Yayınlanma Tarihi: 22 Temmuz 2016 — okunma
XVII.Âşık Veysel’le hemşehri olmakla beraber onun meclislerinde bulunan ve Veysel’le dostluk derecesinde ilişkiler kurduğunu belirten bir edebiyatçıdır Erdoğan Alkan.”Âşık Veysel’den Nükteler” adlı kitabında anlattığı ve yazdığı her olay ve nükte bizzat onun meclislerinin ürünüdür.Türkçeyi iyi özümsediği türkülerinden de belli olan Âşık Veysel,nükteleriyle de dost meclislerini şenlendirirmiş.Espri yeteneğinin güçlü olduğunu belirtiyor Erdoğan Alkan kitabında.Erdoğan Alkan’ın kitabından Âşık Veysel’in dost meclislerinden birkaç nükte-anıyı burada paylaşmak onun yaşamına yaklaşmayı sağlayacaktır
*”Bir saz meclisinde Veysel’e sorarlar:”Aşık saz çalıp türkü söylüyorsun,pek güzel.Gel gelelim,başkaları saz çalarken ellerini sürekli oynatıyor.Oysa sen bir yeri tutup bırakmıyorsun.Niye?” Âşık yanıtlar:”Doğru yeri bulmuşum bir yol,bırakır mıyım?Ötekiler hala benim bulduğum yeri arıyorlar.””
*”Âşık Veysel,İstanbul’a her gelişinde Sabahattin Eyüboğlu’nun evindeki dost toplantılarına katılırmış.Sofra başında bir yandan yiyip içer,bir yandan türküler söyler konuklar.Bir ara sofraya domuz salamı gelir.Sabahattin Eyüboğlu Veysel’e sorar:
“Âşık,domuz salamı var,yer misin?”
Âşık yanıtlar:”Yerim elbet,ağza girenden değil,ağızdan çıkandan korkmalı.”
*”Mustafa Ekmekçi ile Âşık Veysel Ankara’da birlikte içiyorlar.Mustafa Ekmekçi,rakıyı Âşık’ın nasıl içtiğini bilmediği için sorar:
“Rakına su koyayım mı Veysel Amca?”
Âşık yanıtlar:”Hayır,harama hile katmam ben.”
*Âşık Veysel bakın başka bir mecliste şairler hakkında neler söylüyor:”Şairler ağaçlara benzerler.Rüzgar esince her ağaç başka türlü fısıldar.Çünkü hepsinin dalları,yaprakları,başka başkadır.O sesi beğenip beğenmemek ağaca düşmez.”
*”Kimi popçular düzenleme yoluyla ya da yeniden besteleyerek Âşık Veysel’in şiirlerini ve türkülerini perişan ediyorlardı.Sivralan’dayken Veysel’e sordum:”Şiirlerini ve türkülerini değiştirerek çalıp söyleyenler var.Dinledin mi onları,nasıl buluyorsun?”
Âşık sorumu kendi şiirindeki dizelerle yanıtladı:
” Diz diz eden her sineğin bal’olmaz
Peteksiz arının balı yalandır”
XVIII.Aşık Veysel’in şu sözünü yaptığım her işte,söylediğim her sözde,tanıdığım her insanda bir kere daha anımsarım:”Çirkin yoktur,yersiz vardır.”
XIX.Tasavvuf ve tekke kültürü verimlerinden,halk kültüründen ve âşık şiiri geleneğinden süzerek şiirlerini ve ozanlığını oluşturan Âşık Veysel’in bunların yayında Kemalist pedagojiyi ve düşünceyi de benimsediği bir gerçektir.Halk evleri eğitmenliğinden Atatürk ve Cumhuriyet’i öven şiirlerine kadar bunun izlerini görmek mümkün.Belki de bundan dolayı Âşık Veysel,sağ ve sol kavramlarını kendisine sorgulanacak bir alan olarak görmemiştir.Erdoğan Alkan’ın bu konudaki anısı dikkat çekici:“Özellikle 1961 Anayasasından sonra halk ozanlarının çoğu işçinin ve köylünün ekonomik haklarını savunan,kapitalist ve emperyalist düzeni yeren şiirler yazdılar.Âşık Veysel ise,eğitimin,uygarlığın,teknolojinin yararlarını öven,soy ve mezhep ayrımcılığını yeren dizeler yazmaktan öteye gitmedi.Nedenini sorduğumda şu nükteyle yanıtladı:”Ben körüm,dosdoğru yürümeyip sağa sola saparsam bir çukura yuvarlanırım.””
XX.İkinci Yeni Âşık Veysel’i nasıl algılamıştır?Haydar Ergülen’in Âşık Veysel’le ilgili bir yazısına göre İkinci Yeni’nin papazı Ece Ayhan,Âşık Veysel’i “halk şairi” olarak değil,”Halkevleri şairi” olarak nitelendirmektedir.Bunda yukarıda da değindiğim gibi Kemalist pedagojiye intisap eden Âşık Veysel’in “gönlümün yaylası” dediği Ahmet Kutsi Tecer’e sevgi ve bağlılığı olabilir mi?Zira herkes bilmektedir ki Âşık Veysel’in hem aşık hem de Veysel olmasından o zamanın milli eğitim müdürü Tecer’in rolü çok büyüktür.Halkevleri ve Köy Enstitülerinde bağlama dersi vermesi ne kadar da hayatını idame ettirme olarak görülse de sonuçta Veysel sisteme bazı Alevi-Bektaşi şairleri gibi uzak durmamış,bizzat sistemden güç almıştır.
XXI.Alevi-Bektaşi kültürünün pek özümsemediği,bu kültürle ilgili çalıp söylemediği ve yazmadığı için eleştirilen Âşık Veysel’in Cumhuriyet ideolojisiyle çatışmadan ziyade “eşgüdüm” içinde gittiği bir gerçektir.Enstitüyü bir kovana benzetmesi,yurt için doğru bir yol olduğunu şiirlerinde yazması bunun bir örneğidir.Ayrıca bununla ilgili olarak ilk şiirini “Gazi Destanı” olarak yazması da tesadüfi değildir.Âşık Veysel,hala oğlu İbrahim İle bu destanı Cumhuriyet’in onunca yılında Atatürk’e okumaya gelmek için yola koyulurlar.Yürüyerek üç ayda Ankara’ya gelirler.Amaç Atatürk’ün huzuruna çıkmak fakat dilenci sanıldıkları için saz teli almak istedikleri çarşıya bile sokmazlar onu.Veysel destanı Hakimiyet-i Milliye gazetesine verir.Destan üç gün art arda yayımlanır.Gazeteden aldıkları biraz parayla evlerine dönerler.Hırpani Veysel,Cumhuriyet’in hışmına uğramasına rağmen bu destanın yayımlanması için ısrar etmiş.“Türkiye’nin ihyası Hazreti Gazi,/ Kurtardı vatanı düşmanımızdan,/ Canını bu yolda eyledi feda,/ Biz dahi geçelim öz canımızdan…” mısraları da göstermektedir ki Aşık Veysel,birçok ozan gibi Atatürk ve Cumhuriyet için mecnun dizeler kaleme almıştır.Cumhuriyeti Atatürk’le kavramanın genel görüş olduğu Atatürk döneminde ozanlara düşen görevin halkı kalkınma,gelişme ve kültürlenme konusunda bilinçlendirmedir.Adnan Binyazar’ın Âşık Veysel’le ilgili çalışmasında vurguladığı gibi Veysel kendisine belki dile getirmese de “Cumhuriyet devrimcisi gibi düşünme” rolü biçmiş gibidir.Cumhuriyet’in ilk dönemlerindeki sanayileşme atılımlarına destek veren Veysel “Birlikte çalışalım vatana/Çok okul fabrika kuralım kardeş” diyerek Atatürk dönemi sanayileşme politikalarını “Hakk’ın evi” dediği Halkevleri üzerinden desteklemektedir.Yine Adnan Binyazar’ın deyişiyle “güdümlü şiirler” yazarak kendini sisteme dahil etmek isteğinde olan Veysel’in bunu başardığı ve Kemalist sistem tarafından korunduğu aşikardır.Kimi zaman hak şiiri geleneğinden koparak yazdığı bu güdümlü-güncel şiirler halk şiirinin sisteme entegre edilmesindeki yumuşak bir örnektir.Veysel Kemalist devlet atılımlarını göğe çıkarırken sanayileşme ve kapitalist sürecin halk sanatını da bu sisteme entegre edeceğine ilişkin elbette bir öngörüsü yoktur.Ernst Fischer’in dediği gibi “Sanayileşmenin artmasıyla halk sanatının ister istemez ortadan kalktığını unutmamalıyız.Köylülerin ve gezici el emekçilerinin ,öz ve anlatım yollarından yararlanarak halk sanatının kendini yenileme olanakları iyice azalmıştır.” Aslında Veysel bu konuda biraz şanslıdır.Tecer tarafında meşhur edilen Veysel,daha kapitalist bir ekonomi kuramayan devlette halk sanatını izlerini misyoner gibi Anadolu’ya taşıyacaktır.Cumhuriyet onun bu emeklerini unutmayacak ona maaş bile bağlayacaktır.Haydar Ergülen,Veysel’in hümansit görüşlerini tekke şiirinin pantesit algısıyla harmanlamasından oluşan sentezini vurgularken bunun Cumhuriyet düşüncesindeki birlik ve beraberliğe vurgu yapacağını dile getirir:”Bir olmak,aynı zamanda ulusal birliğin sağlanması,ülkenin mutluluğu ve ulusun iyiliği için gereklidir,Türkiye Cumhuriyeti’nin de bir idealidir.Bu ideali gerçekleştirecek olanlar da okullardır,okulları “cennet meyvesi”,”medeniyet membası”,”ilim deryası” sıfatlarıyla anar Veysel.Kitlesel eğitim seferberliğini başlatan ve kendisinin de öğretmenlik yaptığı ,Cumhuriyet’in bir aydınlanma projesi olarak kurulan Köy Enstitüleri de bunun en güzel göstergesidir.”