Yayınlanma Tarihi: 5 Kasım 2015 — okunma
Kendimi, çevremi, hayatı ve her şeyi anladığımdan beri Ayla vardı. Ayla her gündüzümde, her gecemde yanı başımda idi. İkiz gibi. Ayla ile birlikte büyüdük. Birlikte koştuk. Ne güzeldir aile olmak, ne güzeldir kardeş olmak. Yıllarca karşımda hep Ayla vardı. Kim bilir kaç kez düşünce Ayla’ya tutunup ayağa kalktım çocukken. Kim bilir kaç kez o düştüğünde ben elimi uzatıp kaldırdım onu yerden. Kim bilir kaç kez kavga ettik diyeceğim ama kimselerin inanamayacağı kadar az idi kavgalarımız. Ablayız ya bir yere giderken kardeş götürmemek kavgası, kartpostal koleksiyonu için filan. Kavga bile değil, küsmeler işte çocukça. Başka yok. Hep yan yana hep mutlulukla.
NE GÜZELDİR AİLE OLMAK
Babaeski’de ki yıllarımızda, çok sevdiğim okulumdan, dünyalar güzeli öğretmenimden ayrılmak istemezdim ama ders bitince de koşa koşa giderdim evimize. Evet, hep koşarak giderdim nedense. Dünyalar güzeli annemi, yakışıklı babamı özlerdim. Birde Ayla’yı. Kapıyı hep annem açardı. Gülerek. Arkasın da Ayla. Gurbetteydik ya biz, çocuğum ya korkardım demek, bir gün o kapı açılmayacak, annem, Ayla evde olmayacak diye korkardım demek ki. Her gün eve koşarak gidişimi ancak böyle açıklayabiliyorum kendime. Ohh evimizdeyim, dünya içinde bana, bize ait bir dünya, bir sıcak sığınak. Akşama babam gelir, ödevlerimi yapar, Ayla ile oynar, bitişiğimizde ki köşkün çocukları ile oynardık. İpek ve Petek. Bizimkisi mütevazıbir ev, onların ki Türk filmlerinde ki köşklerden, devasa bahçesinde kurt köpeğinin peşinden akşama kadar koşmaktan çok mutlu olur sadece o büyük bahçede Ayla’yı kaybetmekten korkardım. Ayla iştahsız, çok iştahsız bir çocuktu, annemin ve köşktekilerin yemekten sonra verdiği nefis kekeleri, kurabiyeleri hep bana verirdi.
NE GÜZELDİR KARDEŞ OLMAK.
Her ikimiz de, İstanbul’da doğduk, İstanbul’da büyüdük. Babam gezmeyi gezdirmeyi çok severdi, Durmadan gezerdik ailece. Ayla ile el ele. Kayak yapardık Palandökenler’ de, çok korkardık Ziğana Geçidin’ de. Denize dalardık Adalar’da, suyun altında çarpışır, faytonda, sinemada yer kavgası yapardık.
En çokta Öztürk Serengil’in sahnesine çıkıp onun küratörlüğünde dünyada fırtına gibi esen ”abidik, gubidik” Dansını” yaparken eğlenirdik. Pilili eteklerimizi sallaya sallaya yaptığımız dansa kahkahalarımız eşlik ederken bıkmak yorulmak nedir bilmez, annemin sahne altından çağıran el işaretini görmezden gelirdik birlikte.
Bazen annem babam el ele yürür dü, ben de Ayla ile el ele. Bazen de ben babamın elini, Ayla annemin elini tutar gezerdik. Her cumartesi yerli, her Pazar yabancı film izlemeye sinemaya giderdik. Ama yazlık sinemada daha mutlu olurduk. Ahşap sandalyemizde ayaklarımızı toplar, elimizde gazozlarımız, annemiz ve babamızla yan yana. Film başlayana kadar başımız yukarıda hep yıldızları seyreder, kutup yıldızını paylaşamazdık. Senin di, benim di diye. Ayın dolunay olduğu geceler “ bak bu sensin, bende onun ışığı” derdim gülüşürdük. Hoşumuza giderdi o güzel ay ile böyle akraba olmak.
ÇOCUKLUĞUMUZ, AYŞECİK ve ÖMERCİĞE AĞLAMAKLA GEÇTİ
Sinemada, Ayşecik’ le Ömerciğ’ e ağlamaktan bitap düşer, battaniyelere sarılı vaziyette Ayla annemin, ben babamın kucağında eve dönerdik. Her şey de Ayla vardı. Sadece sınıfımda yoktu. Sonra bir gün her gün evimize gelen Milliyet gazetesinde iri puntolarla bir haber,”Ayla kayboldu” diye. Haftalarca aylarca sürdü bu haber. İstanbul’da kaybolan bir çocuk bu, bütün gazetelerde, radyolarda haber.(O zamanlar tv yok) o küçük kız bulunamadı. Hatta filmini de yaptılar. Ne kadar çok ağlamıştım filminde, kaybolanın kardeşim olmadığına şükrederek. Bu olayın beni ne kadar etkilediğini kimse bilemezdi ,
Her zaman çok neşeli, güler yüzlü olan Ayla, dördüncü doğum gününde çok ağlamıştı. Ayla Büyükataman ’ın konserinde doğum günü yapmıştı babam Ayla’ya. Kocaman bir tepside dilimlenmiş yaş pastalar tüm konuklara dağıtıldı. Ama ayla bu jesti anlayamayıp “herkes pastamı yedi “ diyerek çok ağladı. Adaşı büyük sanatçı, Ayla Büyükataman bile çok uğraşmasına rağmen teselli edememişti Ayla’yı.
Yaz aylarımızın hemen her günü kuran kurslarında geçerdi. Sıkılırdık tabiî ki fakat dinimiz için gerekli olduğunu düşünüp harıl harıl Arapça çalışırdık, dönemimizin tüm çocukları gibi.
NE KADAR GÜZELDİR ÇOK KARDEŞ OLMAK.
. Sonra bir gün bir kardeş daha eklendi ailemize..Allahın bir mucizesi idi benim için. Küçücük, dünyalar kadar sevimli, çok tatlı bir bebek. Erkek kardeşim Şener. Ayla ben gibi idi, ikiz gibiydi, Şener kardeş gibi. Birde büyüyüp, bizleri tanıdıkça gülümsemesi inanılmaz bir mutluluktu bizler için.Üç tane olmuştuk artık.Ne güzeldir gerçekten kardeş olmak.Aynı anne babadan olmak.Yıllarca her sabah aynı masada kahvaltı yapmak.Aynı şeylere gülmek, ayı halıya basmak.Aynı günü karşılamak, akşamı aynı çatı altında katlamak.Aynı annenin sevgi çağlayanında yeşerip, büyümek.Aynı anneye sarılmak.
Ayla ile Ünye’ye evlendik. Çocuklarımızı da birlikte büyüttük. Gölevi, Çöremez, İpekyolu, İnciraltı, Devrent, Küçük ev derken her yaz aynı keyifle denize girerdik çocuklarımızla. Sonra birlikte Fatsa’ya gitmek. Birlikte düğünlerde oynamak. Cenazelerde sevdiklerimizi kaybetmenin acısını birlikte yaşamak. Bayramlarda birlikte aynı eli öpmeye koşmak.Her seferinde her yerde yine beraber ama artık çocuklarımızla.Hiç bir zaman birbirimize verdiğimiz değerin çıtasını düşürmeden, aksine yükselterek.Kadınlara verilmiş özel bir yetenektir.Her sevgiye yer açabilirler yüreklerinde.Her sevgi için yer vardır.Ünye çarşısında bir bayan olarak ilk Ayla eşinin butiğinde yer aldı.
ÜNYENİN HER KARESİNİ KULLANDIK.
Sonra çocuklarla olan trafik tenhalaşınca yeniden bir arada günlerin saatlerini paylaşır olduk Ayla ile. En sevdiğim şey ayla ile denize karşı oturup sigara içmek.(sigara içen birisi değilim hepsi bu kadar işte) Ama mutlaka denize karşı. Yunus Emre Parkında, Çakırtepe’ de, Sahilde ki bir bankta, Yüzüncüyıl’ da, Ünye Sahilinde ki serendinin altında, Burunucu’ nda Şükrü Ellibeş’ in diktiği akasyaların altında ki bankta mehtabı seyrederek. Bahar geldiğinde uzun yürüyüşler yapardık Ayla ile, işte o akasyaların altında klasik “Akasyalar Açarken” şarkısını söyleyerek kimselerin olmadığı saatlerde sesli sesli. Ayla ile sevdiğimiz yemekleri paylaşırdık, en çok “ Sofra” da lahmacun, kebap, döner yemek birde üzerine yeşil ballı kadayıf. Ünye’nin Çakırtepesi’n de, Sami Soysal Tesislerinde, Yüzüncü yıl’ da “kıymalı Pide”, yemek.
Çamlık’ dan Ayanicola’ ya doğru Ayla ile yürümek en sevdiğim yürüyüşlerdendi. Ayanikola’yı karış karış dolaşmak, bahar mevsiminde gelen kuğunun kendi kendine şarkı söylediğini dinlemiştik Ayla ile. Hep aynı şeyleri severdik. Benim en sevdiğim şey ise, Cumhuriyet Meydanında, Hükümet Caddesinde, Çınar Market’te veya Ünye’nin herhangi bir yerinde aniden Ayla’ya rastlamaktı. Nasıl sevinirdim. Onun da sevindiğini bilmek. İki simit alıp doğru “Yunus Emre Parkına” gitmek.
FATSA’DAN DA KOPMADIK.
Fatsa memleket her fırsatta, her düğün, cenaze ve her bayramda koşa koşa gitmek. Babamı kaybedene kadar. Ne güzeldir kardeş olmak. Şener’in geldiğine aynı yürek ağırlığı ile sevinmek. Bir aksilik olduğunda önce kardeşin için endişelenmek, aynı anneyi özlemek, aynı mezar başında aynı acı ile dua etmek. Aynı geçmişi yad etmek. Aynı arkadaşlar, aynı salaya üzülmek, aynı selamdan iki tane almak. Aynur-Ayla diye birlikte anılmak. Hatta o kadar birlikte ki, kimilerinin bana Ayla, ona da Aynur demeleri şeklinde ki isimlerimizin karıştırılmasına aldırmamak.
BAYRAMLARDA DÜMBELEK ÇALARDIK
Bayramda mutlaka üstten aşağı yeni giydirilirdik. Birinci gün büyüklere giderdik, ikinci gün büyükler bize gelir üçüncü gün ve (Buralarda pek yok, batıda panayır geleneği vardı. Bayramlarda da özellikle kurulurdu.)ve son günler panayıra giderdik. Rengârenk boyanmış boy boy toprak dümbelekler satılırdı, mutlaka birere tane alınırdı bize. Ayla da çok severdi dümbelek çalmayı. Dümbelek patlayana kadar karşılıklı çal babam çal. Katılırdık gülmekten.
Ayla Ünye’den Fatsa’dan gitti. Tabiî ki üzgünüm. Artık ona Ünye’nin herhangi bir yerinde rastlayamayacağım. En büyük sevinçlerimden birisi kayboldu. En kolay ve sevinerek çaldığım kapılardan birisi kapandı Ünye’de. Kimle sohbet edebilirim ki artık Ayla ile yaptığım gibi. Korkmadan, çekinmeden içimden geldiği gibi kimle konuşabilirim.
Önce Damla gitti, sonra Berşan, Şener’de aniden gitti Serra’ yı da alıp. Şevval’de gitti hiç hesapta yokken, şimdide Ayla gitti. Hüzünlü sonbahara biraz daha sarı renk çalarak. Hani bir şarkı vardır ya, “gitmek mi zor kalmak mı zor” diye bence her ikisi de çok zordur sevdiğinden ayrılıyorsan.
Ne güzeldir kardeş olmak, her fırsatta önce birbirini görmek istemek. Yıllarca her gün görmek ve hiç bıkmamak. Her tehlikeden her sarsıntıdan yara almadan çıkmak, ömür boyu hem hiç yük olmamak, hem de hep güvenmek. Hep önce o limana sığınak. Her seferinde sana gülen yüzle yeni bir sevinçle açılacağını bildiğin bir kapı. Bir kardeşin varsa bir, iki kardeşin varsa iki kapı. Sana hep açılmaya hazır. Her saat çekinmeden çelebileceğin bir kardeş kapısı. Kardeşin nerede ise o kapı oradadır, nereye giderse orada açılır. Bakü’ de Antalya’ da ise orada, Fatsa’da Ünye’de.
“Kardeşler Günü “ olmalı. Kardeşlerin birbirini arayıp buluştuğu ve sıkı sıkı sarıldığı bir gün olmalı. Giderek zayıflar mı ki bu duygu. Gelecek de, aynı anne babadan kardeş sahibi olmak ayrıcalık olarak kalacak gibi.
Boşanması yok kardeşliğin, doğdun kardeş ölümle bile bitmiyor hep kardeş hep kardeş. Daima çok sevdim kardeşlerimi, çok değer verdim ve hep onlara faydam olsun istedim. Ama çok istememe rağmen, çok, çoook sevmekten başka faydam olamıyor.
Ayla Ünye’den gitti. Güzel Ünye sanki daha bir solgun. Sahi Ünye ne renkti? Daha bir solgun ve bulanık.. Fatsa’da öyle. Eskiden de öylemiydi? Yoksa bana mı öyle geliyor.
Dışarı da yağmur yağıyor. Yağmurun rengi var mı? Sesini duyuyorum ama. Yağmur incir yaprakları ile buluşunca daha çok gürültü yapıyor. Yaramaz bir çocuk gibi.
O kadar çok camiler geziyor, o kadar çok camii bahçelerinde oturuyorduk ki Ayla camileri ev gibi algılıyor ve hep karşı ki camiye kaçıyordu. Ayla’yı hatırlıyorum çok tatlı yaramaz bir kız olarak, Beşiktaş Camiinin taşlarını akıtırken, el inde tespih, müdahale etmeden izliyordu cami hocası gülümseyerek, Ayla hem süpürüyor hem de söylüyordu, daha beş yaşında” oğluna gönül verdim, darılma hanım teyze oooo, ooooo”
Ayla Ünye’de Fatsa’dan gitti. Aynı hızla gitmeyen hatıralar beynimde dans ediyor. Tam elli yıl sonra ilk kez Aylasız bir bayram arifesindeyim. Hepinize sevdiklerinizle mutlu bayramlar diliyorum.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.