Yayınlanma Tarihi: 27 Kasım 2015 — okunma
İlahiyatçı Sayın Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk müslümanların perişan, mutsuz olduğu ülkelerle mutlu yaşadığı ülkelerin tasnifini yapmış. Buna göre müslümanlar, müslüman olmayan ülkelerde mutlu. İnsanları nefsine hakim olmaya yönlendiren, onları huzurlu ve mutlu yaşama kavuşturacak son din islam, nasıl oluyor da acıları, kanı, gözyaşını durduramıyor?
Düşündürücü değil mi bu durum? Dinimizin nefsi eğitici, huzur ve barış içinde yaşama düzeni kurmayı öğütleyen ayet ve hadislerini bile bile dünyada bu olan bitenden islamı sorumlu tutmak mümkün mü? Elbette değil, değil de dert nerede? İslam ülkeleri niye tarih boyunca huzur bulmadı hiç, niye mutlu yaşamadı, yaşamıyor? Ortaya çıkarılması gereken bir hastalık var, Orta Doğu ülkeleri teşhis etmiyor bir türlü. Ayetler, hadisler de teşhis edilmemiş bu hastalığı tedavi etmiyor tabi.
Mark Twain “Eğitim kafayı geliştirmektir, belleği doldurmak değil.” diyor. Belleklerini neyle doldurursanız doldurun kafası gelişmemiş insanların iyi, güzel, doğru icraat yapabilmesi söz konusu değildir. Açık ve net olan bilimsel gerçek bu!
Birbirini yiyor islam ülkelerinin insanları, ölüyor öldürüyorlar. Bakıyorsunuz ölen de Allah ü ekber diye haykırıyor, öldüren de… Üzerine bomba yükleyip kendini de başkalarını da ölüme götüren militanlar hep müslüman. İdrak yook… düşünmek yok! Düşünmek lazım, niye?
Çanakkale kahramanlarını Gazi, şu sözlerle tarihe not düşmüştü, hatırlayalım:
“Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre. Birinci siperdekiler kamilen düşüyor. Onların yerine hiç tereddütsüz başkaları geçiyor. Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ama yine ilerliyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim okuyorlar, bilmeyenler şehadet çekerek yürüyorlar. Hiç şüphe yok ki Çanakkale Zaferini kazanan bu yüksek ruhtur.”
Bu yüksek islam ruhu ölümden korkmuyor, bu kesin. Ancak nasıl oluyor da aynı vatanın insanlarının birbirini katletmeleri için de harekete geçiyor bu ruh? Neden? Bence nefse hakimiyetsizlikten. Ben bencilikten… Nefse hakimiyeti telkin eden islam dininin mensupları egolarına tutsak oldukları için mutsuz oluyorlar ve o mutsuzlukla ölüme gidiyorlar.
Onların insanca yaşamak için petrolleri var, zenginler ama nefislerine yenik düşüyorlar, bir millî ülküleri yok. Güzellikler içinde yaşamak için hiçbir üretim yapmıyorlar. Giyimlerine bakın göze hoş görünmüyor, müzikleri acıyla kıvranmayı çağrıştırıyor, dansları tahrik edici. Güç karşısında da ya kaçıyorlar ya da eğilip el etek öpüyorlar. Amerikan askerleri Irak’a girdiği zaman ekranda gördüm bir Arap askerinin teslim olurken yere eğilip postala kapaklanarak yalvarışını, izlerken bile onurum zedelendi. Bu durumda niye ölüme meydan okumadı bu asker, Suriye’ de Esat güçlerinden kaçıp denizlerde boğulmayı göze alanlar niye vatanlarında ölmeyi göze alamıyorlar? Bunu da düşünmek lazım. Bakınız Bayırbucak Türkmenleri direniyor, savaşacağız diyorlar, onurluca haykırıyorlar! Bu bir kültür birikimi demek ki. Eğitimle eğilme- itaat- şiddet kültürüyle yoğrulmuş insanlar bu hale geliyor demek ki. Ölüyorlar, öldürüyorlar ama dertleri birbirleriyle, birlik dirlik sağlayarak kendilerine karşı kurulan komplolara karşı onurluca direnmiyorlar. Çok ilginç değil mi?
Bizim bu girdaba kapılmamamızın bir nedeni var. Millî ülkümüz. Tarih boyunca bu girdaplar içinde çırpınışlarımız olmadı mı? Oldu ama dersimizi aldık. Gazi, 10.Yıl Nutku’nda bakınız ne diyor?
“Milletimizin ilme bağlığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.”
Bilimle, sanatla ve millî birlik duygusuyla kafamızı geliştirmeyi başarabildik de kapılmadık o girdaba. Zaman zaman tahrik ve şiddet yoluyla birbirimize düşürülme komplolarıyla karşı karşıya kaldık ancak kendimize yani millî ülkümüze dönmeyi her defasında becerdik.
Son zamanlarda yine bellek doldurucu yöntemlerle, tahrik edici söylemlerle, fertlerin egoizminin kırşıkırtılması yollarıyla Orta Doğu girdabına sürüklemek isteyenlerin senaryolarına aktör edilmek isteniyoruz. İslamda olmayan egoizm kökenli cihat mantığı içinde millî ülkümüzden uzaklaştırılma oyunlarına asla gelmemeliyiz. Belli yozlaşmış ezberlerle belleklerimizin doldurulmasına izin vermemeli ve manevi inançlarımızla, farklı yaşama biçimlerimizle birbirimizi asla ötekileştirmemeliyiz.
Millî ülkümüze tam bir bütünlükle sarılalım, diğer islam ülkelerinin huzursuzluğunu, mutsuzluğunu, öğrenilmiş çaresizliğini benliğimizden uzaklaştıralım.
Şartlar ne olursa olsun, millî ülkümüz hep var olsun!