Yayınlanma Tarihi: 12 Kasım 2023 — okunma
Dereli’den başlayıp sürdürdüğüm ziyaretimin durak yerlerinden biri de Gümüşhane’nin Torul ilçesiydi. Tam dört gün süren yolculuğun son ilçelerinden biriydi Torul.
Dereli ile başlayan yolculuk; Şebinkarahisar, Alucra, Çamoluk, Şiran, Kelkit, Köse, Demirözü, Bayburt, Aydıntepe, Gümüşhane derken Torul ilçesine ulaştım. Her ilçe ve il merkezinde kendimce gözlemler yaptım. Bunları bir yere not ettim ve sırasıyla kaleme almayı hedefledim.
Torul’a gelene kadar on bir yerleşim merkezine uğradım. Mevsim yaz, vakit ikindi sularıydı. Önce şehri dolaştım. Mütevazı Anadolu şehirlerinden biriydi. Şehrin içinde bir taş köprü bir de asma köprü vardı. Sokaklar yan yana olmasına rağmen kasvetli ve karmaşık bir görüntüsü yoktu.
Kayalıkların içinde muhafaza edilmiş gibiydi. Sokaklar çok temizdi. Ayrıca havadardı. Belli ki vatandaşlar ve görevliler çevre temizliğine riayet ediyorlar. İlk gördüğünüzde size karmaşıkmış gibi gelse de düzenli bir şehir.
Şehrin sokaklarında yürüdüm biraz. Dört günlük yolculuğun da verdiği yorgunluk vardı. O mütevazı haline göre caddeleri geniş sayılırdı. Trafik düzensizliği yoktu. Şehri çeviren kayalıklar ilçe başka bir anlam yüklemiş. Binaların artmasıyla kayalıklar zamanla görüş mesafesinden çıkacağa benziyor.
Ünlü Harşıt Nehri şehrin ortasından akıyor. Bu yönüyle de başka bir güzelliğe bürünmüş. İçinden bir nehrin aktığı kaç şehir vardır ki ülkede…
Kendime bir çayevi arıyorken “Yavuz Sultan Selim Parkı” yazan bir yerde kendimi bir masada buluyorum. Birazdan çalışanlardan biri ne istediğimi sorunca “çay” diyorum. Bana, “süzgeçli mi süzgeçsiz mi” diye soruluyor. Bu ayrıntı dikkatimi çekiyor haliyle. Belli ki iki türlü de tercih edenler var.
Harşıt Nehrinin yatağı oldukça geniş. Yağmur esnasında sel felaketi yaşamadıklarını söylüyor sorduğum vatandaşlar. Zamanında iyi düşünülmüş ve olumlu karar verilmiş. Dere kenarları Karadenizli için hep tehdit olmuştur. Torul’da ise böyle bir durumun olması mümkün görünmüyor.
Şehre ait; cam teras, Tomara Şelalesi ve Karaca Mağarası var. Gelenlerin buraları görmesi gerekli. Şehri çevreleyen kayalıklar şehir ve insanları için tehdit olmamış. Sanki şehri korumak ve muhafaza etmek için oradalar. Yani şehrin daimi muhafaza görevlileri gibi.
Yavuz Sultan Selim Parkı, Torul Belediyesi tarafından işletiliyormuş. Çok ilginç bir mimariye sahip. Daha önce hiç görmediğim bir yapıda yani. Beton zemin üzerinde altıgen yükseltiler var. Masalar o yükseltiler üzerine konmuş. Yani parkta oturan birinin ayakları yer hizasında 30/40 cm yükseklikte duruyor. Parka su girse bile sizi olumsuz etkilemeyecek yani. Kim düşünmüşse iyi düşünmüş.
Yükseltiler üzerindeki masalar bulunan kişiler kendisini özel localarda hissedebilir. Hem açık alandasınız hem de size özel yapılmış bir yerde gibisiniz.
Bir taş körü ile iki asma köprü şehrin iki yakasını bir araya getirmiş. Şayet bu köprülerden birinin üzerinde durursanız, hasretin türküsünü dinlersiniz. Köprü hem kavuşturan hem de uzaklaştıran bir şeydir…
Köprü ya sevdiklerinizi size getirir, ya da uzaklaştırır. Bize de öyle oldu. Şehri gezerken bu köprüleri kullandık. Tabii ayrılırken de…
Çay ocağında tanıştığım Şenol Tonyalı ile de kısa bir muhabbetimiz oldu. Görevinin başında olduğu için uzun uzun sohbet etme şansı yoktu. Sadece bu yazıdan haberdar olması için telefonun istedim. Sağ olsun kırmadı bizi. Biz de uzun aradan sonra yazdık bu yazıyı. Gönül kayıtlarımızın arasına Torul’da girdi.
Özellikle Şenol Tonyalı olmak üzere tanıdığım ve tanımadığım bütün Torullulara en kalbi muhabbetlerimi sunuyorum. İlçenizi çok beğendim.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.