Yayınlanma Tarihi: 12 Ağustos 2023 — okunma
Yaklaşık kırk yılın ardından emekli olunca bazı yerleri gezip görmeyi tercih ettik. Öyle ya senelerdir devlet kapısında çalışmanın verdiği hareketsizliğe çözüm üretmek daha kolay oluyordu. Ne de olsa devlet umuru yoktu üzerimizde.
Görmeyi düşündüğümüz yerlere iklim şartlarına göre bir seyahat düzenliyordum. Ve yolum bir gün Şiran ilçesine düştü. Şiran 13 ilçe iki il merkezinden biriydi hesaplarıma göre.
Şiran Gümüşhane’nin ilçelerinden biri. Kendi ilinden Kelkit ve Torul ile sınırı vardı. Giresun’un Alucra ilçesi ve Erzincan’ın Refahiye ilçeleriyle de komşuluk yapıyordu.
Birçok istilalara uğrayan Şiran huzuru Osmanlı hâkimiyetine dâhil olduktan sonra bulur. İlk isminin Karacabey’den mülhem Karaca olduğu söylenir. Daha sonra halk arasındaki bir inanışa göre Yavuz Sultan Selim’in İran seferinden dönerken uzaklardan baktığı Şiran ilçesi için “Ne seyran yer” dediği rivayet edilir. Seyran ismi zamanla halk ağzında “Şiran’a” dönüşür.
Seyahatim dolayısı ile yolum Şiran’a da düştü. Hakkında belgeseller seyrettiğim, epey yazı okuduğum ve küçük araştırmalar yaptığım bu ilçeyi artık dünya gözü ile de görecektim.
Arabamı bir yere park ettikten sonra yürüdüm şehre doğru. Önüme çıkan Halk Eğitim binasını görünce daldım içeri. Temmuz ayının 19’u ve saat 10 sularıydı. Mevsimin yaz olması yıllık izinlerin kullanıldığı zamanlar olduğundan herkesle görüşmek mümkün değildi.
Merdivenleri ağır ağır çıkarken bir sesin bana hitap ettiğini duydum. Bu Ayhan Doğan Bey’di. Ayaküstü kısa bir tanışma faslından sonra bir yere geçip oturduk. Uzun uzun sohbet ettik. Tabii konumuz Şiran’dı.
Ayhan Doğan ilçe ilgili bilgiler verirken bunların kahir ekseriyetinin ülke için de geçerli olması bir hayli dikkat çekiciydi. Özellikle Şiran için yapılması gerekenleri çok açık bir biçimde anlattı. Her saniye yeni bir bilgi alıyordum. Tabii bunları bir yere not edip daha sonra kayda geçecektim. Bu yazıda durumum nasıl gerçekleştiği hakkında bilgi veriyorum.
Yaklaşık bir saate yakın görüşmemizin ardından daireden beraberce çıkma kararı almışken ben giriş katında bulunan İlçe Halk Kütüphanesine de uğramak istedim. Orada da beni mütebessim çehresiyle Melike Altay Hanımefendi karşıladı. Bu sefer konumuz kitap idi.
Melike Altay Hanımefendi de görevinin idraki içindeydi ve anladığım kadarıyla elinden geleni yapıyordu.
Daha sonra şehri dolaştım biraz. Ancak il ölçeğine göre orta halli sayılabilecek bir nüfusa sahip olmasına rağmen şehrin içi bir t(ı)rafik keşmekeşine sahipti. Günlerden çarşambaydı. Şiran’ın pazarı mıydı bilmiyorum ama insanlar otomobillerini rastgele bir yere bırakmaları bir yabancı olarak dikkatimi çekti. Şiran’dan en az beş büyük olan Ünye’de böyle bir durum yoktu.
Daha sonra bu konu üzerinde Şiran Yunus Emre Ortaokulu Müdürü Sayın Ömer Kara ile de görüştük. Şiran’dan ayrılmaya az kala Yunus Emre Ortaokulu’nu da ziyaret ettim. Müdür Bey okulun tatil olmasından istifade ederek bazı yerleri tamir ediyordu. Hatta “Müdür Bey ile görüşmek istiyorum” soruma “Benim buyurun” diye cevap verdi.
Ömer Kara’yı bir nakil için yaptığı konuşma için sabrından dolayı tebrik ettim. Eski bir idareci olduğum için telefonda konuşulan konuya vakıf gibiydim. Ancak Müdür Bey bütün sabır ve bilgisini yan yana getirdi ve işi uhulet ve suhuletle çözdü.
Daha sonra Şiran’dan ayrıldım Tabii yolumun üzerinde bulunan Firdevs Hatun Türbesini de ziyaret ederek merhumeye bir Fatiha okuduk.
Bu arada bir gün sonra Ayhan Doğan Bey beni aradı. Halımı hatırımı sordu. T(ı)rafikte olduğum için fazla konuşamadım ama yakın ilgisinden dolayı çok memnun oldum. Şiran’da; Ayhan Doğan, Melike Alyay ve Ömer Kara gibi dostlar ve güzel insanlarla tanışmış oldum.
Yalnız bu şehre birkaç otopark yapılırsa şehrin güzelliği daha çok ortaya çıkar. Çünkü diğer Anadolu şehirleri gibi Şiran’da benim memleketi. Aslen Ordu’nun Perşembe ilçesinden olsam da…