Yayınlanma Tarihi: 6 Şubat 2024 — okunma
Nemli bir yaz ayıydı. Takvimler 18 Temmuz 2023 tarihini gösterirken düştüm yollara. Maksadım daha önce ayak basmadığım toprakları yerinde görmekti. Her ne kadar uzun sür kalamayacak olsam da en azından dünya gözü ile etrafı bir temaşa edip, havasını teneffüs etmek bile benim için değerliydi.
Ünye’den yola çıkıp Giresun’a kadar fasılasız süren seyahat; artık buradan sonra bölgen insanın tabirine göre “İç kesimlere” doğru olacaktı. Çünkü deniz sahilinde oturanlara göre “İç kesim” denizden uzaklaşmak anlamına geliyordu.
Giresun merkezini doğu tarafına doğru biraz gittikten sonra mavi tabelaların gösterdiği yeni yerlere doğru hareket edecektim. Hedefteki ilk yer Giresun’un Dereli ilçesiydi.
Sahil karayolundan ayrılıp Dereli istikametine yöneldiğimi sadece denizin görüş mesafesinden çıkmasıyla değil de büyüleyici bir yeşilliğin tam ortasına düşmesiyle anladım. Hani derler ya yeşilin bin bir tonu diye. Yanlış ifade. Buralarda yeşilin on bin bir tonundan fazlasını görürsünüz.
Sonra karşıma bir tünel çıktı. Önce pek dikkatimi çekmedi. Karadeniz demek tünel de demekti bir bakıma. Ne de olsa Ferhat ile Şirin hikâyeleri dinlemişliğimiz var. Biz de deleriz dağları değil mi?
Ardından başka bir tünel daha. Sonra geçtiği tünellerin ismini kaydetmek kaldı bana. Zaten yapılırken yardımım olmadı isimleri bari yadigâr kalsın diye.
Eğribel, Çalca, Iklıkçı, Taşlıca, Dereli ve Halil Rıfat Paşa tünelleri mekânları bağlıyordu birbirlerine. Yolları kısaltıyor geçit vermeyen tepeleri kolayca geçmemizi sağlıyordu. Uzakları yakın ediyordu. Bunlardan Halil Rıfat paşa Tüneli hariç diğerleri günümüz teknolojisi ile yapılmıştı. Halil Rıfat Paşa Tüneli hakkında ayrı bir yazı yazmak gerekiyor. Devrin Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa tarafından yaptırılmış ve sadece çekiç ve murç kullanılmış yapımında.
Bu arada Halil Rıfat Paşa’ya bir Fatiha okumak bir borç artık. Tarihe geçen o meşhur sözünü de hatırlatmadan geçmeyelim. Ne demişti “Gidemediğin yer senin değildir.” Sayende gidiyoruz şimdi. Tekrar rahmet diliyorum.
Güneşli, sahile göre nemi olmayan, yeşillikler içinden geçerek Dereli ilçesine varıyoruz. Merkez Ulu Camii karşılıyor bizi. Önce etrafa bakınıyorum. Sonra Ulu Camiin yolunu tutuyorum. Mahalle çocukları dini tedrisat görmek için toplanmış. Onlarla sohbet edip çıkıyorum dışarı.
Sonra yol kenarında bir çay ocağına rastlıyorum. Bir yandan etrafı seyredip bir yandan ırmağın akışını dinleyerek çayımı yudumluyorum. Müessese sahibi Ali Karakayalı ile sohbet ediyorum bir yandan. Ona çevre ile ilgili bir şeyler soruyorum. Ne de olsa o toprağın insanı. Hasbi biri. Belli ki gönül sahibi. Bana müşteri gibi değil misafir gibi davranıyor. Ah bu Anadolu insanı! Ne büyük kalbiniz oluyor sizin.
Sonra yolum Dereli Anadolu İmam-Hatip Lisesi’ne düşüyor. Tatil olduğu için öğrenci yok. Beni Müdür Yardımcısı Seyfullah Tuna ile Müdür Başyardımcısı Çetin Arslan Bey karşılıyor. Tabii şu an ikisi de aynı okulda mı bilmiyorum. Aradan geçmiş yedi ay. “İdari rotasyon” denilen kaide belki onları başka okullara veya kurumlara görevlendirmiş olabilir.
İki eğitimci ile sohbet ediyor hem de seyahatim nasıl kolay olabilir diye güzergâh hakkında bilgi alıyorum.
Bu arada Çetin Arslan Bey Edebiyat alanında doktora yapmış ve Hece Yayınlarından çıkmış “Mahremiyetin Tahribatı” isimli bir eseri var.
Kısa süren sohbetten kendi adıma istifade ediyorum. Hem yeni dostlar tanımak, hem yeni yerler görmek ve dahi hem de yeni bilgiler öğrenerek yoluma devam ediyorum. Ardımda güzel bir coğrafya ve güzel insanlar bırakarak.
Şimdilik elveda Dereli. Belki bir gün yine buluşuruz. Kısmet…
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.