Yayınlanma Tarihi: 11 Mart 2010 — okunma
Sn. Murat Ocak,
Öncelikle yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Sonrada eleştiriniz için çok çok teşekkür ederim.
İyi ki düşüncelerinizi yazdınız. Mümkün olduğunca kibar bir dille ve dikkatli yazmışsınız fakat yinede ne kadar rahatsız olduğunuz anlaşılıyor satırlardan.
İyi ki yazdınız derken gerçekten çok samimiyim. Bir kere anlaşabilmek için eleştiri ve iletişim şart. Sonra empati.
İyi ki yazdınız. Ben de kendimi savunayım. Siz de bana olan gücenikliğinizde ne kadar yanıldığınızı alayın. Tabii yazımı sabırla sonuna kadar okuyabilirseniz.
Öncelikle şuna inanın, satırlarımın hiçbir kelimesi yalan ve yanlış değildir.
İtiraf edeyim, daima doğası korunabilmiş bir şehirleşmeden yanayım. Ama bu durum Karadeniz Bölgesinde ki tüm şehirler için coğrafi bir sorun. Hiç kimse Karadeniz’de ki kötü şehirleşmeyi engelleyemez. Kötü şehirleşme nedir? Yeşil miktarının, beton ve sunilik miktarına yenilmesi, doğal kaynakların kirletilmesi ve talan edilmesidir.
“Yeşil kent” isteği, yanlış, çıkarcı ve eleştirilecek bir istek değildir.
Gelelim Atakale’ye. Hiç bir zaman eleştirel bir yazı yazmadım. Öyle bir binayı siz yapmasanız başkası yapacak. Kaçarı yok. Sonuçta manzara harika. İşletme güzel.
Ben hiçbir zaman kendimi, yaptıklarımı anlatan yazı yazamadım. İçim istemez.Ünye Yerel Tarih Grubuna da eleştiri var.Yıllardır söylediğimiz nedir “tarihimizi, tarihi dokuyu ve tarihi evlerimizi koruyalım” diyoruz. Kişiler evini “tarihi eser kapsamından çıkartıp müteahhide vermek istiyorsa kızıp eleştireceği yer bu çatlak sesin kaynağıdır. Ve o çatlak ses dünyanın en güzel yerlerinden birisi için, tüm dünya turizm, kültür nedenini söyler.
Ne dersiniz kimin vicdanı sızlamalı sizce?
Meclis üyelerine teker teker yazdığım mektuba gelince, İstanbul dâhil yaşadığım tüm kentler için yaptıklarımı asla bu köşemden yazmadım. Yazmaya utanırım. Ama inanın yazdığım mektuplar başvurularda tek bir çıkarım ve yalanım olsaydı, o mektuplar, o başvurular ve tartışmalar çoktan yüzüme vurulurdu. Yüzde bin haklı ve memleket yararı ya da kamu zararı işlerle uğraşmam. Kimsenin kazancı ile uğraşmam. O mektuplar, insanları bu köşelerden deşifre etmek istemediğimdendir. Hiç, ama hiçbir şey bize ait değil, ne bu köşe, ne iş yerimiz, ne evimiz ne sağlığımız ne de hayatımız bize ait değil. Ben bu bilinçle, insanlıktan çıkmadan yazmaya çalışıyorum. Belki bilmiyorsunuz, tam on yıldır nacizane yazımı okuyabilecek tek bir kişi olsa bile, onu önemseyerek yazmaya çalışıyorum.
Sözümü söylemekten aciz değilim. Belediye meclisi üyelerine yazılan tekbir mektuptur ve hepsi fotokopi edilmiştir. Mektubun aslıda bende. Bilmem size nasıl akarmışlar ama yanlış aktarmışlar ya da siz öyle anladınız. O mektup Hasanbey Otel, Kumsal Otel karşısında dere içine yapılan devasa bina için yazıldı. O binanın kat yüksekliği de yukarıda ki yol baz alınıp teknik bir hile ile artırıldı. Bu memleketin sadece parasına yazık olmuyor, doğal görünümüne, dere yataklarına yapılıp yıkılan hanelerine, manzarasına daha pek çok özelliğine yazık oluyor.
Benim suçum ne biliyor musunuz, evimin orada olması. Mektupları yazdıkta ne oldu, bina eskisinden yüksek yapıldı, dere yatağına yapıldı, villaların önüne çin seddinin en görkemlisi yapıldı. Ayrıca meclis üyeleri-herhalde vicdanları rahatsız-selamı kesti, bakın kaç yıl sonra siz yanlış cepheden sitem ediyorsunuz. Daha sayayım mı?
Ben mektubumu ispatlarım ama sizde ispatlayın, ya da sizi yanıltanlardan o mektubu isteyin, ATAKALE’nin yıkılması için kimseye mektup yazmadım. Hem orası yıkılsın diye mektup yazacağım, hem de gelip size “hayırlı olsun diyeceğim” hiç tanımamışsınız beni midem kaldırmaz. İnsanın önce kendisine saygı duyması lazım. Sizde bana niye sormuyorsunuz. Kaç kez geldim oraya.
Daha fazla yazmayayım, sizleri ailece tanıyoruz, el kadar Ünye’de yüz yüze bakıyoruz. Ama ben sözümün arkasındayım. Güzel, modern ve yeşil kentler için mezarda ki babam da dere yatağına yaptırsa yazarım. Görmediniz mi İstanbul’da selde neler oldu. Ne diye ağladı o çaresiz aileler ki varını yoğunu oraya döküp ev yapmış kendisine, “ağabey niye izin verdiler? Bizden ruhsat parası aldılar.” Diyerek, ağlamadılar mı?. Başkanlar bir birlerini suçlamadılar mı? O insanların da memleketin parasına yazık, ama o insanlara daha çok yazık. Allah kimsenin evini başına yıkmasın. Belediyeler onun için vardır. İnsanlara kural koyar. Doğanın yıkacağı yerlere ev yapılmasını engeller.
Aileniz, dere yatağında ki binanın dükkân katını satın aldığı için o mektuplara alındınız ise onu da gönül rahatlığı ile söyleyeyim, o zaman size ait değildi ki zaten o inanın zemin katı. Mektubun tarihi var üstünde.Yok siz almışsanız, bilmiyordum zaten..
Hiç sevmem tartışmayı, nefret ederim. Bu yazdıklarımı pek ala size de anlatabilirdim. Ama bu durumu sizin gibi yanlış bilen, bilmese bile sizin siteminizle yanlış öğrenen insanlar olacaktır. Onun için bu yazı yazılmıştır. Bu tür yazılar yazmayı da hiç sevmem. Memleketin önce meselesi varken. Örnek bugün “depremde ki acıları yazacaktım, ya da bir sanat etkinliğini, dünya kadınlar günü de vardı, kenti değerli meclis üyelerine yöneticilere bıraktık. Atakale’nin bir katı yıkıldı ise suçlusu ben değilim. Benden size kapak olsun, beni eleştirebilirsiniz ama ispatlamak kaydı ile.
Unutmadan meclis üyelerinden tek bir cevap gelmedi. Beklemiyordum zaten. Belediyeden cevap gelmişti sayenizde duyurayım, çevre binalarda “o” en yüksek binayı ölçü alıp kat sayısını artırabilirmiş. Memlekete hizmet budur işte.
Kendi el yazım ile yazılmış bir ATAKALE şikayet mektubunu buradan yayınlayacağım ve hem şikayet edip hem de yüzsüz yüzsüz oraya geldiğim için özür dileyeceğim yoksa yok öyle karşıdan suçlamak, değer verdiğim efendi bir kardeşim olsanız bile.
Lütfen sakın cevap filan yazmayın, sadece benim el yazımla yazılmış “Atakale şikâyet” mektubu, üstelik özürde beklemiyorum. Canınız sağ olsun.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.