Yayınlanma Tarihi: 25 Kasım 2010 — okunma
23 Eylül Ekinoksu ile( tüm kuzey yarım kürede olduğu gibi) başladı sonbahar yöremizde. Gece ve gündüz eşitliği on ikişer saat olarak yaşandı tüm dünyada. Doğa kendi işlevini hiç aksatmadan sürdürüyorken, hayat da kendi orkestrası ile çalıp söylüyor “yaşamak şarkısın” her yerde. Bir şarkı ki hiç bitmiyor. Hiç hız kesmiyor, molada vermiyor. Devran, değişen yolcularla devam ediyor dönmeye. Bazı değişimleri de fark etmiyoruz, gece gündüz eşitliği gibi. Doğada olanları yavaş yavaş fark ediyoruz. Günler kısalıyor, havalar soğuyor. Bitkiler sararıp yapraklarını döküyor. Biz hayat koşturmacasın da onların sergilediği güzellikleri bazen fark ediyor, bazen de fark ettiğimizi fark etmiyoruz bile. Düşmüşüz bir yarının peşine koşup duruyoruz kendi telaşımızla ve kendi hızımızla.
Telaş içinde harcadığımız yazdan sonra “Kestanesi Karası Fırtınası” ile fark ediyoruz ki sonbahar iyice yanı başımızda. Ve en çok en rahat havaları çekiştirebiliyoruz son zamanlarda. “Havalarda soğudu” iddia ediyorum en çok kullanılan cümle budur günlük hayatta.”Amma da erken soğudu canım” diyoruz, soyut şahsa kızgınlıkla. O sırada partiler ayrışıyor, yolsuzluklar yaşanıyor, yılların değerler yazarları, işlerinden oluyor, yetmiyor “makamlarının hepsini bıraksın” deniyor. Hoşgörü dergâhları özürleri kabul etmiyor. Uluslar arası siyasiler gidip geliyor. İstanbul’un Taksim’inde bombalar patlıyor. Bazı sunucuların dili sürçüyor. Hoş göremiyoruz. Özürler yine fayda etmiyor. Öyle uzun uzun konuşamıyoruz. Durup durup havalara kızıyoruz.
“Ağaçlardan suların çekilme zamanında” toprakta olanları hissetmiyoruz, toprakta kendince kışa hazırlanıyor. Ardından “Turna geçimi Fırtınası” kömür odun alımını hızlandırıyor.
Cumhuriyet tarihinde bir ilk i duyuyoruz. Bakanlar ilk kez iki generali görevden alıyor. Şaşırıyoruz. Suçları “balyoz davası sanığı olmaları”.Balyoz sanığı oldukları için terfi edemediler.
“Yaprak Dökümü Fırtınası” iyice hissettiriyor soğukları. Ağaçlar sararmış yaprakları ile eşiz tablolar asarken köy semalarına, gözlerimizin sarı yapraklı sonbahar keyfine diyecek yokken, sarı yapraklar dökülüyor bir bir. Demokrasi demi desek, demokrasinin akışında mı desek “Yaprak dökümü Fırtınası” ise üşütüyor ama konuşulamıyor. Silahlı Kuvvetlerde yaprak dökümümü yoksa.
Ardından ”yağmurlar, “Yağmur Mevsimleri” gelir. “Kırlangıç Fırtınası” ile giden göçmen kuşların gökyüzü gösterilerini izlerken takılır aklımıza” dönüşlerini kimler göremeyecekler”, görevden alınan generaller görevlerine dönecekler mi? Suçları var mı yok mu? Hukuki süreç yasalar çerçevesinde olacak. Giden kuşların ne kadarı geri gelir. Baharda gelenler, bu gidenler mi, yoksa başkaları mı gelir?
“Askeri vesayetin kırılması bakımından olumlu bir gelişmedir” diyenler de var. Gelecek bahara hazırlık bakımından “ağaç dikme ve çelikleme zamanıdır “ diyenler gibi gereğini yapanlar ya da yapılanları onaylayanlar, hatta ısmarlayanlar gibi.
“Bağ Bozumu Zamanı ve Fırtınası” son yaprakları dökerken hızla aynı fırtına CHP ve SHP’ de parti içi çekişmelerle serin soğuk rüzgârlar estirirken, yeni fidanlar dikiliyor HAS Parti ile siyaset toprağına, yeni aşılamalar yapılıyor CHP’nin Cumhuriyet zamanlı arka bahçesinde.
Güneş Akrep Burcuna girmiş fark etmeyiz yıldızlardan anlamıyorsak. Anlamayız uzak yıldızlarda olan bitenleri, anlasak da ispatlayamayız, anlamak için çok derine çok teknik çok uzun süre bakmalıyız. Anlasak ne olacak yıldızlarda olanları? Ne yapabiliriz acaba? Hangisinin yerini değiştirebilir, hangisini çekip alabiliriz yerinden.
Suların soğuma zamanıdır. Ekim sonu anlarız da ayağımızı bile sokmayız cam gibi berrak denize, göle, ırmağa ayağımızı bile. Oysa nasılda melekler gibi mavi duru idi aylardır deniz. Maviş maviş gülümsedi durdu. Troller bayram etti. Balıklarını sundu deniz. Oysa sular soğudu diye terk edenlere inat, hamsi yağlana yağlana büyüyerek meydan okur doğaya, küçücük hacmi ile. Ama nasılda büyük bir, canlı ve kıvrak bir hacim oluşturur hepsi bir araya gelince.
“Balık Fırtınasını “hissederler mi suyun içinde? Ya da karada ki soğuğu hissederler mi?
Göçen kuşlar, göçen balıklar, sararan yapraklar, bitmeyen hazırlıklar kışa. Ülkemizin siyaseti de şekil veriyor sanki parti içindeki düzenlemelerle, kurumlar arası hesaplaşmalarla. Ağaçların işi bitmez ki, budamalı dalları. Dallar ne kadar az ve kısa olursa, kışın o kadar az hasarla karşılanır soğuğu ve fırtınası. Türkiye demokrasisinde ve siyaset ormanında da budanıyor ağaçlar, düşüyor dallar.
“Lodos Rüzgârları” ile başlamıştık Kasım ayına Ünye’de. AKP’de tam bu zamanlarda gelmişti iktidara1992’de. “Kuş Geçimi Fırtınası” da var oysa kışa hazırlanırken doğa. Fırtınalar arda arda kolaylaştırıyor işlerini doğanın ve insanların. Hızlandırıyor gelişmeleri, generallerin görevden alınması ilk defa” Kuş geçimi fırtınası mı siyasetin?”
Ve biter “Hızır Yaz Günleri” biterde iyice hissedilir soğuklar.” Rüz-ı Kasım Günleri.” Yani “Kış Başlangıcı”. Ama birden bire gelmez ki kış günleri.
Yaz biterken hasretle beklediğimiz “Pastırma Yazı” vardır hepimizin aklında. Bu yıl doğa Kurban Bayramına saklamış da bu güzel günleri, güzel güzel bayram yaptırdı herkeslere.”Yılın son sıcak günleri”.Haşarat gizlenirken yavaş yavaş. Güneşin Yay (Kavs)Burcuna girdiğini fark etmeyiz ama 24 Kasım “Soğukların Başlaması” zamanıdır. Ve “Güz Yağmurları” başlar. Çok da olsa az da olsa fark ederiz yağmurları. Ama sayamayız günler gibi damlaları.
Kış geldi diyemiyoruz daha tam olarak, sırada “Ülker Doğumu Fırtınası” var.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.