Yayınlanma Tarihi: 1 Mayıs 2014 — okunma
Tarihi halklar yapar; hükümdarlar değil… Hayatı kuran, yürüten, sürdüren güç, sadece ve sadece emektir. Emeksiz yaşam olmaz. Sözlükler emeği kısaca, “Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü”, emekçiyi, “Çalışarak emeği karşılığında geçimini sağlayan kimse” olarak tanımlıyor. Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçe Sözlüğünde emekçi sınıfının tanımı ise şöyle yapılıyor: “Anamalcı sanayi toplumlarında, geçimini, emeğini anamalcılara satarak sağlayan; gelir, eğitim, toplumsal durum vb. yönlerden en düşük düzeyde bulunan toplumsal sınıf.” İşte 1 Mayıs, bu tanımdaki toplumsal sınıfın ve onun mücadelesinde yanında yer alanların bayramıdır. İktidarlar elbet gelir, gider. Hiçbir iktidar ilelebet sürmez. Ancak 1 Mayıs, tüm dünyada, her iktidar döneminde bayram olarak kutlanmaya devam edecektir; en azından, sınıflar ortadan kalkıncaya kadar…
1 Mayıs kutlamasının kökeni özetle şöyle: İlk defa 1856’da Avustralya’da taş ve inşaat işçileri, günde 8 saatlik işgünü için Melbourne Üniversitesi’nden Parlamento Evi’ne kadar yürüyüş yapıyorlar. 1886’nın 1 Mayıs’ında işçiler, Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu öncülüğünde günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma süresini günde 8 saate indirme talebiyle iş bırakıyorlar. Şikago’da yapılan gösterilere 500 bin işçi katılıyor. Bu gösteriler büyüyerek devam ediyor ve 4 Mayıs’ta Haymarket Alanı’nda kanla bitiyor. 1 Mayıs’ın “birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak kutlanması kararı, 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle alınıyor. Ve böylece 1890 yılında ikinci gösteri düzenleniyor.
Bizim tarihimizde ilk 1 Mayıs kutlaması Osmanlı Devleti döneminde 1911’de Selanik’te, 1912’de ise İstanbul’da yapılıyor. 1923 yılında 1 Mayıs, yasal olarak “İşçi Bayramı” ilan ediliyor. 1924’te kitlesel gösteriler yasaklanıyor. 1935’te 1 Mayıs, Bahar Bayramı adıyla ücretsiz tatil günü oluyor. İlk geniş katılımlı 1 Mayıs kutlaması, 1976’da Taksim’de DİSK tarafından organize ediliyor. En geniş katılımlı 1 Mayıs kutlaması ise 1977 yılında yine Taksim’de DİSK’in düzenlediği kutlama. Ne yazık ki 34 kişinin canına mal olan bu kutlama, “kanlı 1 Mayıs” olarak tarih sayfalarında yerini aldı.
Bertolt Brecht, “Ve insan insan olduğu için/ hoş görmez suratına inecek çizmeyi./ Ne kendi altında köleler ister,/ ne de üstünde ister bir efendi./ (….) Ve işçi işçi olduğu için/ ona başkası vermez özgürlüğü./ Onu kurtaracak başkaları değil,/ bu iş işçinin kendi işi” diyerek selamlıyor 1 Mayıs’ı.
Şiir çevirilerine biraz temkinli yaklaşıyorum. Paul Valéry, şiiri, “çeviride kaybolan şey” diye tanımlarken Ahmed Arif, “Şiir tek bir dilde yazılır ve yazıldığı dilden başka bir dile de çevrilemez” diyor. Valéry ve Arif ile kırılan cesaretimi bir nebze de olsa Sabahattin Eyuboğlu ile topluyorum. Çünkü Sabahattin Eyuboğlu’na göre şiir, “en kötü çevirilerde bile büsbütün yitmeyen şeydir ve şiir çevirileri büyük şairlerin insanlığa mal edilmesinde önemli bir hizmeti yerine getirmektedir”.
O halde bir 1 Mayıs selamı da Pablo Neruda’dan… Bizde en çok bilinen şiirlerinden biri:
“Halkım ben, parmakla sayılmayan/ Sesimde pırıl pırıl bir güç var/ Karanlıkta boy atmaya/ Sessizliği aşmaya yarayan/ Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa/ Tohuma dururlar yeniden/ Ve halk, toprağa gömülü/ Tohuma durur bir yerde/ Buğday nasıl filizini sürer de/ Çıkarsa toprağın üstüne/ Güzelim kırmızı elleriyle/ Sessizliği burgu gibi deler de/ Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde.”
Bütün şairlerin sıralamada en başa koyduğu, dünyada Türkiye denilince akla ilk gelen üç isimden biri olan Nâzım Hikmet anılmadan 1 Mayıs yazısı olur mu hiç! “Nâzım Hikmet’in önemi şudur: bir devrim düşüncesini toptan üstlenmiş ve sonuna kadar götürmek cesaretini göstermiştir” diyor bir yazısında Cemal Süreya. Şairliğinin ötesinde bir “halkına adanmışlık öyküsü”dür de Nâzım Hikmet’in hayatı. Gençliğinin 17 yılını vermiş hapishaneye; halkı uğruna… ve sonrası sürgün, memleket hasreti.
“Onlar ki toprakta karınca,/ suda balık,/ havada kuş kadar/ çokturlar;/ korkak,/ cesur,/ cahil/ hakim/ ve çocukturlar/ ve kahreden/ yaratan ki onlardır,/ destanımızda yalnız onların maceraları vardır./ Onlar ki uyup hainin iğvasına/ sancaklarını elden yere düşürürler/ ve düşmanı meydanda koyup/ kaçarlar evlerine/ ve onlar ki bir nice mürtede hançer üşürürler/ ve yeşil bir ağaç gibi gülen/ ve merasimsiz ağlayan/ ve ana avrat küfreden ki onlardır,/ destanımızda yalnız onların maceraları vardır.” Ve… “Güzel günler göreceğiz çocuklar,/ güneşli günler/ göre-/ -ceğiz…/ Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,/ ışıklı maviliklere/ süre-/ -ceğiz…”
Halkın, emekçinin bayramı 1 Mayıs, tüm dünya halklarına, tüm dünya emekçilerine kutlu olsun!