati Çetinkaya ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Şükrü Yürür ile birlikte yaşadıkları, söyledikleri tarihi olay ve sözler yer alıyor.

12 Eylül askeri darbesi öncesinde yaşanan film gibi olayların da Ünye’de yaşanan bölümleri anlatılıyor. Bu 12 Eylül öncesi gelişmeler ve ihtilal süreci gerçek olayların film senaryo özeti olarak anlatılırken, tahlili yapılıyor ve sonunda tavsiyelerle tamamlanıyor.

Hangi İdeoloji adlı film senaryosunun anlatıldığı bölümün girişinde şu bilgilere yer verilmiş kitapta:

“Bir zamanlar tüm Türkiye’yi kasıp kavuran anarşi olayları Anadolu’nun neredeyse her şehrine yayılmıştı. Hatta bütün orta dereceli ve yüksek okullar da ideolojik çatışmaların merkezleri olmuştu. Bazen kurtarılmış şehirler ilan ediliyordu, bazen kurtarılmış bölgeler, caddeler, okullar olabiliyordu. O dönemler (12 Eylül 1980 ihtilali öncesi) Ünye ve Fatsa ilçelerinde de ideolojik grupların sürekli çatışmaları ve vuruşmaları oluyordu. Devsol, Devyol, Ülkü Ocakları, MTTB, Akıncılar ve diğer gruplar oldukça yoğun faaliyet gösteriyorlardı. Ayrıca batılıların beşinci kol faaliyetlerinden olan ajan kışkırtmalarına alet olan gençler, birbirlerini tanımadıkları halde vuruyor ve öldürüyorlardı. Ölenler de hangi taraftan olursa olsun şehit ilan ediliyordu. Hâlbuki onların satın aldıkları silahlar aynı yerde üretiliyor, paraları aynı kasaya giriyordu ve istedikleri doğrultuda ülkenin gençleri birbirleri ile savaşırken geleceğin temeline dinamit yerleştiriliyordu. Mücadelelerinin heyecanı içinde olan gençlik ise bunun çoğu kez farkında değildi. Can veren gençler ise aynı yerlerde de toprağa veriliyordu.

Bu yaşananlar, ihtilalden sonraki dönemlerin kuşaklarına büyükleri tarafından anlatılırken, onlara masal gibi geliyordu. Ama gerçek oldukları da söylendiği için gençler tarafından ağızları açık ve hayretler içerisinde dinleniliyordu.

İşte bu olayların bir kısmı içinde bulunan, bir kısmına da şahit olan Hüseyin’in yaşadıkları kitap oldu, senaryo oldu, film oldu. “

 

Film senaryosunda olaylar ibret verici bir şekilde anlatıldıktan sonra da şu şekilde sonlandırılıyor:

“1980 yılı Haziran ayında mezun olan Hüseyin Ünye’ye Ağustos ayında döndükten bir iki hafta sonra 12 Eylül 1980’de TSK ülke yönetimine el koydu.

Ve ülke çapında operasyonlar başladı, her kesimden insanlar karakollara dolduruldu, bir sürü işkenceler yapıldı, düzmece mahkemeler yapıldı, haksız mahkûmiyetler ve idamlar yapıldı ve gençler, aileler, ülke insanlarına büyük sarsıntılar yaşatıldı.

Hüseyin, ağabeyleri, babası ailece kahvaltı yapıyorlardı ihtilalden birkaç gün sonra. Kapıya polisler geldiler, ellerinde liste vardı, listede iki ağabeyinin ismi vardı Akıncılar Teşkilatı mensubu olarak kayıtlı. Karakola davet ettiler ikisini de. Ağabeyleri, hiçbir suça karışmamış olmanın güveni içerisinde kahvaltıyı yarıda bırakıp evden çıkarken siz devam edin, biz ifade verelim geliriz, beraber devam ederiz kahvaltıya dediler. Tabi ancak bir hafta sonra gelebildiler eve. Karakol binası matbaalarının bitişiğinde idi. Evlerinden alınan her ideolojik grubun mensupları karakolun bodrumuna ve aynı yere dolduruluyorlardı. Ağabeyleri savcının huzuruna bir hafta sonra çıkarıldılar, ifade verdiler, suçsuz oldukları için salıverildiler ama bir hafta zindanda tutuklu kaldılar. Çıktıkları zaman gözlerini kısıyorlardı sürekli, çünkü hep kapalı ve karanlık yerde kaldıkları için gün yüzüne bakamıyorlardı. Zor yürüyorlardı, çünkü hareketsizlikten ayakları tutulmuştu. Çıktıkları zaman orada yaşadıklarını anlattılar film anlatır gibi. Her grubun insanları aynı yere atılınca neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Bir arada idiler ve karakolun malzemelerinin yığılı olduğu depoda tutuluyorlardı. Yatmaya, hareket etmeye yer kalmamıştı. Malzemeleri üst üste yığmışlar, kendilerine yer açmışlar ve kartonlar üzerinde oturabilmişlerdi. Bodrumun kaldırım seviyesinde küçücük bir telle örülü penceresi vardı. Oradan bakarlarken birinin karakola doğru geldiğini görenlerden bir tutuklu eyvah çekiyor, ben bu adama eziyet etmiştim, şikâyete geldi ise mahvoldum diyordu. Bir başka gün bir diğeri aynı şeyleri söylüyordu. Daha çok dehşet verici günler yaşanıyordu orada. Sonra suçlu olarak tespit edilenler başka mekânlara götürüldü ve türlü işkenceler gördüler. Daha neler neler.

Sonunda ülke elli yıl geri götürüldü ve yeniden toparlanması için büyük çabalar harcandı. Tahribat epeyce yara açmıştı. Küresel sistem oyunlarını oynamaya hiç ara vermemişti. Onca toprağa verilen gencin yakınları ve arkadaşları yıllar sonra kullanıldıkları itirafında bulundular. Birçoğu da mücadelelerinin doğru olduğuna ve arzu ettikleri sonuca ulaşamadıklarına inanıp devam ettirdiler mücadelelerini, ama artık silahlı mücadele kalmamıştı.

Hüseyin bir yıl sonra Konya’ya diplomasını almaya gitmişti. Karşılaştığı manzara onu şaşırtmıştı. Okulda kavga yoktu ama hiçbir ideolojik faaliyet de yoktu. Öğrenciler mücadele içinde değillerdi, kitap okumuyorlardı, fikir üretmiyorlardı, kültürel etkinlik yapmıyorlardı. Sadece günlerini gün ediyor, eğleniyor, balolar yapıyor ve hiçbir memleket meselesi ile ilgilenmiyorlardı. Hâlbuki Hüseyin okuduğu dönemde dört yıl kitap okudu, arkadaşları ile beraber dergi çıkardılar, tiyatro yazdılar ve sahnelediler, kültür etkinlikleri yaptılar ve heyecan ile ülkelerinin geleceğini planladılar o dönemde. Okuldan evine dönerken dört koli kitap getirmişti. Bir ara dedi ki, acaba kavga etmeye devam etseydik de bu hale gelmese miydik? İki hal de doğru değildi tabi. Kavga etmeden de mücadele edilebilirdi. Ama her dönemde beşinci kol faaliyetleri farklı projelerle gençleri etkilemeye çalışıyor, ülkeye hizmet etmelerini engellemek istiyordu. Yoğun bir genç nüfusu olan ülkemizde sürekli tuzaklar kuruluyordu gençlerin yollarına. Bu açıdan Türkiye gençliği de, aileleri de bilinçli ve şuurlu olmalıydı.

Filmin sonunda mesajlar verilmiş insanlığa faydalı, başarılı, şuurlu, entelektüel bir neslin yetişmesi için ortaya konan çabalar ve başarılı sonuçları filmin finaline yerleştirilmişti.”

 

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.