Yayınlanma Tarihi: 16 Ocak 2014 — okunma
Halet Çambel… Şiir gibi bir kadın ve efsanevi bir yaşam öyküsü…
İstanbul Üniversitesi emekli öğretim üyesi, dünyaca tanınmış arkeolog, Hitit hiyerogliflerinin çözülmesini sağlayan ve Hitit biliminin en bilgili uzmanı olan Prof. Dr. Halet Çambel, 12 Ocak 2014’te aramızdan ayrıldı; geride destansı bir yaşam öyküsü ve ölümsüz bir isim bırakarak…
Almanya’da askeri ataşelik görevi yapan ve Atatürk’ün yakın arkadaşlarından olan Hasan Cemil Bey’le, dönemin Berlin Büyükelçisi’nin kızı Remziye Hanım’ın üçüncü çocukları olarak 1916 yılında Berlin’de dünyaya gelen Halet Çambel, sekiz yaşına kadar orada yaşıyor ve cumhuriyetin ilanından sonra ailesiyle birlikte Türkiye’ye geliyor. Ortaokul ve liseyi Arnavutköy Kız Koleji’nde (bugünkü adıyla Robert Kolej) okuyor. Çambel, neden arkeolojiyi seçtiği yolundaki bir soruyu yanıtlarken o yıllara dair şunları söylüyor: “Arnavutköy Kız Koleji’nde okurken önce fiziğe merak sardım fakat yeni gelen fizik hocası zayıftı. Sonra bir sanat tarihi hocası geldi. O her hafta öğrencileri İstanbul’daki tarihi yerlere götürüp gezdirirdi. O hocanın etkisiyle bu alana merak duydum. Sonuçta 1935 yılında Fransa’daki Sorbonne Üniversitesi’ne arkeoloji okumak için gittim.”
Halet Çambel Fransa’da okurken, Güreş Federasyonu Başkanı Ahmet Fetgeri’nin kızı Suat Aşeni Fetgeri ile birlikte 1936 Berlin Olimpiyatları’nda eskrim dalında Türkiye’yi temsil ederek olimpiyatlara katılan ilk iki kadın sporcudan biri oluyor. 1939’da Türkiye’ye dönen Çambel, 1940 yılında, yine kendisi gibi çok özel bir isimle, gazeteci-yazar-şair Nail Çakırhan’la evleniyor. Nail Çakırhan o zaman henüz mimar değil. Bu birliktelik, 2008’de Nail Çakırhan’ın vefatına kadar aşkla, arkadaşlıkla, dostlukla tam 68 yıl sürüp gidiyor.
Halet Çambel gibi bir kişiliği sözcüklerle ifade etmeye çalışmak epeyce zor. Çok iyi Fransızca, iyi Rumca, biraz da İngilizce ve Almanca bilen, çok okuyan bir annenin çocuğu olan Çambel, hayatında kimlerle karşılaşmamış ki… Atatürk’ten Hoca Ali Rıza’ya, Orhan Veli Kanık’tan Necip Fazıl Kısakürek’e kadar bir sürü olağanüstü kişiyle kesişmiş yolları.
Çambel’inki tamamen bilime ve eğitime adanmış bir yaşam. Toprağın altını gün ışığına çıkarırken kazılarda elde edilen arkeolojik eserleri, bulundukları yerde sergileyerek onları müze objesi olmaktan kurtarmış; hayatının 67 yılını geçirdiği (Kadirli ilçesindeki) Karatepe Höyüğü, onun girişimleriyle önce Milli Park, sonra da Türkiye’nin ilk Açık Hava Müzesi haline gelmiştir.
Halet Çambel Karatepe’de sadece arkeolojik kazı yapmıyor; yerli halkla da sıcak ilişkiler kurarak onların her türlü derdine derman olmaya çalışıyor. Bakın arkadaşı, o toprakların yazarı Yaşar Kemal bir yazısında Halet Çambel’i nasıl anlatıyor: “Halet Çambel’i anlatmak zordur. Onu derinlemesine anlamak zaman ister. Ben onu biliyordum. Kim olduğunu Arif Dino’dan öğrenmiştim. Halet Çambel, Nâzım Hikmet’in, onunla birlikte şiir kitapları yazdığı genç bir şairle evlenmişti. Genç şair Nâzım Hikmet’le hapishanedeydi. (….) Halet büyük bir ailedendi. Soyunda sadrazamlar vardı. Babası Kurtuluş Savaşı’na katılmış, büyükelçilik yapmış, Avrupa’da çok kalmıştı. Halet, Avrupa’da okumuştu da, İstanbul dilini de en güzel konuşanlardandı. Birkaç zaman sonra bir baktım Halet’in dili değişmiş, Halet Toros, Çukurova diliyle konuşuyordu. Sanki Torosların bir köyünde doğmuş büyümüş. Bir de baktım ki Halet bütün köylülerin Halet ablası olmuş. Durumu bozulan, başı belada olan kadınlar geliyorlar. O bölgenin en iyi insanı, en güvenilen insanı, en sevilen insanı. Arkeolojide hep toprak altına bakıyorlar. Bunun bir de üstü var. Genellikle arkeologlar toprakların üstlerini görmüyorlar. Halet toprağın üstünü bir insanın gücü yettiği kadar öğrendi, sevdi. Dünyayı anlamak, sevmek nasıl olmalıdır, öğrenmek isteyene onu da öğretti. (….) Halkın içinde o bir büyüydü.” Ve daha bir sürü şey…
Halet Çambel olmak hiç de kolay değil. Onu yaratan koşullar kim bilir kaç yüzyılda bir tekrar bir araya gelir. O, insanlığın ortak değeridir. Halet Çambel olmak, yaşamanın destanını yazmak demektir. Yaşam öyküsü, yolumuzun ışığı olsun.