Yayınlanma Tarihi: 7 Temmuz 2017 — okunma
“Ev yemeklerini özledim” cümlesini duymayanınız olmamıştır. Her ne kadar şehir lokantalarında çok leziz yiyeceklerle tanımışsınızdır. Hatta bazıları bir yönüyle öne çıkmıştır. Kuru fasulyeci Ahmet, pilavcı Ali, çorbacı Zühtü, dönerci bilmem kim diye ün yapmış ustalar vardır.
Hatta falan yerin kebabı, filan yerin köftesi, şuranın mantısı vb.
İster usta ismi ister yer adı olsun ticari olan bu müesseslerde yapılan yiyeceklerin bazen sağlığa zararlı olup olmadığı, bazen yapılışında temizliğe riayet edilip edilmemesine varana kadar tartışılır ama bir şekilde oralara uğrarız.
Ev yemekleri ise ticari kaygı taşınmadığından mıdır nedir kendine has bir lezzete sahiptir. Siz bir ev yemeğini yerken farkı anlarsınız. Kendine has bir kokusu ve tadı vardır. Ne hikmetse o tadı en lüks lokantalarda bulamazsınız.
Lafı fazla uzatmadan bu konuya nereden geldiğimi yazayım. Ünye’ye göre Samsun tarafında ikamet ettiğimden her Ünye’ye gelirken yol üzerinde bulunan tabelalara gözüm ilişirdi. Muhtelif işyerleri vardı. Günlerden bir gün “Aynur’ca Lezzetler” diye bir tabelaya rastladım. Doğrusu merak etmedim de değil. Ancak her zaman yanından geçtiğim bu yerin nasıl bir yer olduğunu, neler yaptığını, nasıl yaptığını, kimlerin geldiğini de merak sınırımın dahilindeydi.
Kültürel özelliklerin tanınması, bir yer için önemlidir. Baklava değince aklınıza neresi geldiğini biliyorum. Köfteler hangi yerleşim merkezlerinin adını taşır herkesçe bilinir. Bu açıdan bu tür yerleri inceleme ve araştırma açısından da uğramanın uygun olacağını düşündüm ve “Aynur’ca Lezzetler” denilen yere ailecek gittik. Yani toplamda altı kişiydik. Müessese sahibi Aynur Tandoğdu Hanımefendi de bize eşlik etti.
Uzun zaman sofrada kaldık. Aynur hanım bütün maharetini konuşturmuş ve yaklaşık sekiz çeşit yiyecek türünü sofraya yerleştirmişti. Zaten karnımızdan önce gözümüz doydu. Sakın gözün doymasının ne önemi var demeyin. Biliyoruz ki bu dünyada karnı doysa gözü doymayan milyonlarca insan var. Göz doyurmak kolay mı efendim.
Biz hem sohbet edip hem de hangisinden başlayacağımıza karar vermeye çalışırken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Aslına bakarsanız şahsen ben hangisinin daha lezzetli olduğuna dair bir karara varamadım. Kısa bikarar oldum.
Ömründe mantı sevmeyen ama yemek seçmediğim için mecburiyetten yiyen ben, mantının lezzetine bayıldım desem abartılı olur. Çünkü sofradan bayılmadan kalkmanın bir yolunu buldum.
Baharat türleri, terbiye malzemeleri, çaylar ve kahveler bu sayıya dahil değil değildi. Sohbet mi? Onun lezzetini bulacak bir şey daha bulunduğunu sanmıyorum.
Yaklaşık iki saati aşan bu yemek sonunda şu karar vardım ki, siz siz olun bilmediğiniz şeyler hakkında ön yargıda bulunmayın. Kalitenin, lezzetin, sevginin ve samimiyetin nerede olduğu belli olmuyor.
Eğer bir yolunuz düşerse Ünye’nin samsun çıkışında yani Çömlekçi mahallesini çok geçtikten sonra solunuzda kalacak olan “Aynur’ca” tabelasına dikkat edin. Pişman olacağınız sanmıyorum. Haa! Giderseniz gördüğünüz güzellikten dolayı teşekkür etmenize de gerek yok. Madem memnun kaldınız o da bize yeter.
Bizi elinden gelenden fazlasıyla ağırlayan Aynur Tandoğdu Hanımefendiye teşekkür ederim. Bu arada unutmadan yazayım tatlı da çok güzeldi.
Elinize sağlık efendim.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.