Yayınlanma Tarihi: 25 Ekim 2019 — okunma
Ordu merkezde Bayadı Mahallesi sınırları içerisindeki Kurul Kalesi’nde devam eden kazı çalışmalarında 2016 ve 2018 yıllarında arkeoloji dünyası için çok önemli sonuçlara ulaşılmıştı. Kalenin kapısında mermerden bir Kibele heykeli açığa çıkarıldı. Böylece Ana Tanrıça’nın tarihsel serüvenine Karadeniz’den de bir örnek eklenmiş oldu. Kibele heykeli, kalenin ana giriş kapısındaki koridorda, sur duvarına açılmış bir niş içerisinde, dokuz gözlü yüksek arkalıklı bir taht üzerinde oturuyordu. Buluşun önemi Ana Tanrıça’nın orijinal olarak durduğu yerde açığa çıkarılmış olmasıydı.1
Ana Tanrıça ve Kybele sözcüklerini duyduğumuzda aklımıza ilk olarak Anadolu gelmektedir. Anadolu, kadının ve anaerkil aile toplumunun kaynağıdır. Dünya üzerinde kadının üstünlüğünü ve önceliğini vurgulayan ilk Ana Tanrıça kavramı Anadolu’da gelişmiştir.2
Anadolu’da yapılan kazılarda elde edilen bulgulara göre ana tanrıçaya değişik adlar verilmiştir. Bu adları Tuba EFENDİOĞLU3 ve Canan ALBAYRAK4 iki farklı tezde şöyle sıralıyorlar.5
‘Meter Alassene’, ‘Meter Kadmene’, ‘Meter Oreia’, ‘Oinoanda’, ‘Meter Kubeliya’, ‘Meter Theon’, ‘Kitanaura’, ‘Korydalla’, ‘Sümer’de; İnanna, Babil’de; İştar, Astarte, Mısır’da; İsis, Suriye’de; Atargatis; (Lât.), Kenan bölgesi (Filistin)’nde ve Fenike’de; Anat ve Astarte, Girit’te; Rhea, Kültepe tabletlerinde; Kubaba, Hitit kaynaklarında; Hepat, Hititler’de; Arinna’nın Güneş Tanrıçası, Frigya’da; Kybele, Agdistis, Lydia’da; Kybebe, Kubebe, Lykia’da adı; Kybele, Komana Pontika (Karadeniz Ereğlisi, Tokat Bölgesi’nin 9 km kuzeydoğusunda) ve Kappadokiası’nda; Ma (Mᾶ), Efes’te; Artemis, Yunanistan’da ve Roma’da; Gaia, Rhea, Demeter, Mater, Magna Mater, Dindymos, Dindymene, İtalya’da (Nemi Gölü bölgesinde); Venüs, Vesta, Ermenistan ve Arap kavimlerinde; Hubel ve Kıble, Hindistan’da; Aditi.4
Anadolu’da Neolitik Dönem’den itibaren tapınım gören Ana Tanrıça İ.Ö. 2. binde Bereket Tanrıçası niteliğinin yanında Hititlerde Hepat ve Kubaba adlarıyla kent koruyucu tanrıça özelliğini de kazanmıştır. Demir Çağı’nda ise özellikle Frig kültürünün tek tanrısı konumundaki Ana Tanrıça ‘Matar – Kubileya’, yazıtlarda ‘dağ’ anlamına gelen ‘Kybeleia’ adıyla da geçmektedir.1
Bugüne kadar ele geçen çok sayıda sikke ve diğer arkeolojik buluntular kaledeki en güçlü yerleşim evresinin Pontos Kralı VI. Mithradates dönemine (İ.Ö. 120 – 63) tarihlendiğini göstermektedir. Ancak, özellikle zirvedeki kült alanları çevresinde ele geçen daha erken tarihli sikkeler yerleşimin İ.Ö. 2. yüzyılın başlarına kadar indiğini kanıtlıyor.1
Pontus Krallığı Hellenistik Dönem’de Anadolu’daki güçlü krallıklardan biridir. Hellenleşmiş diğer krallıklara nazaran politik olarak kendini, Pers kimliğini ortaya çıkararak var etmiştir. Krallığın, Pers karakterleri taşıyan dinsel aktiviteleri ise Komana ve Zela kentlerinde yapılıyordu. Tapınak Devleti statüsü taşıyan Zela kenti, bir Pers tanrıçası olan Anaïtis‘e, Komana ise Kapadokia’da da benzer bir örneğini gördüğümüz Ma‘ya (Mᾶ) adanmış tapınaklara ev sahipliği yapıyordu.6
Pers dininin Kapadokya’daki kutsal alanlarından en önemlisi Zela’da (Zile) idi. Strabon Zela kutsal alanının, adlarını Anaïtis, Omanos ve Anadates diye kaydettiği popüler üç tanrıya hasredilmiş olduğunu Ord. Prof. Günaltay, özellikle belirtir. Perslerin ateşe tapma inançları Kapadokyalılar tarafından kolaylıkla kabul gördü. Bilhassa Persler inanç kavramlarını destekleyen kusursuz bir coğrafyayla karşılaştılar. Ateş ve volkanlarla kaplı bu bölge inançları için ideal bir manzara oluşturuyordu. Bu bağlamda tarihçiler M.S. IV. yüzyıllara dek uzanan Ateş Tanrısı‘na adanmış mâbedlerin varlığını açığa çıkarmışlardır.7
Çok daha öncelere uzanan Persler ve Romalılarla ilgili aşağıdaki bilgileri de dikkatten kaçırmamak gerek: Herodot (M.Ö. 484 – M.Ö. 425), Perslerin kültürel yapısını şöyle anlatır; “tanrı heykeli, tapınak, sunak gibi şeyleri yapmayı bilmezler; kurbanları dağ başlarında keserler ve Zeus dedikleri de tanrısal gök kubbedir. Güneşe, aya, toprağa, ateşe, suya ve rüzgâra da kurban adarlar”. Perslerin ateş kültü özellikle Kappadokia bölgesinde önem kazandı, volkanik Argaios (Erciyes) Dağı, bu kült için çok uygundu. Pers tanrılarının, diğer dinlerin tanrıları gibi tam manâda tapınakları yoktu. Buna karşın kutsal alanları vardı; bölgeye serpilmiş bir halde bulunan kutsal alanlar, çok sayıda ateşgede tekkelerine bağlı bulunuyorlardı.7
Romalılara gelince; Romalı, doğa olaylarının yanında insan, toplum ve devlet yaşamının her anında her aşamasında her alanında kendini gösteren tanrısal kuvvetler düşünmüştür. Romalıya göre bu kuvvetler insanoğlunun içinde (Genius) hissedildikten başka, çeşitli nedenlerle onun tüm işlerini de kontrolü altında tutmaktadır. Giderek bu tanrısal kuvvetler etkilerini ev içerisinde, örneğin kapıda (Ianus), ocakta (Vesta), kilerde (Penates) hissettirdiği gibi dışarıda da tohumlara (Saturnus), sürülere (Faunus), ateşe (Vulcanus) bakma, hububatı büyütme (Ceres), hububatı saklama (Telhis), hububatın içlerini doldurma (Ops) vs. gibi fonksiyonları ile kendilerini göstermektedirler. Tüm bu söylediğimiz tanrısal kuvvetlerin hiçbirisinin henüz kişisel bir görünümü yoktur. Etki alanları ve nitelikleri belirlenmiş kişiliksiz kuvvetlerden başka bir şey değillerdir. Bu sebepten bu tanrısal kuvvetlerin ilk zamanlarda tasvir ve heykelleri yoktur. Hattâ içinde oturmuş oldukları düşünülen tapınakları da yoktur.8
Bilindiği üzere Frigler açık hava tapınakları inşâ ederler. Büyük kayaları oyarak iki boyutlu tapınaklar oluştururlar. Kybele tapınakları Frig şehirlerinin vaz geçilmez tapınma merkezlerini oluştururlar. M.Ö. 540 yılında Pers generali ‘Harpagos’ tarafından fethedilen Anadolu’nun bu tarihten önceki siyasî ve inanç tarihi soru işaretleriyle dolu. “Karanlık Çağ” adı verilen ciddî bir dönem söz konusu.5
Önceleri Luviler, Hattilerin Kumbaba’sı, sonra Friglerin Kybele’si yani ‘Magna Mater’ inanışının M.Ö. 400’lerde Frig hâkimiyetinin sona ermesine rağmen kutsal şehir Pessinus’da (Ballıhisar köyü) hadım rahipler tarafından devam ettirildiği, Selevkos krallarının Hellenleşme ve Roma İmparatorluk sürecinde bile varlığını sürdürdüğü bilinmektedir.5
Kibele figürünün kökeni son yıllarda elde edilen veriler ışığında Anadolu’da 16000 yıl öncesine dayanmaktadır. Ana tanrıça Kibele Konya Çatalhöyüklü’dür. Frigya mitolojisinde bir ana tanrıça olan Kibele’ye genellikle dağ zirvelerinde tapınılırdı.9
Eski Yunanda dağların doruklarında oturduğu varsayılan tanrıça Rhea’ya Ana Tanrıça Kybele gibi Megale Meter yani Ulu Ana denirdi. Kybele’nin kutsal taşı Pessinus’tan alınıp, Roma’ya getirildikten sonra Kybele’ye Romalılarca Mater Deum Magna yani Tanrıların Büyük Anası denilmeye başlandı.2
Hemen hemen tüm kaynaklarda Friglerin M.Ö. 12. yüzyılda büyük göçler sırasında Trakya ve Boğazlar hattı üzerinden Anadolu’ya girerek yerel halklarla birleşerek bugünkü Eskişehir, Kütahya ve Afyon vilâyetleri sınırlarında 400 yıl sürecek olan bir imparatorluk kuran ve kendilerine ‘Trak’ adı veren bir kabileden söz ediliyor. Trak uygarlığının ana teması olan rahip kralların ana tanrıça Kybele kültünü temsil ettikleri biliniyor. İmparatorluğun yıkılışından sonra da yüzlerce yıl daha süren Kybele inanışı Roma İmparatorluğu’nun resmî dini olma hüviyetini de kazanıyor.5
Aslında çok köklü bir Anadolu tanrıçası olduğu halde Kybele tarihe bir Frig tanrıçası olarak geçti; Kral Midas tanrıçanın oğlu ve Pessinous’taki tapınağın kurucusu sayıldı. Tapınımı Roma İmparatorluk Çağı’nın içlerine değin sürdü. Kybele, kutsal anıtları, genellikle dağlardaki kayalık alanlara yapıldı.5
Kybelē tapınımı, İmparator Claudius Dönemi’nde (İ.S. 41 – 54) Roma’nın resmî kültlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Arrianus, Phasis tanrıçasının Hellen pantheonundaki Rhea’yla ve onun da Phrygia’nın ana tanrıçası Kybelē’yle özleştirilebileceğini ifade etmektedir.10
Frigya, Likya ve Psidia bölgelerinde Antik çağda ana tanrıça kültünün varlığını hemen hemen her antik kentte görmek mümkün. Batı Anadolu bölgesindeki antik kentlerin çoğu Grek ve Roma uygarlıklarının izlerini taşıyor.5
Devam edecek
KAYNAKÇA:
1 ŞENYURT, Prof. Dr. S. Yücel / AKÇAY, Dr. Atakan – Ordu / Doğu Karadeniz’in Kibele’si, Atlas Aylık Coğrafya ve Keşif Dergisi, Sayı: 283, Ekim 2016, No. 2016/10, sh. 25 – 27.
2 YILDIZ, Doç. Dr. Sevcan / ÖZERDEN, Ph. D. Cand. Seden TURAMBERK – Anadolu’da Anatanrıça Kültü, Sosyal ve Liberal Bilimlerde Yeni Yönelimler – 2, Ankara, 2017, ss. 305 – 316.
3 EFENDİOĞLU, Tuba – Hellenizm ve Roma Çağları Likya’sında Yerel Kültler, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Antik Çağ Tarihi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2006.
4 ALBAYRAK, Canan – Anadolu’da Kybele – Attis Kültü, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007.
5 ÇEKİRGE, Yavuz – Kybele’nin İzinde (Frigya gezi notları ve Kybele için okumalar), https://www.academia.edu/8587318/Kybelenin_%C4%B0zinde
6 SÖKMEN, Emine – Komana ve Zela: Pontus Bölgesi’ndeki Tapınak Devletleri, ODTÜ Yerleşim Arkeolojisi ABD, http://www.metu.edu.tr/~wwwsa/news_events/karadeniz/e_sokmen.htm
7 MİSTEPE, M. Ufuk – Anaïtis Mezhebi ve Ninovalı Semiramis, http://unyezile.com/anaitis.htm
8 ÇAPAR, Asis. Ömer – Roma Tarihinde Magna Mater (Kybele) Tapınımı, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1048/12651.pdf
9 AK, Sibel – Analar Diyarı Anadolu’da Yaşayan Tanrıçalar, İndigo Dergisi yazarı, 17.12.2015. https://indigodergisi.com/2015/12/tanrica-analar-diyari-anadoluda-yasayan-tanricalar/
10 ARSLAN, Murat – Arrianus’un Karadeniz Seyahati (Arriani Periplus Ponti Euxini), Odin Yayıncılık, Antik Kaynaklar Dizisi: 1, I. Baskı, Mayıs 2005, İst.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.