son haberler

UZLAŞMA DİLİ

Yayınlanma Tarihi: 13 Kasım 2015 okunma

Ahmet ALTUN bizimahmet52@hotmail.com

Politik Psikoloji Derneği Başkanı Dostum Sayın Prof. Dr. Abdulkadir Çevik  “Bölünme Psikolojisi ve Demokrasi İçin Uzlaşma Kültürü” adlı makalesinde şöyle diyor:
Çocuk  4-5 yaşına gelinceye kadar anne babasını kendini mutlu ettiğinde iyi, mutsuz ettiğinde kötü görür. Aynı kişiler olmasına rağmen onları iyiyken iyi, kötüyken kötü anne babalar olarak yaşar. Başka deyişle onu mutlu eden ve mutsuz eden anne babayı  farklı anne babalar olarak algılar. Onları tek bir varlık olarak görmez. 4-5 yaşına gelince beyin kapasiteleri bu farklılığa tahammül edecek düzeye gelir ve mutlu edenle mutsuz edenin farklı değil aynı kişiler olduğunu kavramaya başlar. Çocuğun bu düzeye gelebilmesi için iyinin ve kötünün başka deyişle siyahla beyazın kaynaşıp griyi oluşturmasına katlanması gerekir. Yani bu yaşına kadar kendinden saydığı iyi ile dışladığı kötünün muhasebesini yapıp hem kendisinin hem de çevresinin ne tam iyi ne de tam kötü  olmadığını kabullenmesi gerekir. Kendi dünyasında bu uzlaşmayı sağlayamazsa yaşamı boyunca kendini ve çevresini tam bir bütün olarak görmez.
Bireylerin gelişmesinde olduğu gibi toplumların da gelişiminde benzer süreçler yaşanabilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti millî mücadele ve sonrasında devrimlerle bir ulus devlet kimliği oluşturdu. Ancak bu kimlik oluşturulurken geçmiş Osmanlı kimliğinin dışlanmış ve kötü olarak gösterilmiş olmasına karşı o kimlikle bütünleşmiş toplum kesimi de kendini dışlanmış olarak algılamıştır. Bireyselleşme ve kimliğini oluşturma sürecindeki Türkiye halkı, iyi ve kötüyü (siyah ve beyazı) bağdaştırıp ikisini de içeren griyi oluşturmak için kendisiyle yüzleşmek zorundadır.  Bu süreç sancılıdır. Çünkü iyi zannedilenin iyi, kötü zannedilenin kötü olmayabileceğini görüp kabullenmek önemli bir tahammül gücü gerektirir. Toplumlarda bu tahammül gücünü artırmak için toplum önderlerinin marjinal, dışlaştıran, ötekileştiren, ötekini aşağılayan söylemlerden uzak durması gerekir. Ötekileştirilenlerin de aslında ‘biz’ olduğunun bilincinde olmamız gerekir. Marjinal ve ötekileştiren söylemler zaten insan doğasında var olan dışlaştırma ve bölünmeyi uyarır. Bunun sonucunda da toplum gerçeklik temelinden uzaklaşarak çeşitli senaryolar ve komploların etki alanına girebilir.
Çok ciddî bir uyarı bu. Hocanın bu yazısı üstünde çok düşündüm. Bugün 12 Eylül 1980 öncesindeki gibi kutuplaştırma etkisinin acı sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Liderlerin bu yazının istediği uzlaşmayı nasıl sağlayacağını iyi düşünmesi, konuşurken bin düşünüp bir söylemesi gerekir diye düşünüyorum.            1 Kasım seçimleri nin sonucu, partilerin politikalarını uzlaşma anlayışına odaklaması mesajını  verdi.
Sayın Cumhurbaşkanımızın “Rejimle ilgili korkuları artık bir kenara bırakalım” sözü bu açıdan büyük önem arz ediyor. Fikirler bu anlayışın temelinden yükselmeli.  Yapabilecek miyiz bilemiyorum.                    10 Kasım günü sanki buna inat cumhuriyetimizin kurucusunu  dışlayan bir yorum geldi Akit medya kuruluşunda, nefret diliyle tepkileri de gecikmedi tabi ve  Cumhurbaşkanımızın bu bütünleştirici anlayışının üstüne karabasan gibi çöküverdi. Ne gerek vardı yani?
Merhum Şairimiz Necip Fazıl Kısakürek “ Elin oğlu okur atomu böler, bizimkiler okur milleti böler.” demiş yıllar önce. O zamandan bu zamana bir arpa boyu yol alamadık mı? Keskin dile veda edelim bundan böyle. Siyah beyaz değil, gri olalım. Muhalefet liderlerinin de uzlaştırıcı mesajlar vermesini bekliyor millet. Uzlaşma diliyle gücünü halktan alan, yani tabanın sesine kulak veren iki partili başkanlık sistemi üstünde iktidarla önyargısız istişarelerde bulunmalılar.  Ama korkarım bunu yapmayacaklar  ve kutuplaşmaya yelken açacağız yine. Oysa Oğuz Kağan Destanı’nda  dirliğin ve gücün birliğe bağlı olduğu ne güzel anlatılıyor! Açıp okusalar, yorsalar iyi olmaz mı?
Siyasetçilerin siyah- beyaz- kırmızı çizgileri olmamalı ve gerektiğinde millî menfaatler adına renklerinin tonunu millet isteğine göre açıksa koyulaştırabilmeli, koyuysa açabilmeliler ki birliğe dirliğe gidebilelim. Çok çeşitli partilere dağılarak inatlaşmanın ne yararını gördük ki bu zamana kadar? Sağın ve solun iki ana partisi olması, fikir mücadelesinin de  buralarda verilmesi daha doğru değil mi? Sayın Tuğrul Türkeş, Sayın Yalçın Topçu, Sayın Metin Gündoğdu bu birliğin öncüsü oldular. Ne mutlu!
Artık yeter, hep birlikte Türkiyeyiz; bölünmeyiz, biriz beraberiz diyebilme gücünü gösterelim.  Uzlaşma dili üretelim de bütün dünya gıpta  etsin bize. Bizi birbirimize düşürmek isteyenlerin senaryolarına, komplolarına ancak böyle karşı koyabiliriz.

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

KAZMA KÜREK HAZIR OLSUN

28 Şubat 2020 okunma
Suriye- İdlib’de rejim güçleri Rusya’nın desteğiyle sivillerin üstüne bomba yağdırıyor. Halbuki Rusya, İran ve Türkiye anlaşmışlar orayı güvenli bölge ilan etmişlerdi. Onca uyarılara rağmen sivil kanı akmaya devam ediyor. Rusya sözünde durmuyor.... Devamını Oku

Ah Şu Kapitalizm

31 Ocak 2020 okunma
Rusya’nın dağılmasından sonra Dünya kapitalizmin acımasız kuralları içinde savaşmaktadır. Amerika’nın başını çektiği bu düzen vahşiliğini her yerde her alanda göstermektedir. Artık uygarlık, medeniyet, insan hakları gibi kavramlar malesef tarihin... Devamını Oku

Sana Dua Ediyorum 2020

31 Aralık 2019 okunma
O kadar çok sorunlarla yeni yıla giriyoruz ki dua etmekten başka çaremiz yok. Şayet yeni yılın sonunda başımızdaki sorunların yarısından dahi kurtulmuş olsak bunu mutluluk vesilesi sayarım.  Hadi ondan da vazgeçtim mevcut olana yenileri eklenmesin diye dua... Devamını Oku

Ya Tutarsa…!

29 Kasım 2019 okunma
3 Aralık Dünya Engelliler Günü vesilesiyle çeşitli etkinlikler düzenlenecek. Hükümet yeni vaadlerde bulunacak, çeşitli kişi, kurum, kuruluşlar gönül alıcı mesajlar yayımlayacaktır. Tabiki 4 Aralık günü hayaller yerini gerçek yaşama bırakacaktır. Ben... Devamını Oku

Ses Ver Hanım Abla

13 Kasım 2019 okunma
Kasım ayında olmamıza rağmen bahar havası yaşıyoruz. Sabah akşam serin, geceler ise ayaz geçiyor. Ben de yaz aylarında yazmam gereken yazıyı Kasım ayının bu sıcak günlerinde yazmaya karar verdim. Yazılı ve görsel medyada kadın tacizi, kadına şiddet... Devamını Oku

Harekat Değil Bu Bir Savaş!

25 Ekim 2019 okunma
Hükümet açıklamalarında Suriye’deki fiili durumun savaşa değil terör harekatı veya operasyınu dese de yaşananlara bakınca aynı fikirde olmadığımı belirtmek istiyorum. Görünürde Kuzey Suriye’de operasyondayız ama aynı zamanda Amerika-Rusya İran-Avrupa... Devamını Oku

Ayağınızı Denk Alın!

9 Ekim 2019 okunma
6 Temmuz tarihli “İKİNCİ YARI ZOR GEÇECEK” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Gerçekten de zor geçiyor. Karadeniz Bölgesi’nde hala fındık parasının gölgesi devam ediyor. Ancak son üç ayda onun da etkisi ortadan kalacağı için biraz daha... Devamını Oku

Bayram Müjdeleri

9 Ağustos 2019 okunma
Tabiki ben ekonomi uzmanı değilim ama bu alandaki bazı hassas alanları gayet iyi biliyorum. Öncelikle bütün sektörlerde göstergeler negatif olsa da bankacılık sektörü ayaktaysa biraz dikkatle işler düzelir demektir. İkinci sırada ise inşaat sektörü gelir,... Devamını Oku

ABD’den Yar Olmaz!

31 Temmuz 2019 okunma
Türkiye, Suriye krizi başladığından bugüne kadar sözüm ona stratejik ortağımız ABD ile görüşüyor, çeşitli kararlar alınıyor, sözler veriliyor. Ancak ABD Türkiye’nin yararına olan hiçbir konuda alınan kararlara  uymamış, verilen sözleri... Devamını Oku

İkinci Yarı Zor Geçecek

6 Temmuz 2019 okunma
Temmuz ayı ile birlikte yılın ikinci devresini yaşamaya başladık. İlk altı ayı yerel seçim kampanyalarıyla geçirdik. Bitii gitti ama bu yılın ikinci devresi çok zor ve çetin geçecek. Öncelikle ekonomik sıkıntılar; başta esnaf kardeşlerimiz olmak üzere... Devamını Oku