Yayınlanma Tarihi: 12 Haziran 2015 — okunma
Beyaz Perde Sanatçımız Hasan KIRTEN, askerlik öncesinde Cağaloğlu Son Havadis Gazetesi’nde ‘TAMEK Meyve Suyu’ reklâmlarında yer almıştı. Keloğlan filminde kamera arkası çalışmasıyla sinemaya devam eder. Köroğlu adlı filmde küçük bir rol alır. Yardımcı figüran olarak ilk kez yapımcı Aydın Film tarafından beyaz perdeye aktarılan Hz. Rabia filminde oynar. Hüseyin PEYDA ve Hülya KOÇYİĞİT ile birlikte kameralara ‘motor’ der.
Gene yapımcı Kalkavan Film Şirketi’nin çektiği ‘Yarınsız Adam’ filmindeki rolüyle Cüneyt ARKIN ve Betül AŞÇIOĞLU ile aynı sahneleri paylaşır. Yardımcı rolde polis memuru olarak rol aldığı filmler: Kemal Film Şirketi’nin 1977 Berker İNANOĞLU yapımı ‘Sevgili Oğlum’ filmi, 1977 yapımı, Erol EVGİN ve Fatma GİRİK’in başrol oynadığı ‘Meryem ve Oğulları’ filmi, Umut Film Şirketi’nin 1979 yapımı, Ünsal EMRE ve Yılmaz KÖKSAL’ın başrol oynadığı ‘Korkusuzlar’ adlı film.
1980 yılında Dünya Vücut Şampiyonu Muhammet Mevlâna ile Tunus yapımı ‘Able’ filminde İstanbul ve Lübnan arası çekimlerde rol aldı. 1982/83 yıllarında ‘Köroğlu’ filminde Fatma BELGEN ile rol aldı. ‘Firarî Âşıklar’ filminde kamera arkası rol aldı. Ekrem BORA ile oynadığı filmde de gazinocu rolünde bulundu. ‘Malkoçoğlu’ filminde ve ayrıca ‘Karaca Bey’ filminde Kuzey VARGIN ile oynadı. Bu filmlerin akabinde Ünye’ye dönüş yaptı.
Beyaz Perde Sanatçımızı eskiler ‘Yeşilçam’cı Artist’, yeniler ise ‘Hurdacı Hasan’ olarak tanırlar. Meşgale amaçlı açtığı hurda dükkânı buram buram beyaz perde tarihini yansıtır. Kendine ait odası vardır.
Mahallî adıyla Orman Kontrol Mahallesi’nde (Liseler Mah.) ikamet etmeye başladı. Bayramca Mahallesi’nin eskilerinden olup, şimdilerde İpekyolu Mahallesi’ndeki Şehit Zekeriya KOCAKOÇ Sokak’ta, İpekyolu Câmii yanındaki evinde ikamet etmektedir. Ünye’ye ilk televizyonu getiren kişi olarak da bilinmekte.
KIRTEN Ailesi dört kişilik mütevazı bir aile. Altı torunlu dede Hasan Bey 1945 doğumlu, emekli. Eşi Emine Hanım da emekli, 1950 doğumlu. Her ikisi de sağ. Büyük oğul üç çocuklu Mehmet KIRTEN 1970 doğumlu, Ankara’da yaşıyor. 1974 doğumlu kızı, üç çocuklu Türkân GÖRGÜLÜ ise İstanbul’da yaşıyor. Her sabah Dikilitaş, Fener ve Çamlık güzergâhında yürüyüşünü ihmal etmez. Her üç ayda bir İstanbul’a gider ve Beyoğlu’nda Yeşilçam’a uğramadan da Ünye’ye dönmez.
‘Sanatla İç İçe Yaşayanlar’ câmiasındaki bir diğer sanatçımız Ünyeli Ressam Özlem ABAY. Sanata bakış açısını ve sanat yaşamını kendi anlatımından dinleyelim: Resim sanatı evrensel bir dildir. Bireyin duygularını, düşüncelerini, hayallerini dışavurma olanağı sağlayan, her alanda hayal gücünü geliştiren, yaşadığı topluma, kültüre değer verebilen, duyan, düşünen, bakan, gören ve empati kurabilen ve her alanda farklı boyutta bir ifade olanağı sağlayan bir sanat alanıdır.
Resim sanatı her zaman güzelliklere kapı açan, her yaş ve topluma hitap edebilen nadide bir sanat. Özel ilgi, yetenek, hayal gücü, malzeme ve teknik bilgi gerektirir. Sanatçı duygularını ve hayallerini yüzeye aktarırken özgün olmalı, taklit ve tekrarlardan kaçınmalı, güncel olayları takip ederek topluma ışık tutabilmelidir.
Resim sanatına ilgim lise yıllarında başladı. 1998 yılında Atatürk Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği’ni kazanmıştım. Resim sanatına olan ilgimden dolayı aynı yıl özel yetenek sınavına girdiğim Ondokuz Mayıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi ve Bölümü Resim İş Öğretmenliği’ni kazandım ve eğitim tercihimi resim alanında kullanarak bu bölüme kayıt yaptırdım. 2002 yılında üniversiteyi bitirerek Resim Öğretmeni olarak göreve başladım.
Resim yapmak benim için iç dünyanın renklerle dansı gibi. Duygu, düşünce ve gözlemlerin renklerle buluşup fırçayla dansa başladığı bir şov âdeta. Resimlerimde somut kompozisyonlar çalışıyorum. Resim yapmaya başladığımda kendimi o kadar kaptırıyorum ki âdeta fırçayla renklerin dansına kapılıyorum ve renkli bir serüvenin içinde kayboluyorum. Bazen seçtiğim bir konuyu bazen de çektiğim bir fotoğrafı tuvale aktarıyorum.
Resim yapmaktan keyif aldığım kadar bu sanatı anlatmak ve yeni yetenekler keşfetmekten de çok büyük haz duyuyorum. Özellikle bu kapıyı henüz aralayanlarla çalışmak keyifli sohbetler ve denemeler yapmak da farklı bir yolculuk gibi benim için…
ABAY’ın Katıldığı Karma Sergiler: 2002 yılında Samsun Atatürk ve Kültür Merkezi’nde açılan karma sergi. 2003’te Samsun Çarşı Mağazası’nda düzenlenen karma sergi. 2005’te Samsun Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen karma sergi. 2008’de Ünye Ticaret Borsası’nda düzenlenen karma sergi. 2010’da Ünye Ticaret Borsası’nda düzenlenen karma sergi. 2011’de Ordu Atatürk Kültür Merkezi’nde açılan karma sergi.
Yazı dizimize Ünyeli son bir zanaatkâr ve sanatçı Hüseyin MİSTEPE’nin (Daşcı İsiyn Usda) yaşam öyküsü ile devam etmek istiyorum. Meslek erbabı olan herkesin imalâtını yapabildiği ürünleri imal etmesi açısından ZANAATKÂR, özel yetenekleri ile ortaya çıkardığı bazı eserleri imal etmesi yönünden de SANATKÂR idi. Nevi şahsına münhasır yeteneklerden biriydi Daşcı İsiyn Usta.15
Babası, Sürmeneli Mollaoğlu Mahmut Efendi Taşçı Ustası olup, babasından bu mesleği öğrenmiş, kayınpederi câmi ve inşaat ustası Elevilü (Göreleli) Cemal KÜLÜNK Usta’nın deneyimlerinden de faydalanmıştı.
1919 Ünye doğumlu Hüseyin MİSTEPE genç yaşta öksüz kalmış, ilkokulun ilk iki sınıfını Yalıkahvesi’nde bulunan Mustafa Kemal Mektebi‘nde okumuş ve Ünye Meçhul Asker İlkokulu’nda bitirmişti. Keşaplı Sokak’taki Rum mimarîsi evindeyken askere gidene dek ÇAPULACILIK mesleğini öğrenmişti.
Babası ve kayınpederinin yanında ayrıca MARANGOZLUK mesleğini öğrendi ve çalıştığı işyerlerindeki ahşap aksamı, ince iş gerektiren kalıp ve aparatları, tezgâhları ve iş takımlarının özellik arz edenlerini kendi becerisiyle yaptı. Çömlek tezgâh ve fırınları, ahşaptan cimil çamur yıkama havuzu, pota presleme mekanizması, ahşap ütü masası, çamur ezme silindiri yaptıklarından sadece birkaçıydı.
Askerlik dönüşü ÇÖMLEKÇİLİK zanaatına merak sarmış ve Çömlek Atölyeleri’nde çamurculuk, topaçcılık yaparken kendi yeteneği ile usta eğitimi almadan tezgâha çıkmış ve becerisiyle bu zanaatı öğrenmişti. Çamura şekil vermedeki kabiliyeti onu farklı alanlara yöneltti. Fıtrîyatında MUCİTLİK yatıyordu ve zaman buldukça bu kabiliyetini farklı ürünlerde teşhir etmek suretiyle BAŞUSTA unvanını kazanmayı hak etmişti. Çünkü, onun yaptıklarının benzerini yapan bir başka usta Ünye’de yetişmemişti.15
Alçı kalıplardan özel olarak yaptığı Dört Köşe Saksılar ile çaydanlıkları piyasaya sürerek 80’li yıllara dek ayakta kalmayı başarabildi. Alçıya şekil vermek ve alçı kalıp hazırlamak konusunda kompetandı. Dört köşe saksıların yüzlerine Ünye’yi simgeleyen Hırtarıç Üzümü, Hanumcuk (Saka) Kuşu ve Tefek (Asma) Yaprağı yerleştirmişti.
70’li yıllarda okullarda kullanılan tebeşirler sağlıklı değildi. Sildikçe uçuşan tebeşir tozları akciğer kanserinin tetikleyicisi idi. Yağlı Tebeşir piyasada vardı ama hem ithaldi hem de pahalıydı. İlk etapta beyaz renkte olanını üretti; yağlıydı, solmuyordu, toz çıkarmıyordu ve elde iz bırakmıyordu. Silgi bezi ile kolayca siliniyordu. Taş, ahşap, bez, demir, kâğıt vb. üzerine yazmak için idealdi. Tanıdık öğretmenler aracılığıyla çevre okulların ihtiyacını karşılamaya çalıştı ise de seri üretime geçirecek sermayeyi ne yazık ki bulamadı.16
O yıllarda terziler, üzerinde prova yaptıkları insanların kumaşlarını ya da patron çıkardıkları kumaşları Terzi Sabunu ile çizerlerdi. Terzi Sabunu da Yağlı Tebeşir gibi ithal bir üründü. Babam bu malzemeyi de yaptığı kalıpla başarıyla üretmesini becerdi. 4 x 4 cm ebadında ya da üçgen formunda ince levhalar halinde ve yüzlerinde gül motifli sabunları gene tanıdık terzilere pazarlıyordu. Seri üretim yapacak imkânı yoktu; perakende üretiyor ve talep edene elden teslim ediyordu.
En önemli buluşu DÖKÜM POTALARI idi. Türkiye’de maden ve kuyumculuk piyasasında kullanılan bu potalar ithalen gelirdi. Rahmetli dayılarım kuyumcu olduğu için babam bu işe de merak sarmış ve potanın formülünü uzun uğraşlar sonucu bulmuştu. Hammadde olarak yağlı grafit tozu kullanırdı. Kendi yaptığı kalıpları gene kendi tasarladığı devasa presle muharrik insan gücüyle sıkıştırır ve muhtelif küçük ebatta yarım ve kiloluk potalar elde ederdi. O zamanlar ithal potalar en fazla on döküm yapar ve deforme olurdu. Babamın otuz dökümü aştığını biliyorum. Seri üretim için hayli zaman bir sermaye çevresi aradı ise de bu işin ithalâtını yapanlar her zaman önünde engel oldular.
Döküm ve kalıpçılıkta sanatkâr düzeyinde ilerleme kaydeden dört zanaatın ustası (Taşçılık, Marangozluk, Çapulacılık ve Çömlekçilik) Ünyeli Daşcı İsiyn Usta 26 Haziran 2009’da 90 yaşında Ankara’da kızının evinde vefat etti. Hayatı boyunca bir ödül ve plâket almadı, yerel medya onunla röportaj yapmaya zaman bulamadı ve dahası bir satırla olsun vefatını sıcağı sıcağına hemşehrilerine vaktinde duyuramadı!16
Devam edecek 16 Nisan 2015 / Ankara
KAYNAKÇA:
15 MİSTEPE, M. Ufuk – Gemici Feneri Işığında Çömlekçilik, Ünye Vizyon Gazetesi, 08.07.2010, Sayı : 106, Yıl : 3.
16 MİSTEPE, M. Ufuk – Bir Çömlekçi Ustası Daha Tarih Oldu, Ünye Haber Gazetesi, 17.05.2013, Sayı : 1586, Yıl : 10.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.