Yayınlanma Tarihi: 1 Kasım 2010 — okunma
Çocukluktan kalma bir alışkanlık “Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları” diğer resmi bayramlardan daha çok heyecanlandırır beni.
Çocukluğumda kutlamaların çok özenli olduğu, herkesin kutlamalara çok önem verdiklerini gösteren halleri kalmış aklımda. Ve ben özeni, önemi arar oldum yıllar içerisinde izlediğim kutlamalarda.
Özenli kutlamalar giderek yavanlaştı. Yerlerini giderek durağanlaşan tekrarlar aldı. İnsanlar törenlere, kutlamalarda görevi olan çocuklarını izlemeye gider oldu sadece. Bu durum her alanda ayan beyan ortada.
Bir kutlama heyecanı, cumhuriyetin önemini anlayarak sevinen ruh kalmadı sanki. Ayrıca pek çok insan bu ruh yoksulluğunun farkına varıp, bu durumdan yakınırken, birçok insan da bu yoksulluğun farkında bile değil. Nasıl farkına varsınlar ki, eski kutlamaların heyecanını yaşayamamışlarken.
Yıllar önce, Ticaret Meslek Lisesi’ n de çalışıyorken, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında görevlendirildim. Programı baştan sona sunacak ayrıca günün anlam ve önemini vurgulayan dizeler okuyacaktım. Her şey bana bir dosya içerisinde hazır sunuldu. Program çok zengin ve özenli idi. Bayağı heyecanlandım. Sunuculuğumu da çok önemseyip dosyayı nerede ise ezberledim. Tek
Programı sunarken bir yandan da kutlamalara katılanları izliyordum. İnsanların kayıtsızlıklarını hissedip fena halde üzülmüştüm. Görevli öğrenciler geçit resminde tek nefes olup mum gibi ilerlerken insanlar espri üretip şakalaşıyorlardı. Oysa ben, annemin ve babamın bize yaptığı gibi her bayramı(resmi ve dini) çok önemseyip çocuklarımı ve öğrencilerimi bayramlara mutlaka hazırlardım.
Bayramdan sonra, doğruca Ünye Milli Eğitim Müdürü Mehmet Gür ile görüşmeye gittim. Kutlamalar ile ilgili program gayet zengin idi beni üzen insanların kayıtsızlığı idi. Düşündüklerimi anlatıp ”lütfen bana bir daha bu görevi vermeyin, başka ne görev verirseniz yaparım” dedim. Sn.Gür’de “o görevi size biz vermedik, biz kutlamalarda okulları görevlendiririz, iş bölümünü onlar yaparlar. Program sunuculuğuna sizin adınızı müdürünüz yazmış, biz sadece onayladık.” dedi. Müdürüme de aynı şeyleri anlattım. Bana bir daha bu görev verilmedi fakat kutlamalarda ki heyecan ve özen yoksulluğu beni üzmeye devam etti. Fakat durum her yerde aynı idi. Giderek de arttı. Nasıl ki dini bayramlar çalışan kesimin tatile gitmek rutinine dönüştü, bu durum da aynen öyle idi. ve elden gelen bir şey yoktu. Sonra kendime güldüm tabiî ki. Belki de her şeyde gidişat böyle idi de biz farkında değildik.
Bu yıl ki kutlamalarda İstanbul’da idim. Daha çok etkinlik var tabiî ki. Sabahleyin, Işık Okulları’nın Bando Takımı Nişantaşı caddelerinde bayram havası estirdi ki “Onuncu Yıl Marşı” her nerede çalınırsa bayram havası estiriyor. Bando daha sonra Besame Mucho, Samanyolu ve bazı türkülerimiz seslendirdi. İnsanlar kameralarla, fotoğraf makineleri ile kayıtta idi. Bando herkeste tebessüm yaratırken en çok çocukların ve turistlerin ilgisini çekti. Bando semtin değişik yerlerinde konserlerini sürdürdü. Açık havada canlı müzik bir başka yankılandı, çok güzeldi.
Akşam İstiklal Caddesinde okulların katılımı ile gerçekleşen “fener alayı ”da “ çok güzeldi. Fener alayları her yerde yapılır ve her zaman çok sevmişimdir o meşaleler ile yürümeyi.
Bütün şehir bayraklarla donatılınca daha bir sıcaklık geliyor caddelere, hava çok soğuk da olsa. Gökdelenler ışıklı ve dev bayraklı daha bir görkemli görünüyordu.
Bu yıl ise, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Valiliği’nin birlikte düzenledikleri, “Cumhuriyetin 87.Yıl Kutlamalarını” izleme fırsatı buldum. İsatnbul Boğazın da ki “havai fişek ve lazer ışınları ile gerçekleştirilen ışıklı gösteri muhteşemdi.
İnsanlar, gösterileri izlemeye soğuk ve yağmura rağmen çok kalabalık sayıda katılmışlardı. Her yaş grubu heyecanla Dolmabahçe sarayı önünde yerini aldı. Ellerde kameralar ve fotoğraf makineleri ile. Yatsı ezanı okunduktan sonra. İst Belediye Bşk. Kadir Topbaş ve İstanbul Valisi çok kısa konuşmalar yaptıktan sonra İst Garnizon komutanı butona basarak gösterileri başlattı.
Önce Boğaz Köprüsü ışık şelalesi haline geldi. Sonra boğazın her yerinde, papatyalar, ayçiçekleri, yıldız çiçekleri, kırmızı fenerler, palmiyeler, rengârenk toplarla kaplandı. Zannedersiniz ki gökyüzünde ki bütün toplar bu geceye özel İstanbul Boğazına indiler.
Havi fişekler gökyüzünde bir sürü “ay yıldız” sergisi açınca, izleyiciler gerçekten heyecanlandı ve alkışlar ıslıklar birbirine karıştı.
Kuşları korkutup kaçırdığı için havai fişek gösterilerini çok sevmeme rağmen karşıyım. Ama bu kadar özel olunca, bayıla bayıla izledim kızımla birlikte. Bu rengârenk şölen ışıkları altında, çok sevdiğim İstanbul’u da, İstanbul Boğazı’nı da, ülkemi de, Cumhuriyeti de ne kadar çok sevdiğimi bir kez daha hatırladım. Eskiden olduğu gibi gerçekten heyecanlandım ve gözlerim doldu.
Bitmedi, oradan doğruca Aya İrini’ ye. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın, 87.Yıl Konserine. İkinci yarı eserleri daima daha hareketli olur ve Çeşmebaşı Süiti, Horon, Oyun havası, Türkü ile Türk Kapriçyosu dinledik.
Tarihi ve muhteşem bir atmosferde ne çalınırsa bambaşka bir etki ile ulaşır dinleyiciye. Çalınan eserler, irde büyük ve işinin ehli sanatçıların konser sorumluluğunda ise keyfinize diyecek olamaz.
Şef Antonio Prolli konser sonunda ayakta alkışlandı ve alkışlar dinmek bilmedi. Sonunda şef geri geldi ve “Çıktık Açık Alınla On Yılda Her Savaştan” herkese dağıtılmış olan “Türk Bayraklarını ve Atatürk resimlerini “ sallayarak konsere katıldık. Konseri dinleyen yabancı konuklar da hiç tereddüt etmeden, “Türk Bayraklarını” salladılar bu güzel marşımız çalınırken.
Benim yine gözlerimi doldu nedir, ortalık pek bir buğulandı. Ülkemi her şeyi ile ama her şeyi ile çok ama çok seviyorum. Söylemeye gerek var mı? Herkesin de öyle olduğuna eminim. Alkışlar, ıslıklar hala kulağımda.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.