son haberler

ÜNYE VE HİNTERLANDINDA ÇEPNİ TÜRKMENLERİ’NİN SÜNNÎLEŞTİRİLMESİ – III

Yayınlanma Tarihi: 19 Şubat 2016 okunma

M. Ufuk MİSTEPE mistepe@gmail.com

Padişah II. Beyazıt döneminde kent ve kır Alevîliği’ne müdahale yapılmış ve bunlar birbirinden ayırmaya çalışılmıştır. Kent Alevîliği’ni de devletin merkezine bağlama çalışması yürütülmüştür.

Bir başka görüşe göre konu daha farklı boyuttadır :“Osmanlı yönetimi, bireysel düşünce farklılıklarına hiçbir şekilde müdahale etmezken karşı düşüncenin örgütlü bir hal alması durumunda onun sünnî / gayri-sünnî oluşuna bakmadan cezalandırıcı olmuştur. Bunu sünnî tarikatlara yönelik tepkisinden de anlamak mümkündür. Örneğin Bayramî – Melâmîlik ve Halvetîlik devletin en sıkı takip ettiği tarikatlardan olmuş; Melâmî – Bayramî şeyhi Oğlan Şeyh İsmâil Maşûkî, Hamza Bâlî ve Gülşenî – Halvetî şeyhi Muhyiddîn Karamânî, şeyhlik iddiasıyla irşâd faaliyetlerinde bulundukları gerekçesiyle idam edilmişlerdir. Konumuz itibariyle Osmanlı’nın gayri-sünnî Kalenderî, Haydarî, Bektaşî kesime bakışı önemliyse de devletin her türlü karşı çıkışa tepkili olduğunu göstermek bakımından bu üç sünnî şeyhin asılması önemlidir. Şeyhlerin asılmasına temel neden olarak şeriate aykırı düşünceleri gösterilmiştir.”19

Osmanlı merkezî yönetimi, Şii Safevî Devleti’ni İslâm’dan sapmış, dolayısıyla toplumun meşruiyet normlarına aykırı davranarak küfre saplanmış olarak kabul etmiş, Şiileri sapkın anlamına gelen Rafızî terimi ile nitelendirmiştir. Bununla da yetinilmemiş, Safevî Devleti’ni ”kâfir” ilân ederek, gayrimüslim devletlerle aynı konuma indirgemiştir. Kendilerini Safevî Devleti’ne daha yakın gören kırsal ve konar-göçer halk kesimi Kızılbaşlar ise bundan böyle Sünnî Osmanlı iktidarının içerideki hasmı durumuna gelmiştir.18

Kızılbaş zümreler Osmanlı – Safevî mücadelesine kadar çok keskin hatlarla ayrılmayan Sünnî ideolojisi içerisinde yaşamışlardır (Gündüz, 2013:152). Osmanlı Devleti’nin Safevîlerle mücadelesine kadar devletin ideolojisinde Sünnîlik çok baskın bir politika değildi. Ancak I. Selim’in Safevîlerle mücadelesiyle Sünnîlik devletin resmî ideolojisinin temelini oluşturmuştur. Bu dönemde Kızılbaşlar başta güvenlik, denetime girmeme, mükellefiyetleri ödememe gibi gerekçelerden ötürü ulaşım ağlarından uzak, saklanması kolay bölgelere yönelmişlerdir.12

Osmanlı hanedanının meşruiyetine yönelik en güçlü ideolojik tehdit Osmanlıların yükşelişine kadar bölgede başat güç olan, Mekke ve Medine’nin hâkimi (Sünnî) Memlüklerden değil, yeni ve taze bir güç olarak ortaya çıkan, seyyitlik iddiaları ve bölgenin en saygın tarikatlarından birinin vârisi olmaları hasebiyle Osmanoğullarından çok daha güçlü bir dinî meşruiyet zeminine sahip (Şii) Safevîlerden gelmiştir.17

Türkmen halk, kendini ezen Sünnî – devşirme Osmanlı’ya muhalif olup henüz Şiileşmekten Acemleşmekten çok uzak olan Safevî Türkmen devletleşmesine yakındır.20 Anadolu halkı kendisini benimsemeyen, hakir gören, savaşlarda Hıristiyan dönmesi yeniçerilerin önünde cepheye sürülüp düşmanın ilk salvolarına hedef bıraktıran; Türklüğü benimsemek bir yana, her fırsatta Türk düşmanlığını yansıtan bir Osmanlı Devleti yerine, Türkçe konuşan, “Türk’üz” diyen Safevî İmparatorluğu’nu çok doğal olarak tercih edeceklerdi.

Safevî Devleti ise dinsel ve siyasal – örgütsel yapı olarak Osmanlı’nın ilk dönem yapısıyla büyük benzerlik gösterirken devlet olarak henüz kurumlaşmasını tamamlamamıştır. Bununla birlikte alabildiğine dinamik, dolayısıyla Osmanlı’ya başlıca rakip ve Müslüman Doğu’ya bütünüyle egemen olmanın yanı sıra (yeni yolların keşfedilmesiyle, Osmanlı’nın geç aklıyla henüz farkında olmadığı ve artık önemini yitirmeye başlayan) İpek Yolu’nu bütünüyle denetim altına almanın da önündeki fiilî engeldir.20

Türkmen halk, Osmanlı’nın ağır vergileri ve Sünnîleştirme politikalarına karşı direnişe yönelmekte ve kurtuluşu Safevî Devleti’nin genç önderi Şah İsmail’de görmektedir. Osmanlı’ya karşı gerçekleştirilen Kızılbaş ayaklanmalarındaki yenilgiler sonrası canlarını kurtaran Türkmenler.. Safevî Devleti Anadolu halkıyla aynı inanç ve aynı dili kullanan bir Türk devleti olduğundan doğal olarak Safevî’ye sığınırlar. Bu arada Safevî’ye sığınan Anadolu Türkmenlerinin Safevî iktidarını da rahatsız ettiği, nitekim başta Şahkulu olmak üzere kendilerine sığınan Anadolu’nun halk önderlerinin katledildiği bilinmektedir.20

Bu ciddî ideolojik tehdide karşılık Osmanlılar sınırları Ali-ci hareketlerden ve antinomiyan Sufîlikten net bir şekilde ayrıştırılmış yeni bir Sünnî kimlik tanımlama ve bu resmî Sünnîliği tebaasına elinden geldiğince, icabında zor kullanarak benimsetme ihtiyacı duymuştur. Ebussuud’un doğru Sünnîliği tanımlamaya yönelik yüzlerce, hattâ binlerce fetvasının, Kanunî döneminde başlatılan mescit ve câmi yapma kampanyalarının, halkın namaz, oruç gibi ibadetleri yerine getirmesi konusunda devletin artan titizliği ve o dönemde süregiden Kızılbaş takibatlarının nihaî amacı imparatorluk sınırları içinde daha homojen ve konsolide bir Sünnî kimlik yaratmaktı. Tabi XVI. yüzyıl ve sonrasında uygulanan bu Sünnîleştirme politikalarının hedefi sadece Alevîler değil, aynı zamanda nominal olarak Sünnî olmakla birlikte Sünnîliği resmî tanımlandığı şekliyle anlayıp yaşamayanlardı.17

Yeni çalışmalar ilerde başka bir resim ortaya çıkarır mı bilmiyorum, ama şu anki bilgilerimiz özellikle XVII. yüzyılın ikinci yarısından sonra ve XVIII. yüzyıl boyunca devletin Alevîlere yönelik politikalarında bir gevşeme ve yumuşama olduğu yönünde. Daha doğrusu bu dönemde artık büyük oranda kırsal bölgelerle sınırlanmış Kızılbaş / Alevî nüfus Osmanlı Devleti’nin öncelikli dertleri arasında değildir, hattâ âdeta unutulmuşlardır. Ancak bu durum XIX. yüzyılda değişecek ve devlet bir kez daha tepeden inme Sünnîleştirme politikalarını uygulamaya koyacaktır. 1826’da Bektaşîliğin yasaklanması ile birlikte Bektaşî tekkelerine Nakşîbendi şeyhlerinin atanması ve buralara câmi yapılması sürecini bir kenara koyarsak, devletin Alevîler ve Yezidîler gibi ‘yoldan sapmış’ kabul ettiği gruplara yönelik Sünnîleştirme çabalarında ikinci büyük dalga II. Abdülhamid döneminde yaşanmıştır. Bu dalganın itici gücü Protestan misyonerlerin söz konusu grupları Hıristiyanlaştırabileceği korkusudur ve zaten metodları itibarı ile de kısmen misyonerlerden etkilenmiştir.17

Daha önce de Alevî Safevî Devleti’nin kurulmasıyla birlikte Anadolu’dan İran’a sürekli olarak göçler yaşanmıştı. ‘Ordu Yöresi Tarihi’nde Mithat BAŞ bu göç olgusunun sonucunda Nefs-i Ordu bi-ism-i Alevî yerleşkesinin yok olduğunu belirtmiştir.2

Özellikle Batı Karadeniz yöresinde Çepniler kendilerinin daha çok Alemdar, Bayraktar veya Sancaktar olarak anılmasını, bu kimliklerinin öne çıkmasını tercih etmektedirler. Halk arasında 93 Harbi olarak bilinen 1877/78 Osmanlı – Rus Savaşı, Çepniler üzerinde büyük bir darbe olmuştur. Çünkü Osmanlı Devleti’nin Doğu Karadeniz yöresinin güvenliğinden sorumlu tuttuğu ve yetkilerle donattığı Çepniler doğal olarak Ruslar’a karşı büyük bir direniş içine girmişler, bu direniş başarılı olamayınca büyük bir göç faciası yaşamışlardır. Bu göçün ilk durak noktası Trabzon Şalpazarı olmuştur. Şalpazarı merkez ve köylerinin tamamı halen Çepni’dir ve bu kimliği taşıdıklarını ifade etmekte ve bundan gurur duymaktadırlar. Ancak kendilerinin Alevî olmadıklarını, geleneklerinin Alevî kültür ve geleneklerine çok benzediğini öne sürmektedirler.8

Hanefi BOSTAN, 1486 – 1583 yıllarına ait Tahrir Defterleri’nde 1515’te görülen 13 nefer dışında Kızılbaş zümresine tesadüf edilmediğini belirttikten sonra “çok sayıda Çepni’nin Giresun, Kürtün ve hattâ Ordu’da bulunan câmi, tekke ve zâviyelerde çeşitli hizmetlerde bulunmaları ve içlerinde çok sayıda fakihin yer alması, bunların büyük çoğunluğunun ‘Rafizî’ olmadığını ortaya koymaktadır.” (Bostan, 2002: 311 – 312) şeklinde yorum yapmaktadır.4

Devam edecek

16 Kasım 2015 / Ankara

 

KAYNAKÇA :

2 PALA, Hikmet – Ordu Tarihinde Olaylar ve İnsanlar, Osmanlı’dan Günümüze Ordu Alevîleri (sh. 337 – 342), I. Basım, Eylül 2015, 351 sayfa, ISBN 978-605-9825-88-7.

4 SELÇUK, Doç. Dr. Hava – XX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Alevî Toplumuna Bakışı (Ordu Örneği), Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2011/59, sh. 71 – 90. http://www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/474/465

8 YALÇIN, Alemdar / UYSAL, Başak / DİKEROĞLU, Güzzade – Karadeniz Çepnileri 3 : Şalpazarı ve Gürgentepe, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2005/35, sh. 43 – 46.

12 GÜL, Dr. Abdulkadir – Osmanlı İdaresinin Kızılbaşlığa Yönelik Tutumu (Dersim Sancağı Örneği), International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 10/9, Summer 2015, sh. 213 – 228.

17 FRAKSİYON (Yeryüzünün Lânetlileri Kolektifi) – Tarihten Güncelliğe Alevîlik (Ayfer KARAKAYA Stump ile Söyleşi), 23.06.2014, http://fraksiyon.org/tarihten-guncellige-alevilik/

18 YILMAZ, Gözde – Soykırım Sürecinde Kürt Alevîleri Üzerinde Uygulanan Dinsizlik Politikası, International Journal of Kurdish Studies, No. 1/2, July 2015, pp. 15 -27.

19 EFRASİYABİNMASALLARI – Osmanlı İmparatorlu’ğunda Kalenderîler, http://efrasiyabinmasallari.blogcu.com/osmanli-imparatorlugunda-kalender-ler/6367594

20 AYDIN, Erdoğan – Osmanlı Gerçeği (Nizam-ı Âlem’in Gayrı Resmî Tarihi), İstanbul, 2013, 442 sh.

1 Yorum

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Rahmetle Anıyoruz…

12 Ekim 2021 okunma
Merhum Yazarımız M. Ufuk Mistepe’nin Ünye’ye dair yazılarını ve makalelerini yazar arşivinden okuyabilirsiniz. Merhum Yazarımızı rahmetle anıyoruz. Mekanı cennet... Devamını Oku

Canik’te İdarî Yapı ve Osmanlı’da Yenileşme Zarureti (1793 – 1851)

10 Temmuz 2020 okunma
Bu makalede Ünye’nin 1790 – 1850’li yıllardaki idarî yapısı, Doç. Dr. Abdullah SAYDAM’ın 33 sayfalık çalışmasına dayanarak, özet olarak aktarılacaktır. Sultan II. Mahmud, saltanatının sonlarına doğru Orta ve Doğu Karadeniz bölgesindeki idarî... Devamını Oku

Araştırmacılık Terimleri

3 Temmuz 2020 okunma
Ünye hakkında araştırma yapanların ve okuyucularımızın, sıkça karşılaştıkları bazı Osmanlıca Tarih Terimleri’nin anlamlarını bilmeleri, yazılanların anlaşılması açısından önemli bir husustur. Bu itibarla başlangıç olarak ehemmiyet arz eden... Devamını Oku

Ünye Mûsikî Tarihinde Ali Riza Sağman

26 Haziran 2020 okunma
‘Ünye Şarkı ve Türküleri’ kitabımda Ünye Mûsikî Tarihi’ne damgasını vurmuş, tespit edebildiğimiz şahsiyetleri kısaca da olsa tanıtmaya çalışmış idim. Aslında her bir musikîşinasın ayrı ayrı ele alınması icap eder. Başlangıç olmak üzere... Devamını Oku

Satıroğulları Ünyeli Müftü Sülâlesi

19 Haziran 2020 okunma
2017 yılında altı bölüm halinde yayımladığımız “Ünye Müftüleri” adlı yazı dizimizde bir müftü sülâlesinin bu tarihçeye damgasını vurduğunu görüyoruz. Ailenin ahvadlarından Satıroğulları ailesi Keşaplı Sokak’tan komşumuz olurlar. ÖZPAKER... Devamını Oku

Ünye Uğrak Vapurlarını Tanıyalım

12 Haziran 2020 okunma
Su buharı gücüyle çalışan gemileri VAPUR olarak adlandırıyoruz. Önceleri yandan çarklı olarak yaşamımıza giren vapurlar daha sonra günümüzün dizel elektrik tahrik sistemi donanımlı enerji tasarrufu sağlayan modellerine erişinceye değin XIX. yüzyılın... Devamını Oku

Ünye Tarihi, M.Ö. XV Bin Yılına Uzanıyor Mu? – I

5 Haziran 2020 okunma
Kelleroğlu M. Bahattin Bey, kaynak belirtmeksizin; “Ünye, Milât’tan 1270 sene evvel vuku bulan Turuva Muharebe-i Meşhuresi’nden sonra, Karadeniz sahilinde tesis edilmiş müstemlekelerden birisi olup, ismi kadimi (One) veyahut (Oney)’dir.” demişti.1 Ünye’de ilk... Devamını Oku

Kimler Geldi Kimler Geçti ?

29 Mayıs 2020 okunma
Ünye ve hinterlandı tarihî seyir içerisinde birçok kavim ve milletlere ev sahipliği yapmıştır. Muhtelif köşe yazılarımızda dile getirdiğimiz bu kitlesel değişimleri bir arada ve kronolojik düzen içerisinde değerlendirmenin daha uygun olacağını... Devamını Oku

Ünye ve Hinterlandında Oğuz – Türkmen Boyları ve Yer Adları

22 Mayıs 2020 okunma
Makalemizin araştırma konusu 24 ana Oğuz boyu ile Oğuz asıllı Türkmen kabilelerinin Ünye ve hinterlandındaki (Ordu, Fatsa, Terme, Akkuş) bazı yerleşim noktalarıdır. Türkmen boy, bölük, uruk (oymak, öz) ve tirelerinin (oba, aile) adlarını Yrd. Doç. Dr. Aydın... Devamını Oku

Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında Ünye ve Ordu

15 Mayıs 2020 okunma
Ulusal düzeyde ekonomik ve sosyal kalkınma yanında, bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesinde ve ülke genelinde dengeli bir kalkınmanın sağlanmasında il ve ilçeler, temel birimler olarak değerlendirilmek durumundadır.1 İlçelerin, illerin ve bölgelerin... Devamını Oku