Yayınlanma Tarihi: 29 Kasım 2021 — okunma
Hasan Fahri Tan
Şair…
Kendisi talebe iken, tahsil gördüğü okulda öğretmendim. O da her öğrenci gibi dersleriyle meşguldü o zamanlar.
Öğretmenler yazılılarda ders işlenmediği için, bir sessizliğin içinde bulur kendini. Öğrenciler kendilerine has heyecan ile yazılı kâğıtlarıyla baş başa kalırlar. O anlar öğrenciler için çok önemlidir. Kimin içinden neler geçer bilinmez.
Ben ise yazılılarda öğrencilerim hakkında geleceğine dair tahminlerde bulunurum. Tıpkı diğer öğretmeler gibi. Öğrencilerin arasında; bir yazar, sporcu, müzisyen, şair, devlet adamı ve asker çıkacağını düşünürüm. Zaten ülkenin bir yerinde bu kişiler tahsil görüyor olmalıdır.
Neyse biz gelelim şairimize. Yani Hasan Fahri Tan’a…
İlk defa şiirini ne zaman okudum, hangi şiirini okudum hatırlamıyorum. Hatırladığım şey, belli ki dünyamıza bir şair daha geliyor.
Ben edebiyatçı veya dilci değilim. Yıllardır Fen derslerine girdim. Ancak şiir okumuşluğum var. Okullarda bazı hafta ve günlerde yapılan törenlerde günün mana ve ehemmiyetine binaen şiirler okunur ben de duyardım. Ancak şiirin diğer edebi türlerden bir farkı olduğunu da sezmiştim.
Şiirin de kendine göre bir kuralı var. Nesir olarak yazılan eserlerde çok abartılı olmadığı müddetçe cümlelerin sayısı, uzunluğu, kısalığı hoş görülebilir. Şiiri ister serbest, ister hece, isterse aruzla yazın çok fazla müdahale edemezsiniz. Mümkün olan en “az” kelimelerle “yüksek ifadeler” kullanmalısınız. Ancak bu şekilde şiir nesirden ayrılmış olsun.
Tabii bir iki eserle kişi hakkında hüküm vermek kolay olmamakla birlikte Hasan Fahri Tan’a ait ilk şiirlerini okuyunca tabiri caizse bu “çocuk” şair dedim. Burada “Çocuk” kelimesine Hasan Fahri Tan’ın fazla takılmayacağını düşünerek yazdım. Malum şair, bu kastı-ı mahsusa ne demektir bilir.
Zaman içinde birbirinden güçlü eserler vermeye başladı. Yani kendisiyle yarıştı bir bakıma. Bir öğretmen olarak gurur duydum. Dedim ya şiir okumuşluğumuz ve dinlemişliğimiz de var az çok sezdik. Her ne kadar “Altının kıymetini sarraf bilir” deseler de; bizde sarraflık yok ama tanıdığımız sarraflar var.
Hasan Fahri Tan hem serbest hem de heceyi ustalıkla kullanıyor. Benim asıl dikkatimi çeken kısa şiirlerdir. İster hamasi, ister hissi, ister başka konular olsun uzun şiirlerde hangi mısra daha güçlü, hangisi diğerine göre daha sıradan pek anlaşılmaz. Çünkü okur esere bütün olarak bakar. Çok kaliteli bir sepet üzümün içinde iki tane olgunlaşmamış üzüm kusur değildir. İster şiir, ister nesir olsun uzunluk bazı sıradanlıkları kapatır.
Bir şairin gücünü dörtlükler, beyitler, hatta mısralar gösterir. Meramı bir dörtlüğe sığdırmak kolay değildir. Hata yapma hakkınız yoktur. Zaten dört mısra yazacaksınız ki her kelimenin hatta her virgülün bir ehemmiyeti vardır.
İşte size bir dörtlük:
Muhabbetin tadını dile değil öze sor.
Sözdür, yalan karışır; sen sevdayı göze sor.
Leyla’nın adı geçse yaren meclislerinde,
Öne düşen bir başa ve kızaran yüze sor…
Sadece dört mısraa bir dünya sığmış. Sanatın ve kelimelerin gücü. Tabii şairin de…
Gönül ister burada çok şiirine yer verelim. Onu da başka zamana bırakalım. Ben Hasan Fahri Tan gibi bir şairi yakinen tanıdığım için müşerrefim.
Yazımızı şairin bir beyti ile sona erdirelim.
Sol yanımsın” demiş câna ol rakîb
Be hey gâfil, o benim her yanımdır
Sürçü kelam ettikse affola…
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.