Dünyanın neresinde olunursa olunsun doğan her bebeğe isim verilir. Belki “Dünya vatandaşlarının” tek ortak noktası budur. Bir çocuğun nüfusa dahi verilmediği zamanlar oluyordu ülkemizde. Şayet erkekse askerlik çağında, kız ise evlenirken bir kimliğe sahip olma mecburiyeti vardı. Her çocuk aynı hayat seyrinde büyümüyordu. Sokağa bırakılanlar, […]
Çocukluğumuzun en ihtiyaç olmayan en özel yiyeceklerindendi. Temel gıda maddesi değildi. O zamanlar market denilen nevzuhur ticarethaneler yoktu. Bakkal amca her malın bir kenarına “gönlünü” koyarak satıyordu. Bakkallarda temel ihtiyaç maddeleri bulunurdu. Şeker, tuz, sıvı yağ, buğday unu, zeytin, peynir gibi temel gıda maddeleri bulunurdu. […]
Artık odun alevinde çay demlemek zordu. Bunun tek çaresi “gönül alevinde” demlemekti. Bir ocaklıkta hazır bulunan sıcak suyla hazırlanıp, ocaklığın külünde demlenmeye bırakılan çayın tadı nasıl aynı olabilirdi? O imkânı şimdi kaybettik. Artık hayatı kolay yaşıyoruz. Kolay ve tatsız… Çay yine demleniyor. İçinde nasıl imal […]
Aslına bakarsanız birçok şey gibi çay da şehir hayatına geçildikten sonra özelliğini kaybetti. Eskiden akşam karamadan az önce evlerimize girer, bazı lüzumlu işlerden sonra kendi kedimizle kalırdık. Geceyi renklendiren tek şey misafir; misafirin en önemli özelliği ise muhabbetti. Misafirin bu “muhabbet” ikramına karşı ev sahibi […]
“Derdime vâkıf değil canan beni handan bilir Hakkı vardır şad olanlar herkesi şadan bilir Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil Çektiğim âlâmı bir ben birde Allah’ım bilir.” Fuzûlî’ye ait mısralar bunlar. En meşhuru da “Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil” mısraı. Tam […]
Yalnızlığın giderilmesinde çayın önemini bilmeyen var mıdır? Varsa biraz daha yalnız kalacak demektir. Çay içme isteği içimize doğduğu andan itibaren neler konuşacağımıza da karar vermiş sayılırız. Öncelikle elimizdeki işimize son veririz. Kendimize ortak olacak başka şeyler ararız. İşte çay tam bu esnada devreye girer. “Ben […]
Şairin “seninle dilsiz konuşalım” dediği gibi yalnız kalanların çay ile sohbet “bizeban” yani dilsiz olurmuş. Dilsiz ve kelimesiz sohbetleri açığa çıkarmak ne adaba uygunmuş ne de kelimelerin izaha gücü yetermiş. Çayın nasıl bir şey olduğu durduğu cam bardakta belli olurmuş. Kâh bardak, kâh çay kendini […]
Bardağa dolar dolmaz bir sarsıntı geçirirdi. Bardağın üst kısmında dairesel çizgiler belki de içinin darlanmasının bir alametiydi. En çok şeker kullanmamamı seviyordu. Şeker demek kendisine has olan tadının değişmesi, kokusunda farklılaşma hatta bardağın üst kısmında zar görünümünde bir tabakanın teşekkül etmesiydi. İnsanların çoğunun çayı şekerli […]
Ne zaman çaydanlığı elime alsam birazdan bir sohbetin başlayacağı anlamına gelir çay için. Hazırlanışı bir yana sohbet saati bile müsait olmalı. Öyle varlı vakitsiz sohbet edilmez çayla. Kendine has şekilli bardağı masanın üzerine koyar koymaz başlar sohbet. Hele çayın ilk damlası çaydanlığı terk etmeye […]
Daha bardağa dökülmeden bir “Ah!” etti çay. Ya da bana öyle geldi. Bana, “Derdini seslice anlatıyorsun, tek başınasın diye kimsenin duymayacağını mı sanıyorsun” der gibi geldi. Şikâyetçi olduğu her halinden belli oluyordu. Kaç gecedir derdimi dinliyor. Ona garip gelen şey benim o konuşmaları sesli yapmam. […]