Yayınlanma Tarihi: 1 Ocak 2016 — okunma
ÜNYE KAZASI’NDA ÂYÂNLIĞIN GELİŞİMİ – II
Âyânlık, halkla devlet arasındaki ilişkilerde hâlâ önemli bir kurumdu. Bu yüzden büsbütün ortadan kaldırılmadı. Bunu birden kaldırmanın yaratacağı boşluk düşünüldüğünden, bunların bazı görevleri, önce 1826’dan sonra kurulan “Sandık Eminliği”ne aktarıldı. Daha sonra İstanbul (1829) ve Anadolu’daki köy ve mahallelerde (1833) “muhtarlık” örgütü kurulunca, âyânların işlevleri tamamıyla ortadan kalktı. Görevleri kendiliğinden sona eren bu kişilere askerî “Redif” teşkilâtında vazife verildi; böylece âyânlık kurumu tarihe karıştı.17
Birçok sancak beyliklerinin “muhassıllığa” çevrilmesi (yani bir valinin bütün resim = vergileri kendisi toplayıp sancağın hâsılatını bu biçimde yıllık hesabı ile hazineye tek elden yatırması) devlet mukataalarının arttırma yolu ile üç yıl sürelik iltizama verilmesinden vaz geçilip, (Mısır’da uygulanan şekil örnek alınarak) arttırma üzerinde kalanlara mâlikâne tarzında ve hayatları süresince verilme biçiminin kural olarak kabulü, muhassıllık ve iltizamları ellerine geçirmeleri kendileri için daha kolay olan yerli âyân ve eşrafı hem siyasî nüfuzları hem de servet yığma imkânları yönünden bütün bütün güçlendirmiş ve onları gerçekten derebeyi yapmıştır.10
Sonradan kentleşen merkezlerin gelişimi, âyânların da kentleşmeyle beraber sahillere inişleri veya sahil kentlerinde ortaya çıkışları, bunların denizcilik faaliyetlerine girişlerine sebep olan unsurlara dikkat etmek – çekmek gerekir. Çünkü Karadeniz sahillerinde âyânlığın güçlendiği dönem ile bazı kent merkezlerinin ortaya çıkışı arasında bir paralellik söz konusudur. Ünye, Fatsa, Giresun, Tirebolu, Trabzon gibi eski kentlerin dışında, Doğu Karadeniz sahillerinin birçok kasabası XVI. ve XVII. Yüzyıllarda ya hiç yoktu ya da küçük birer iskele – köy olmaktan öteye gitmiyordu (Emecen 2005:17).8
Âyânlar, devletle kurdukları ilişkilerde, faaliyetleri açısından işbirliği ile mücadele ekseninde, bazen galip bazen mağlup çıkarak, (Paşa / Âsi) değişen konumlarıyla meşruiyetin sınırlarında dolaşıp durmuşlardır. Hanedanlaşan büyük âyânlar, bulundukları bölgedeki güçleri ve nüfuzları sebebiyle, en azından geniş bir taraftar kitlesi için meşru olmuşlardır. Çoğu defa kazandıkları başarılar, onların merkezî otorite tarafından affedilmelerine veya kabul edilmelerine sebep olmuştur. Bu durum onlara daha fazla meşruiyet kazandırmış görünmektedir.
Âyânların küçükleri ‘eşkıya’ ve ‘mütegallibe’ye yakınken, büyükleri, devletin meşruiyet dairesine ‘âyânlığa’, ‘hanedanlığa’ dahası ‘paşalığa’ daha yakın görünmektedir. Büyük âyânların meşruiyetleri daha ziyâde devletle olan ilişkilerinde yatarken, küçüklerin meşruiyetleri, yalnızca bulundukları bölgelerde bağlı oldukları âyânlar ve üzerinde nüfuz sahibi olduğu halk ile daha doğrudan ilgili olmuştur.
Osmanlı – İran Savaşları ve bölgeye etkisinin ve savaşların yarattığı askerî, sosyal ve ekonomik hareketliliğin Ordu ve Ünye yöresinde âyânlığın ortaya çıkışında etkili olduğu anlaşılmaktadır. Âyânlığın sosyal tabanının bir kısmı hiç kuşkusuz Osmanlı öncesinde bölgeye kesif bir şekilde yerleşmiş olan Türkmen – Çepni boylarının insan gücüne dâyânmaktaydı.
On yedinci asrın sonlarındaki biteviye savaşlar dolayısıyla asker talebi, bunlar arasında muharebelere katılanların sonradan kendilerini yeniçeri, sipahi sayıp bu unvanlarla bulundukları mahallerde nüfuz tesis etmeye çalışmaları, çoğu defa bunu başlarına adam toplayıp zor kullanarak yapmaları ve zamanla kendilerini devlete kabul ettirmeleriyle sonuçlanmıştır.4
Orta ve Doğu Karadeniz’de ortaya çıkan âyân ailelerini hanedanlaşan ve hanedanlaşamayan aileler olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Caniklizâdeler ve Hazinedarzâdeler hanedanlaşabilmiş, Ünye Âyânı Genç Mustafa Ağa gibi orta halli âyânlar ise büyük nispette siyasî tutumun etkisiyle hanedan haline gelememişlerdir. Ancak bu aileler bölge tarihinde her zaman ağırlıklarını hissettirmişlerdir.7
Ordu yöresinde âyânlığın ortaya çıkışı ile ilgili olarak, ileri gelen âyân aileleri ile ilgili ilk bilgi ve belgelere 1715’li yıllardan itibaren rastlanmaktadır. Bölgedeki âyânların nüfuz kazanma isteklerinin bir diğer sosyal altyapısını gayrimüslim göçlerinin oluşturduğu anlaşılmaktadır. Göç eden gayrimüslimleri, ekonomik güçlerini artırma adına, bir şekilde mülkiyetini ve yönetimini ele geçirdikleri topraklara yarıcı olarak yerleştirdikleri görülmektedir. 1768/74 Osmanlı – Rus Savaşı sırasında âyânlara ve yerli hanedanlara duyulan büyük ihtiyaç bunların itibarlarını iyice artırmıştı.1
Osmanlı – Rus Savaşı sırasında Canikli Ali Bey’in 1771 ilkbaharında gönderilmek üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerinden toplanan yaklaşık 30.000 askerin Kırım ve Kefe’ye geçmeleri için gemiler temin edilmiş; Ünye, Vona, Giresun, Trabzon, İnebolu, Abana, Çatalzeytin ve Âyândon iskelelerinden 120 gemi kiralanmıştı. Askerler adam başı dokuzar kuruş bedelle Karadeniz’in karşısına geçirilmişlerdi. Keza 1774 yılında ikinci bir dalga da askerlerin geri gönderilmeleriyle ilgilidir. 23.000 askerin 15.000 kadarı Karadeniz sahilindeki yukarıda adı geçen iskelelere gönderilecektir (Karagöz 2003:73).8
Karadeniz’in Anadolu sahillerinde gemi inşâ olunan mahaller Karasu, Milas, Sakarya, Akçaşehir, Alaylı, Karadeniz Ereğlisi, Filyos, Bartın, Amasra, Tekkeönü, Delikli, Şile, Karaağaç, Mise, Zarine?, Gedros, İnebolu, Kıran, Çatalzeytin, Fakaz, Ünye, Abana, Âyandon, İstfan, Kuruca Şile, Sinop, Gerze, Samsun, Trabzon ve Giresun olarak gösterilmiştir (BOA, HAT, 27923-C).8
Âyânlar yalnızca kendi sahalarında inşâ ettirdikleri gemilerin değil, Tersane-i Âmire’nin kereste ihtiyacını da karşılamak zorunda kalıyorlardı. (BOA, C.BH. 4575); Tersane ve Tophane için Sinop ve çevresinden kesilen kerestenin Ünye, Fatsa, Samsun, Giresun ve Tirebolu iskelelerinde kayıtlı 11 şayka ve üç direkli gemi ile İstanbul’a taşınması istenmişti. Fakat bu gemilerden hiçbirisi bölgede bulunamamıştır. Reislerin bazılarının Kırım’da ve İstanbul’da olduğu bazılarının yerlerinin bilinmediği, bir diğerinin ise gemisi eskidiği için yerine yenisini yaptırmaya gittiği belirtilmişti. Hepsi de Müslüman olan reislerin hiçbirisinin bulunamamış olması, miri görevden kaçınan bir görüntü ve izlenim uyandırmaktadır (BOA, C.BH, 9949).8
Askerî kaygılar dışında devlet, miri ticaret gemilerinin arttırılmasını istemiş ve Tersane-i Âmire’den de buna nezaret etmesi istenmişti. Bu ticaret gemilerinin yapımı işi de taşrada âyânlara havale edilmişti. Hazırlanan lâyihada miri ticaret gemileri yapımı dışında, taşrada kudretli – zengin kişilerden (verilen listenin tamamı âyanlardan oluşmaktadır) ticaret imtiyazlarıyla gerekli şartları oluşturularak, hem savaş hem de ticarete uygun, gerektiğinde donanma hizmetine alınabilecek (Yunan isyanı sırasında yaşanan deneyimlerin bunda etkili olduğu anlaşılıyor) ve sahilleri muhafaza edebilecek özelliklerde gemiler yaptırmaları isteniyordu. Bu gemilerin mülkiyeti kendilerine ait olacaktı. Midilli Adası’nda Kulaksızzâde Mustafa Ağa, Sakız muhafızı Yusuf Paşa, Rodos Mutasarrıfı Şükrü Bey, Edremid Voyvodası, Kuşadası’nda Sığla Mütesellimi İlyaszâde, Canik Muhassılı Vekili Osman Bey (Ünye’de), Ereğli Âyânı (Sinop’ta), Selanik Mütesellimi Mustafa Ağa (Selanik’te), Bartın Âyânı, Samakocuk Nâzırı Yusuf Efendi (Ahyolu’nda), Teke Mütesellimi ve vücuhu Antalya’da, İzmir Âyânı, Kıbrıs Muhassılı Kıbrıs’ta (iki adet), Biga Sancağı Mütesellimi (Çanakkale’de) birer adet olmak üzere toplam 17 geminin inşâ edilmesi isteniyordu.8
Devam edecek
KAYNAKÇA :
1 EKİNCİ, Doç. Dr. İlhan – Büyük Âyânların Gölgesinde Ordu Kazası’nda Âyânlığın Gelişimi, History Studies, Special Issue on Lausanne, Volume 5, Issue 4, July 2013, p. 151 – 176.
4 EMECEN, Feridun – Doğu Karadeniz’de Âyânlık; Tirebolulu Kethüdazade Mehmed Emin Ağa, Belleten, Sayı 242, Nisan 2001, sh. 194 – 198.
7 BAY, Abdullah – Trabzon Eyâleti’nde Mütegallibe Hareketleri ve Âyânlık (1750 – 1850), Doktora Tezi, 440 sayfa, Erzurum, 2007, sh. 86, 195 – 198, 300. BOA, TAD, c. 2, s. 60 – 61, h. 1.
8 EKİNCİ, Doç. Dr. İlhan – Karadeniz’de Âyânlar ve Denizcilik, Karadeniz Araştırmaları, Bahar 2013, Sayı : 37, sh. 15 – 49.
10 AKDAĞ, Mustafa – Osmanlı Tarihinde Âyânlık Düzeni Devri (1730 – 1839), 11sayfa.
17 ERYILMAZ, Bilâl – Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, İşaret Yayınları, İstanbul, 1991, sh. 48 – 49.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.