Yayınlanma Tarihi: 2 Şubat 2015 — okunma
Her seyahatin başlangıcı telaşlı oluyor. Madem bulunduğun yerden arılıyorsun, giderken noksan bir şeyin kalmamasına dikkat ediyor insan.
Seyahatler daha çok tatil amaçlı veya gurbetten sılaya dönüş şeklinde olur. Elbette bunun bir de geri dönme telaşı olacak.
Her ne kadar ders kitaplarında seyahati “turizm” bahsi içine katıp çeşitleri hakkında teferruatlı bilgiler verilse de; günümüzde insanlar mecbur kalmadan bir yerden bir yere gitmek istemiyor. Elbet bunun sebepleri var. Başta ekonomik olmak üzere, sağlık, zaman, meşgale, kişinin sosyal ve psikolojik durumu ve buna benzer bazı etkenleri göz önüne alacak olursak; seyahatlerimiz mecburiyetin ötesine geçmez.
Biz de, karne tatilini fırsat bilerek bir tatile çıkalım dedik. Tatil dedimse aslında ziyaret. İşin tatil boyutu kaldığım yer ile gideceğim yerin ülkenin başka bölgesinde olmasından kaynaklanıyor. Yaklaşık 34 sene evvel aynı okulda görev yapmış arkadaşlar olarak bir yerde buluşalım dedik. Üç arkadaştan iki Antalya’da olduğundan, “azınlığın çoğunluğa tabi olması” kuralına binaen Karadeniz bölgesinden kalkıp, Akdeniz’e doğru bir sefere çıktık.
Seyahatimizin nedeni sadece ziyarette değildi. Hazır gitmişken vardığımız yerin sosyal, kültürel, ekonomik, politik, sportif ve coğrafi özellikleri hakkında bilgilenmeyi, yeri gelince de bilgilendirmeyi planladık.
Yolculuk öncesi telaşlı olduğunu söylemiştik. Bu telaşın arasına bir de aksilikler girince yazan biri için malzeme çıkıyor işte. Ne diyeceksin “Huylu huyundan vazgeçmez” demişler. Biz de durumdan vazife çıkararak bir iki kelam edelim dedik.
İşin teferruatlı kısmı daha sonra yazılacak. Malum bir sayfaya veya köşeye yedi gün sığmaz. Aslına bakarsanız bu yedi gün içinde yan gelip yatmayı, sonra bazı yerleri gezip görmeyi düşünmedim değil. Ancak bazı yazarların “Tatil nedeniyle bir süre yazılarıma ara verdim” gibi sözlerin günümüzde pek inandırıcı olmadığını düşünerek bu tür sözlere tevessül etmeden yazımı yazmayı kararlaştırdım. Ancak bu gibi hallerde yazmayanları eleştiriyor da değilim. Sadece yazmama gerekçesinin bir mecburiyetten çok keyfi veya isteğe bağlı bir durum olarak bildirmesi daha uygun olurdu. Mesela “Tatildeyim dinleniyorum” gibi sözler daha gerçekçi bir ifadede olurdu.
Tabii gittiğimiz yer Karadeniz’e çok benzemiyor. Bu yüzden ilk iki gün mekana alışmaya çalışıyorsunuz. Daha sonra yakından uzağa doğru mekanları tanımakla geçiyor günleriniz. Yani acemilik bu gibi hallerde de bırakmıyor peşimizi.
Gerçekten yazılacak çok şey var. Biz sadece girişini yaptık. Zamanla teferruata girilip gördüklerimizi, duyduklarımızı not alıp kayda geçmeyi planlıyoruz.
Her seyahat ardında onlarca hatıra bırakıyor. Sonra geldiğiniz yere dönüyorsunuz tekrar. Sanki bir şey yokmuş da hayatınıza devam ediyor gibi görünse de her şey; öyle olmuyor işte. Hafızanızda birçok şey canlanıyor zamanla. Bu birçok şey hayatınızın akışında bazı değişmelere sebep olabiliyor. Az da olsa yeni şeyler öğreniyorsunuz.
Bulunduğunuz yerin coğrafi yapısı ve iklimi değişik olabiliyor belki ama insanlarının “Temel Özellikleri”nin aynı olduğunu görüyorsunuz. Az da olsa yeni dostlar ediniyorsunuz. Dönerken onları hatırlıyor içiniz burkuluyor. Tekrar görüşmeyi temenni ediyorsunuz. Aslında tekrar görüşemeyeceğinizi biliyorsunuz. Zaman içinde bazı haberler alıyorsunuz ve üzülüyorsunuz.
Seyahat böyle bir şey bazen.
Yani:
Her kavuşmanın bir ayrılık hikayesi oluyor…
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.