Yayınlanma Tarihi: 8 Ocak 2016 — okunma
Çepni Türkmenleri Ünye’nin batısından Vakfıkebir’e kadar olan bölgeye Hacıemiroğulları Beyliği zamanında yerleşmişlerdir. Çepni Türkmenlerinin kurduğu Hacıemiroğulları Beyliği ve Çepni Türkmenlerine ait topraklar, Amasya Valisi Yörgüç Paşa döneminde 1427’de Osmanlı Devleti’ne bağlanmış ve tarih sahnesinden çekilmiştir.5
Çepni Türkmenleri’nin çoğunlukta olduğu Hacıemiroğulları Beyliği; Orta Karadeniz Bölgesi’ni yani Ordu ve Giresun İli’nin tamamı ile Tokat’ın kuzeyi, Samsun’un doğusu ve Trabzon’un batısını Müslüman Türkler’in vatanı hâline getirirken müthiş bir fetih ve iskân politikası uygulamıştır. Hacıemiroğulları’nın fethettiği bölge Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra idarî yapılanmaya pek dokunulmamıştır. Köylerin, beldelerin ve ilçelerin çoğu günümüzde de varlığını sürdürmektedir.5
Hacıemiroğulları Beyliği Türkmenleri, ağırlıklı olarak Selçuklular’ın bölgeyi fetih için sınır boyuna yerleştirdiği Oğuzlar’ın Çepni Boyu’na mensuptur. Dânişmendliler yıkıldıktan sonra Çepni Türkmenleri Mesudiye’nin Kale Köyü merkez olmak üzere Hacıemiroğulları Beyliği’ni kurmuştur. Muhtemelen 1380’li yıllarda Beylik merkezi daha sonra Ordu İli’nin 4 km kuzeyinde bulunan Eskipazar’a (Bölük-i Niyâbet-i Ordu) taşınmıştır (Taşındıktan sonra bu yöreye Türkler de başkent anlamına gelen, Ordu adını vermişlerdir). Mesudiye çevresinde kayaların üzerinde sık rastlanılan Çepni damgaları dikkate değerdir. Tarihî kaynaklarda beyliğin yöneticileri “Mir-i Çepniyan” olarak anılmaktadır. Fethettikleri Gümüşhane’nin Taşlıca İlçesi’ne bağlı olan KÜRTÜN Köyü ve çevresi tahrir defterlerinde Vilâyet-i Çepni (Çepni Eli, Çepni İli, Çepni Vilâyeti) olarak kaydedilmiştir.5
Ünye hinterlandında Hacıemiroğulları Beyliği döneminden günümüze İkizce’deki Gençağa Kalesi kalmıştır. Gençağa Kalesi, 1990’da ilçe olan İkizce’ye bağlı Karlıtepe Köyü sınırları içerisindedir. Çevreye hâkim tabii bir tepe üzerinde inşâ edilmiştir. İki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümün kale kumandanının yerleşimi için inşâ edildiği anlaşılmaktadır. Giriş kapısına, yerli taştan oyulmuş 69 merdivenle çıkılmaktadır. Kapı duvarları fazla tahrip olmamıştır. Kapının hemen solunda, 6 m2 genişliğinde bir oyma odacık bulunmaktadır. Kalenin içerisinde, sarnıç olarak kullanıldığı tahmin edilen taştan oyma dört adet su kuyusu vardır. Giriş kapısının kuzeyinde ve kuzeydoğusunda, moloz yığma taştan yapılmış surların büyük bir bölümü hâlâ mevcuttur. İkinci kısım, sert ve sivri kayalardan oluşmaktadır. Bu bölümden günümüze sadece 6 – 7 m derinliğinde ağzı dar, dibi geniş bir su kuyusu kalmıştır.5
Hacı Bektaş Velî, bu bölgedeki Çepni Türkmenleri’nin yerleşmesine yardımcı olmak ve onları dinî konularda aydınlatmak amacıyla Güvenç ABDAL’ı, Kürtün’de bulunan Süme Kalesi’nin batısındaki Taşlıca Köyü’ne göndermiştir. Bölgedeki Alevîler, hâlâ merkezi Ordu’nun Gürgentepe İlçesi’nde bulunan Güvenç Abdal Ocağı’na bağlıdır.5 Ordu İli’ndeki Bektaşiler’in bir kısmı Denizli’deki Sarıismail Ocağı‘na bağlıdır. Alevîlerin az bir kesimi de Turhal’daki Kul Himmet Ocağı‘na bağlı olduklarını Saha Araştırmaları’nda ifade etmişlerdir. Alevîler’in ibadetlerinin yerine getirilmesini Gürgentepe bölgesindeki ‘dede’ler sağlamaktadır. Ancak Işıktepe ve Ünye Üçpınar Köyü bunun dışındadır.2
Türkmen dedelerinin en önemlilerinden biri olan Güvenç Abdal, XIII. Yüzyıl’da yaşamış olup Hacı Bektaş Velî dervişlerindendir.6 Güvenç ABDAL, Hacı Bektaş Velî Vilâyetnâmesi’nde, tasavvufî bir menkıbede adı geçen, tanınan bir Alevî – Bektaşî erenidir. Vilâyetnâme’de Abdal’ın adı Alevî – Bektaşî inanç terminolojisinde ve metin literatüründe sıklıkla işlenen şeyhlik, müritlik, muhiblik, âşıklık kavramlarının betimlendiği felsefî bir menkıbe ile anılır.9 Hacı Bektaş Velî tarafından Karadeniz Bölgesi’ne Alevî – Bektaşî inancının temsilciliğini yapmak üzere gönderilmiştir. Gümüşhane – Kürtün’e giderek bölgede yaşayan Çepni Türkmenleri’ne sosyal – dinî önderlik yapmıştır. Kürtün’de Taşlıca Köyü’nü kuran Güvenç Abdal aynı köyde adı ile anılan Alevî İnanç – Dede Ocağı’nı da inşâ ederek Karadeniz Bölgesi’nin Türkleşmesi’ne ve İslâmlaşması’na birincil derecede etkide bulunmuştur.6 Kürtün’den Trabzon’a doğru bir yayılma olmuş, oradan Giresun’a, sonra da Ordu’ya göç edilmiştir.2
Vilâyetnâme-i Hacı Bektaş Velî’de yer alan bilgiye göre Sarı SALTUK, Güvenç ABDAL’ın musahibidir.7 Alevî – Bektaşî sözlü kültüründe Güvenç Abdal ve Sarı Saltık’ın musahip kardeş oldukları ve iki erenin adıyla anılan Alevî inanç ocaklarının birbirleriyle musahip ocak oldukları belirtilmektedir.9 Sarı Saltuk, Tunceli Hozat’tan Kürtün’e gelir, Güvenç Abdal’a uğrar ve buradan da Sinop’a geçer.7 Sarı Saltuk – Ünye Aya Nikola (Aziz Nikola) Kilisesi ve Noel Baba ilişkisi ayrı bir araştırma olarak ele alınmalı, varsa isim benzerliği karmaşası vuzuha kavuşturulmalıdır. Alevî – Bektaşî metinlerinde On İki Post’tan yedincisi olan Nakib Postu Sarı Saltuk Sultan’a; On İki Hizmet’ten on ikincisi Kapıcı hizmeti Güvenç Abdal’a aittir.9
Sarı Saltık ve Çepni Boyu’nun adı 1263 yılında Dobruca yöresinde yaşanan Türkmen iskânı ile beraber anılmaktadır. Prof. Dr. Z. V. TOGAN, bu süreç ve diyalog ile ilgili şu değerlendirmeleri yapmaktadır : “Anadolu’dan dahi Sarı Saltık ismindeki Türk şeyhi de 1263 yılında 12.000 hane kadar Türkmen ailesi (belki de çoğu Çepniler) ile birlikte Kırım ve Dobruca’ya yani Şehzade Nogay’ın bulunduğu yerlere gidip yerleşti ve İslâmiyet’in neşri uğrunda çalıştı (Togan, 1981: 268).”9
On İki Hizmet, On İki Post örgüsünde tarihsel kimlikleri bağlamında ön plâna çıkan Türkmen dedelerinden birisi de Güvenç Abdal’dır. Güvenç Abdal, Alevî – Bektaşî nüfus içerisinde saygı ve takdir görmüş bir Türkmen erenidir, aynı zamanda adıyla anılan Alevî inanç ocağının da kurucusudur. Güvenç Abdal Ocağı, onlarca Alevî inanç ocağından biridir. Güvenç Abdal Ocağı, Alevî – Bektaşî inancında bir dede ocağı olarak kabul edilir.9
Çepni Boyu, Oğuz boy teşkilâtlanışı içinde 24 boydan biridir. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşması bu 24 Oğuz (Türkmen) boyu ve bu boyların siyasî ve manevî önderleri konumundaki Türkmen dedeleri aracılığı ile olmuştur. Çepni Boyu da Horasan coğrafyasından Anadolu’ya göç ederek özellikle Karadeniz Bölgesi’nin Türkleşme ve İslâmlaşmasında birincil rol oynamıştır. XIII. Yüzyıl’dan başlayarak Karadeniz Bölgesi’nin sosyal, siyasî, askerî, kültürel hayatında Çepni Türkmenleri’nin etkisi tartışılmaz yoğunluktadır.9
Bu makalenin konusunu oluşturan Kızılbaş zümresinin Sünnîleştirilmesiyle ilgili belgelerde, söz konusu topluluğun Çepni olup olmadıklarına dair bilgi bulunmasa da Ordu ve Ünye yöresi, Çepniler’in nüfus olarak yoğunlukta oldukları yerleşim birimleridir. 1910’lu yıllarda bu bölgede yaşayan Alevî – Çepniler’in bir kısmının I. Dünya Savaşı sonrası farklı bölgelere göç etmek zorunda kaldıkları görülmektedir.4
Osmanlı İmparatorluğu’nda, başka toprakları ele geçirerek yayılma veya fethedilen toprakları koruyabilme yolunda güçlü bir merkezî yönetim kurma çabası görülmüştür. Bu çaba, ”siyasallaşmış bir İslâm ortodoksisi” yaratarak, kendi gücünü ve varlığını hâkim kılabilmenin bir aracı haline dönüşmüştür (Ocak, 2014: 2). Osmanlı İmparatorluğu’nda resmî ideoloji, devletle dinin özdeşleşmesi doğrultusunda vücut bulmuştur. Osmanlı kaynaklarında Ehl-i Sünnet denilen ortodoks Müslümanlığa aykırılığı ya da inançsızlığı ifade etmek için zındık kökünden gelen zendaka ve ilhad (sapkınlık ve dinsizlik) kelimeleri kullanılmıştır. Aynı kaynaklarda, devletin resmî dini inancı olan Sünnîliğe aykırılığı veya mutlak anlamda inançsızlığı paylaşanlar için de zındık ve mülhid terimlerinin kullanıldığı görülür. Kısacası zındık ve mülhid, Sünnîlik dışı her türlü şüpheci inancı, materyalizmi, dinsizliği, agnostisizmi ve önünde sonunda toplumsal düzen için tehlikeli olduğuna inanılan her türlü fikri ve dinî eğilimi belirleyen bir tanım olmuştur. Bu sayılanların hepsini ”Sünnîlik dışı olma” ortak paydasında toplamak mümkündür.18
Devam edecek
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.