Yayınlanma Tarihi: 18 Mayıs 2018 — okunma
Bu uzun makale dizisinde, birlik ve beraberliğe daha çok ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde özellikle tarihin tekerrür etmemesine odaklı ders alınması gereken acı ve tatsız yaşanmışlıklar ele alınmıştır(konuyu istismar etmeye eğilimli, okuma kültüründen yoksun, kültürel ve tarihî gerçeklerden bihaber olanlarile gayretlerimi ispiyonlamaya hazır şeref yoksunlarına da malzeme vermemeye bilhassa dikkat edilerek).
Osmanlı topraklarına göç eden ve sayıları yüzbinlerle ifade edilen muhacirlerden küçük bir kısmı kanunsuz işlere tevessül ederek, birtakım problemlere sebep olmuşlardı. Aşağıda yüze yakın belge ve kaynaklara dayalı,literatüre geçen bu olaylar genele şâmil değildir ve tahmin edebilirsiniz ki geniş kitlelere de mal edilemez; her toplumda görülebilen bu şerre eğilimli küçük azınlığın şekâvetleri tüm ülkede olduğu gibi yöremizde de halkımızı tedirgin etmiştir.
Özellikle, ülkemizin güvencesi olmuş, törelerine bağlı, inançlı, çalışkan, mert ve sâdık fertlerini oluşturan milyonlarca Çerkes, Lâz ve Gürcüleri tenzih ederek makalemizin ilgi alanı çerçevesinde bu yakın tarihimiziilgilendiren konuyakılı kırk yararak ve temkinlice başlamak istiyorum. Ortak kültür içerisinde yoğrulmuş Türkler, Rumlar, Ermeniler, Lâzlar, Çerkesler ve Gürcülerin oluşturduğu milyonlara şâmil bu güzide millet içerisinde sadece illegal gayretlerde ve şekâvette bulunan şâki ve çetelerin bahse konu edildiğini hassaten vurgulamak isterim. Belge ve yararlandığım kaynaklarda kasdını aşan cümleleri mümkün mertebe elimine etmeye çalışıyorsam da belgenin aslına sâdık kaldığımın bilinmesini hassaten istirham ediyorum.
Devleti en çok uğraştıran problemlerin başında farklı kültür ve anlayışlara sahip muhacirler ile yerli halk arasında yaşanan anlaşmazlıklar gelmektedir. Bazı muhacirler yerli halkın topraklarını zapt, emval eşyasını gasp etmeye kalkışmışlardır. Arşiv belgelerine konu olan gasp hâdiseleri bazı belgelerden de anlaşıldığı üzere önü alınması güç eşkıyalık hareketine dönüşmüştür. Bu nevi hareketlere cüret edenlere hapis ve sürgün gibi cezalar verilerek, bu hâdiselerin önüne geçilmeye çalışılmıştır. Ancak sürgün edilenler bir süre sonra bir yolunu bularak geri dönmüşlerdir. Nitekim Canik sancağına bağlı Fatsa, Ünye ve Çarşamba kazalarında iskân ettirilen Gürcü ve Çerkes muhacirlerden eşkıyalık yapanlar sürülmüşlerse de geri dönerek daha fazla şekâvette bulunmaya başlamışlardır. Bu sebeple sürgün edilenlerin firar edemeyecekleri ve geri dönemeyecekleri yerlere gönderilmeleri istenmiştir(BOA, DH. MKT, 1653/25; MV, 46/12. 2 Eylül 1889).
Aynı şekilde Canik sancağına bağlı Fatsa, Ünye ve Çarşamba kazalarında iskân edilen Gürcü ve Çerkes muhacirlerin şekâvetleri sebebiyle livanın istikrar, emniyet ve âsâyişi bozulmuş, Gürcüler yakalanarak cezalandırıldıkları ve kazadan uzaklaştırıldıkları halde, birer ikişer tekrar geri dönmüşlerdir(BOA, DH. MKT, 1647/2).
Silâhlı mücadeleye dönüşen mücadelelerde yerli eşkıya ile muhacirler arasındaki çatışmalarda her iki taraftan ölen ve yaralananlar olmuştur. Olayların bastırılabilmesi için askerî güç takviyesi talep edilmiştir. Özellikle çok az sayıdaki Gürcü eşkıyalarının öteden beri melânetlerine devam ettikleri ifade edilerek bu duruma bir çözüm bulunması gerektiğine dikkat çekilmiştir (BOA, DH. MKT, 1647/2. 8 Ağustos 1889).69
İnzibat güçlerinin âciz durumu nedeniyle en çok hırsızlık olaylarına rastlanıyordu. Yunanlıların Rum gençlerine çete eğitimi vermeden önceki zamanlarda Rum halkı ile Türk halkı arasında asla hırsızlık olayı olmazdı, birbirlerine son derece güvenirlerdi ve mallarını saklama gibi önlemlere gerek duymazlardı. Tokat ve Amasya’nın köylerinde at hırsızlığı o denli yaygınlaşmıştı ki halk, çalınır korkusuyla atlarını şehir dışına çıkarmaktan çekiniyordu, hattâ atlarıyla birlikte yatanlar vardı. Bilhassa Kırım ve Kafkas muhacirleri arasında hırsızlık olayları yaygın bir şekilde vuku bulmaktaydı (Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri (1856-1876), TTK, Ankara, 1997, s. 192).69
Esasen muhacirlerin yerli halk ile aralarında geçimsizlik olmaması, hırsızlık ve gasp gibi olayların yaşanmaması için maişetlerinin teminine dikkat edilmiş ise de(BOA, DH. MHC, 1/71. 31 Mart 1872) bazıları başkalarının arazilerine el koymak ve hırsızlık gibi birtakım suçlara tevessül etmekten geri durmamışlardır(BOA, DH, MHC, 33). Çarşamba’ya bağlı Karaoğlan köyünde Kara Hasanoğlu’nun Hasan Çavuş’a emaneten bıraktığı on lira değerinde bir baş kısrağı, Caniksancağından gelen Çerkes Mehmed Bey tarafından gasp edilmiştir(BOA, BEO, 309/23102. 8 Kasım 1893). Ayrıca Canik sancağında meskûn bazı Çerkes muhacirlerin gasp, hırsızlık, adam yaralama ve öldürme gibi işlere karışan eşkıyayı ele vermedikleri ve barındırdıkları belirtilerek bunların şerlerinden kurtulmak için sürgün edilmeleri gerektiğine dikkat çekilmektedir.
Diğer yandan Çerkeslerin cesur ve silâhşör oldukları, yerli halkın ise halim, selim ve kendilerini müdafaadan âciz oldukları, korkularından ihbarda ve şahitlikte bulunamadıkları, mahkemelerin ise şahit ve delil olmadan ceza veremediklerinden suçluların cezalandırılamadığı, dolayısıyla emniyet ve asâyişin temin edilemediği belirtilmektedir. Nitekim Çarşamba’da eşkıyalık yaparak halkı rahatsız eden Çerkes Mehmed Ali, Gürcü Süleyman ve Şevki ile Reji memuru Dersaadet’e gönderilmişler, ancak resmî bir evrak olmadığından geri dönmüşlerdir. Kaymakam ise halkın huzurunu kaçıran bu şahısların Çarşamba’dan kaldırılmalarını talep etmektedir(Yıldız Perakende Evrakı Umumi, (BOA, Y. PRK. UM), 32/33. 2 Haziran 1895). Çare olarak bu ve benzerî şahıslar hakkında tetkik komisyonu ve zabıta tarafından verilecek mazbatalara göre bir daha dönmemek üzere Trablusgarp gibi uzak yerlere sürgün edilmeleri için İdare Meclisi’ne olağanüstü yetki verilmesi(BOA, ŞD, 1830/22. 9 Ekim 1878), böylece cânilik yapan Çerkeslerin cezalandırılmaları istenmektedir(BOA, DH. MKT, 1331/11. 10 Mayıs 1880). 1887 yılında Fatsa, Ünye ve Çarşamba’da iskân olunan ve halka zarar veren Gürcü ve Çerkesler ceza olarak Ankara ve Konya taraflarına gönderilmişler, ancak geri dönmeleri üzerine bir kısmı tekrar aynı yerlere nakledilmişler, kalanlarından da emniyet ve âsâyişi bozmayacaklarına dair senet alınmıştır.69
Muhacirlerin kendi aralarında yaşadıkları bir takım olaylar da şikâyet konusu olmuştur. Canik’te Çerkes ümerâsı ile üserâsı arasında zuhur eden anlaşmazlık yüzünden şehir merkezinde toplanarak huzursuzluk ve kargaşaya sebep olmuşlardır. İkna edilemediklerinden dağıtılmaları için süvari ve zaptiye gücüne müracaat edilmiştir (BOA, A. MKT. MHM, 461/77. 15 Ağustos 1873).69
Muhacerete tâbi tutulan muhacirler içerisinde eşkıyalığa eğilimli çok küçük bir azınlıkta “at hırsızlığı” hikâyeleri de yaygındır, öyle ki fıkralara konu olmuştur.Orta Karadeniz Kültürü adlı eserde Fatsalı bir Gürcü vatandaşın anlattığı bir hikâye ile Avşar ve Çerkes fıkraları bunlara güzel birer örnek teşkil etmektedir.
Bir zamanlar bir grup Gürcü, başlarında ağaları olduğu halde at çalmak için Ünye ile Fatsa arasında bir yere gidip pusuya yatarlar. Ancak at sahipleri bunları fark eder ve çıkan çatışmada Gürcülerden ikisi ölür. Aradan yıllar geçtikten sonra bu kişiler tevafuken olay yerinde bir araya gelirler ve içlerinden biraz İslâmî kültürü olan birisi o zamanki çatışmada ölen arkadaşları için kendi yöre ağzıyla şöyle dua eder: “Unye ilân Patsa arasinda at hirsizliği yapar ikan şehit gidan din gardaşlarimizin ruhina el patiha!”70
Çerkez’in biri at çalmış, oğluna ‘Al bu atı pazara götür sat. Ben gidersem tanırlar’ demiş. Oğlu da pazara götürmüş. Avşar’ın biri gelmiş, ata bakmış, ‘Bunun ayağı sakat’ demiş. Oğlan da ‘Hayır sakat değil’ diye karşılık verince, Avşar ‘Bir bineyim o zaman’ demiş. Avşar, ata binmiş, gidiş o gidiş. Oğlan akşam eve gelmiş, Çerkez, oğlan atı sattı diye heyecanlanmış. ‘Kaça sattın oğlum?’ diye sormuş. Oğlu da ‘Vallahi baba, geldiği fiyata gitti’ demiş.”71
Osmanlı Devletinin hâkim olduğu coğrafya üzerinde bulunan şehir, kasaba, köy vb. yerleşim birimlerinden bazılarında insanların hayatı her zaman güllük gülistanlık değildi. Yaşayan halk ile yerleşim birimleri arasında çeşitli gayelerle gidip gelen yolcular bir takım sorunlarla karşılaşıyorlardı. Bunlar, yöre halkını huzursuz kıldığından sızlanmalarına neden oluyordu. Halkı tedirgin edip huzursuz ve mutsuz kılan bu sorunlar aynı zamanda yerleşim birimlerindeki ekonomik durumla, asayiş ve güvenlikle de ilgiliydi. Asayiş ve güvenlikle ilgili olanı, XVIII. yüzyılda yaygınlaştığını gördüğümüz eşkıyalık idi.31
Devam edecek
KAYNAKÇA :
31GÜLER, İbrahim –XVIII. Yüzyılda Orta Karadeniz Bölgesi’nde Eşkıyalık Hareketleri / Osmanlı Araştırmaları XV, Neşir Heyeti: İNALCIK, H., GÖYÜNÇ, N., LOWRY, H. W., ERÜNSAL, İ., KREISER, K., ŞENTÜRK, A. A., İst., 1995, sh. 187–219.
48BALCIOĞLU, Mustafa – Millî Mücadelede Merkez Ordusu, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 1990, sh. 26.
69SAĞLAM, Yrd. Doç. Dr. Nevzat – Arşiv Belgelerine Göre Canik’te Çerkes Muhacirler ve İskânları, Geçmişten Günümüze Göç – II, Editör: Prof. Dr. Osman KÖSE, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, No. 20, Samsun, 2017, sh. 1365 – 1383.
70YEDİYILDIZ, B. / KAYNAR, H. / KÜÇÜK, S. – Orta Karadeniz Kültürü, Orta Karadeniz Kültürü Sempozyumu Düzenleme Komitesi, 2005, 722 sh.
71YIL, Bünyamin – Hırsız Fıkrası Bakan YILDIZ’a Kahkaha Attırdı, 24.03.2014 http://www.hurriyet.com.tr/gundem/hirsiz-fikrasi-bakan-yildiza-kahkaha-attirdi-26073958
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.