Yayınlanma Tarihi: 25 Mayıs 2015 — okunma
Sayın Cumhurbaşkanımız 21 Mayıs akşamı televizyonda Paralel yapının ekonomik gücüne hizmet eden dershanelerin kapanma işleminin Sayın Nabi Avcı’ya gelinceye kadar oyalandığını söyledi. Yazdığım Vebal romanında da üzerinde durduğum gibi devletin makamlarına sızmalar yüzünden milletin zarar gördüğüne tekrar değinmeden geçemeyeceğim.
Hakkı, adaleti, liyakati hiçe sayma yüzünden önemli makamlar çıkar çevreleri veya örgütlerin eline geçebilmektedir. Doğru bilgi akışı sağlanamadığı için yanlış atamalar yapılabiliyor. Çünkü çıkar çevreleri ve örgütler yanıltıcı bilgileri ustaca ulaştırmayı başarıyorlar üst atama makamlarına. Adamlarını görevde tutacak referansları da örgütlü olduklarından kolay bulabiliyorlar. Atanan kişilerle ilgili iktidarın savunucusu gazetelerde bile olumsuz yayınların yapıldığı birçok örnek var. Benim bildiklerim de var ama şahsiyetleri fikir yazıma malzeme yapmak istemem.
Sayın Cumhurbaşkanı meslek liselerinin önemsenmesi gerektiğini açıkladıktan kaç yıl sonra bu amaca yönelik 4+4+4 sistemi kuruldu? Dershanelerin okullar üzerine karabasan gibi çöktüğünü belgesel niteliğinde anlattım durdum yıllarca. Nihayet geç de olsa “Okul varsa dershane niye var?” sorusunu sordu Sayın Cumhurbaşkanı Başbakanken ve gereken yapıldı. Bu doğru icraatların gecikmesi nin nedenini ima ettiren Sayın Cumhurbaşkanımız bilmeli ki esas yapılması gereken hâlâ yapılmadı.
Esas sorun müfredat! Defalarca yazdım ve sormadan edemiyorum: Komisyonlar kurulacak, paneller yapılacak ve devlete yığın yığın kitaplar, tabletler pazarlanacak; memleket çocukları 10 dakikalık teneffüs aralıklarıyla yığın bilgilere boğulacak diye mi bilgiyi kullandıran müfredatlar yapılmıyor, yani eğitim işe odaklanmıyor? Oysa iş bilen millet iş içinde eğitim diyor, feryat ediyor. Dünyanın en başarılı 50 öğretmeni arasına giren Dilek öğretmene Sayın Bakan dâhil makam sahipleri övgüler düzdü, ödüller verdi ama biz hâlâ ders kitabına bağımlı eğitimden vazgeçemiyoruz. Çelişki değil mi bu? Ders kitabı ağırlıklı eğitimden kurtulmalıyız bir an önce ve neye mal olursa olsun bilgi kullandırma temelli eğitime geçmeliyiz. Ülkenin geleceği elinden iş gelen insan yetiştirebilmemize bağlı.
Kültüre gelince… Tarih boyunca bizim olan değerleri dünyaya tanıtıcı edebiyatı niye yaratamadık? Köyden kente göçüp kendi kültürünü yansıtma mücadelesi veren insanlarımızın edebiyatı nerede? Sinema, tiyatro eserlerinde bizim olan yaşama biçimleri niye model olarak sunulmuyor? Eserlerde gerçekçilik kisvesi altında içki, cinayet, aldatma oyunları, küfür kıyamet neden reklam edercesine öne çıkarılıyor? Dünyanın hayran kalacağı aile yapımızın değerleri niye edebiyatın konusu olamıyor? Bütün bunları sorgulamak, adalet ve kalkınma davamızın en önemli görevi olmalıdır. Bu görevi yerine getirenler milletin duasını da Allah’ın rızasını da alır. Bu ülkenin çağlar üzerinden atlaması eğitim kültür davasını kazanmasıyla mümkündür.