Yayınlanma Tarihi: 24 Ağustos 2015 — okunma
CHP ile MHP kurulacak seçim hükümetinde yer almayacaklarmış. İki sayın lidere de şunu söylemekten kendimi alamıyorum maalesef: Bu ne güçlü zekâ, akıllara seza! Oyun oynayan çocukların mızıkçılık yapmak için “oynamıyorum” demesinden ne farkı var bu açıklamanın Allah aşkına? “Kardeşim sen seçim hükümetinde görev almayınca hükümetin kurulamayacağına dair bir yasa maddesi mi var? Girmesen girme hükümete. Canıma minnet, daha iyi… devletten iyice uzak kalır, hiçbir doğru bilgiye ulaşamadan meydanlarda bağırır durursun. Millet de bunlar hükümet olmayı bilmiyor der, bir daha da oy moy vermez sana” demezler mi adama? HDP sizin gibi çocukça oynamıyorum demedi, seçim hükümetine gireceğini açıkladı. Bunu üzerine sosyal medyada Sayın bahçeliye bir vatandaş bakınız ne diyor? “HDP’ye oy verenlere şerefsiz dedin ama şimdi sen bakanlık veriyorsun, bu durumda biz sana ne diyelim?” Vatandaşın eleştirisindeki mantık ne? Bir takım ilkeler, kurallar yüzünden doğru hareket ettiğini sanma. Olaylar senin kurallarını değiştirmemen yüzünden öyle bir gelişir ki “hata ettim” demeye yüzün de olmaz, halin vaktin de. Sahip çıkmak gerektiğini söylediğin devletin de milletin de şer güçler elinde inim inim inler, sen de karanlıklar içinde ne yana gideceğini bilemez, haykırır durursun. Uzlaşma taviz vermeyle olur, esnek hareket edebilmeyle… Dayatmacılıkla ancak çatışma kültürü doğar, büyür, gelişir. Hatırlasanıza 12 Eylül 1980 öncesini. Niye ders almıyorsunuz? Mızıkçı oyun çocukları gibi iki de bir dilinizde bir söz: Oynamıyoruz!
Lütfen devlet adamı olmaya özenin biraz, olamıyorsanız kurallar içinde boğulmaya mahkûm ettiyseniz kendinizi, bu vasıfta olabilecek dava arkadaşlarınıza devredin görevi, kan gövdeyi götürüyor ülkede. Fransa’da bir terör olayı meydana geldi, bütün dünya oraya üşüştü. Var mı bize gelen giden?
Senin ülkeni ortadoğu batağına saplamak, çatışmalar içine sürüklemek için seferber olmuş bütün dünya. Niçin uyanmıyorsun? Ülke menfaati uzlaşmayı gerektiriyorsa, kurallar-ilkeler dursun yana, fırtınalar dursun yana, yol ver Türk’ün bayrağına(!) Hükümete gir de yol ver!
21 Ağustos tarihli Hürriyette Sayın Kılıçdaroğlu ağır suçladı, kanla besleniyor haberi vardı: Erdoğan yarattığı terör sonucu kanla beslenerek millete başkanlığı dikte ettirmek istiyormuş. Tam 12 Eylül öncesi bir suçlama örneği. Suruç olayları ardından terör örgütleri üstüne devlet gücünün gönderilmesi gerekçesiyle ileri sürülüyor. Bir suçlama da internette okudum, diyor ki bir dernek başkanı: Suruç olayında ölenler zaten kendilerindendi, onlar madurdu. Madur oldukları halde dağları niye bombaladınız ki? Böylece şiddeti yeniden tetiklemiş oldunuz.
12 Eylül öncesinde de böyle olurdu hep. Biri gelir kahve tarar veya kitleleri tahrik edici bir eylem yapar, ardından ortalık karmakarış olurdu. Devletin içine de hassasiyeti olan grupların içine de sızan karanlık güçler bu tür organizasyonları yürütürken politikacılar da birbirini suçlardı. Farkında olmadan taraf olurlar ve kitlelerin üstünde bölünme baskısı kurarlardı. Tarih tekerrür ediyor. Buna sorumluluk sahibi devlet adamlarının izin vermemesi lazım. Suçlama yoluyla ne barışın ne de uzlaşmanın sağlanamayacağını düşünmeleri; akıllıca bütün ilkeleri, prensipleri, kuralları, kırmızı çizgileri bir yana bırakmaları şart. Gün sorumlu davranma, birlikte hareket etme günü!
Çocuk oyunu oynamıyoruz!