Yayınlanma Tarihi: 29 Ocak 2016 — okunma
İnsanoğlu muamma bir varlık. Kimin ne zaman ne yapacağı, ne diyeceği ve hangi özelliğe sahip olduğu belli olmuyor.
Şimdi yazacağım iki hatıranın biri Samsun’da diğeri ise Antalya’da geçmiştir. İkisinin ortak yanı dolmuşta geçmesidir.
Hatıralarımıza geçmeden önce konuyla ilgili birkaç satır yazmanın lüzumlu olduğunu düşündüm.
Malum en çok şikayet ettiğimiz konuların başında okumayan bir toplum olduğumuza kendimizi inandırmış olmamızdır. Elbette bunda bir gerçeklik payı vardır. Yeterince okuyor muyuz sorusuna gönül rahatlığı içinde “evet” dememiz mümkün değildir.
Birçok şeye mazeret ürettiğimiz gibi neden okumuyoruz sorusuna da kendimizce mazeretimiz var. Bunların başında vakit bulamama mazeretidir ki konuyu izaha giriştikten sonra söylenecek çok şey buluruz. Sonunda değil kitap okuyamadığı normal ilerini yerine getirdiği için tebrik bile ederiz.
Neyse gelelim konumuza, yani hatıralara.
Önce Samsun’da geçen hadiseyi anlatayım. Bir gün bir dolmuşta gider iken şoför bey bize bir güzergah ismi söyleyerek “Oradan geçecek olan var mı?” diye sordu. Dolmuşta bulunanlar bahsi geçen yerden geçmeyeceklerini söyledi. Bunun üzerine şoförümüz tek yönlü yola ters istikametten girer. Girer girmesine de tam yolun sonunda karşıdan bir taşıt gelir. Yani yol onunundur.
Doğru yönden gelen taşıt olduğu yerde durursa 20 saniye içinde her şey yoluna girecektir. Ancak doğru istikametten gelen şoför haklı olmanın da verdiği güçle durmadı ve yoluna girdi. Bizim şoför de yanlış yapmanın mahcubiyeti içinde geri geri gelmeye başladı. Her şey 20 saniyede hallolacakken 10 dakikadan fazla zaman kaybettik. Neyse haklı olan şoför 20 saniye beklemeyip 10 dakikadan fazla zaman bekleyerek sağ salim diğer tarafa ulaştı.
Bizim şoför aynı riski göze alamadı ve aslında gitmesi gereken istikamette yola koyuldu. Bu arada bize okuduğu bir kitabı anlattı. Anlattığına göre bir adamın arabası yolun en işlek yerinde bozulmuş orada bulunan herkes “Burada durulur mu?” diye sözlü tacizde bulunmuşlar. Anlatan kişi burada duruyor ve “ Hiç kimse adamın derdini sormamış” diyor.
Ben 35 yıl öğretmenlik hayatımda kitap okumanın önemi üzerinde çene çalarken, bir dolmuş şoföründen bir kitap özeti dinlemek çok dikkatimi çekmiştir.
Diğer hatıra ise Antalya’da geçmiştir. Yolu Konyaaltı istikametinden geçen bir dolmuşa bindim. Yanımda misafir olduğum meslektaşım vardı. İki öğretmen eğitime ve basına dair konuşma yaparak giderken şoför bize hitaben Ne iş yapıyorsunuz?” diye sordu. Biz de eğitimci olduğumuzu, birimiz ayrıca beste yaptığımızı, diğerimizin yerel gazetelerde yazılar yazdığımızı söyledik. Sonra devlette önemli makamlara gelmiş olan öğrencilerimizi ziyarete gittiğimizi de belirttik.
Şoför bir ara gözünü yoldan ayırıp bize “Böyle önemli kişilerle yolculuk yaptığından memnun olduğunu” söyledi. Doğrusu şaşırdık. Bir şoförün ilimden, eğitimden, kültür ve sanattan bahseden biriyle tanışmış olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirmesi bizi de memnun etti.
İki arkadaş ineceğimiz durakta indik. İkimiz de ilk defa böyle biriyle karşılaştığımızı söyledik birbirimize.
Bu hadiseden sonra başta yazdığım ve Samsun’da geçen olaydan sonra kendi kendime düşündüm. Belki biz öğrencilerimize bazı şeylerin değerini anlatmakta güçlük çekiyoruz ama hayat mektebinde okuyan bu şahısların arifane dikkatleri karşısında hayran olmak elde değil.
Bundan dolayı yazımızın adını da Antalya-Samsun kitap hattı koyduk. Darısı kitapların öneminden bahsedenlerin başına…
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.