Yayınlanma Tarihi: 25 Şubat 2013 — okunma
Senelerin hem kişiler hem de toplumlar üzerinde yaptığı değişikliği zaman içerisinde anlıyoruz.
Dün itiraz ettiğimiz çok şeyi bu gün evlatlarımızda normal olarak görüyoruz. Açıklama ise gayet basit: Herkes öyle yapıyor.
Dün birisi size gelecek hakkında bilgi verirken bu değişimleri anlatacak olsa; öce inanmaz, değişimi sezdiğiniz veya görmeye başladığınız zaman ise kendi çocuklarınızı bu gibi davranışlardan muaf olacağını tahmin ederdiniz. Size birileri bu hususta “Hayır kabullenirsiniz; kabullenmezseniz toplum sizi dışına iter” gibi sözler söylerse de; onlara şiddetle muhalefet eder, “Bizde böyle şeyler olmaz” tahmin ve temennisini dile getirirsiniz.
Ancak seneler sonra dün itiraz ettiğiniz şeyleri yakınlarında görmeye başlayınca; ilk anlardaki muhalefet ve ikazlar işinize yaramayıp hayatın tabii seyri içindeki değişimini artık kabullenmeye başlayınca; “Maalesef bazı şeylerin önüne geçilemiyor” ifadeleri ile “beyaz bayrağı” çeker veya biri sizler çektirir.
Artık siz de toplum gibi düşünmeye başlarsınız. “Şimdi zaman böyle götürüyor” cümlesinin altında çok şey yatar. Siz içinizden kabullenmediğiniz her duruma dışından muhalefet edemezsiniz. Buna cesaretiniz yoktur. Cesaretiniz olsa da gücünüz yoktur. Kısaca kendi anlayışınızın dışındaki dünyaya mağlup olmuşsunuzdur.
“Yaptıkları doğru şeyler değil ama herkes yapınca o da sele kapılmış” mazereti bile içinizin acısına yeterli gelmez. Dilinizin söylediği bu cümleleri ruhen kabul etmezsiniz. Daha dün bunlarının olabileceğini söyleyen kişilere ne çok kızar ne çok itiraz etmişsinizdir hâlbuki. Hatta bir ara celallenip “Olmaz, olamaz. Benim yakınlarımda böyle şeyler görünmez. Yoksa asarım keserim vs…” gibi lafların ardından yutkunup artık “susarım” bile diyemezsiniz. Çünkü susmuşsunuzdur.
Yani susturmuşlardır.
Bütün olup bitenlere karşı koyamamamızın sebepleri çok basittir: “Çocuğumuzu kaybetmeyelim.”
Canı sağ olsun yeter anlayışı, canın ne istiyorsa yapabilirsin anlayışı ile aynıdır aslında. Burada anlatılanlar sadece bir zümreye, bir aileye, bir köye ve şehre ait değildir. Muhtelif sosyal ve ekonomik yapılara sahip kişiler üzerindeki değişmeler ebeveynlerin anlayışına ters geldiği müddetçe bu çatışma olacaktır.
Kılık kıyafetten dinlediği müziğe kadar farklılaşan nesil, aslında birbirlerine göre daha yakınlar. Burada ayrılıklar fertler arasından çok devirler arasında olmaktadır. Dün sosyal ve kültürel yapısı ne olursa olsun saçını tarakla tarayıp yatırmaya çalışan kişiler; bu gün jöle ile dik durması için uğraşıyorlar. Yani farklı anlayışlarda dav olsa aynı şekilde davranıyorlar. Aralarında tek ve en önemli fark genel düşünce tarzı ve ekonomi. Artık zengin de fakir de “blue Jean” giyip camiye veya meyhaneye gidebiliyor.
Artık eski adetlerimizi ortak yeni kurallara göre yaşayacağız.
Bakalım devran daha neler göstercek…