Yayınlanma Tarihi: 14 Ekim 2016 — okunma
Bir görüş olarak “Kitap okumak gereksizdir” diyecek olsam sureti haktan görünmek için önce kitap okumayanlar itiraz eder.
Kime sorsan kitap okumanın faydasından dem vuracaktır. Hatta okumayanlar bile.
İlkokulu bitireli yarım asrı geçti hala çocuklara ve “büyüklere” nasıl okuturuzun hesabı içindeyiz. Niye diye soracak olursak, hiç kitap okumamış olan bile kitabın nimetlerini saya saya bitiremeyecektir. Çünkü “okumak” üzerine “konuşmak” hem kolay hem de sükseli bir iş.
…
Çok eskilerden kütüphane önünde fotoğraf çektirmek bir ayrıcalıktı. O evde bir kütüphanenin olduğunu gösteriyordu. Muhtemel birçoğu da okunuyordu. Zamanla gazeteler bilmem kaç kupuna filanca ansiklopedisi vermeye başlayınca kütüphanenin formatı değişmeye başladı ve kitap yerine ansiklopediler aldı rafları.
Radyonun imtiyazlı günlerinde kitap mühim bir arkadaştı.
Zaman ilerledi ve artık fotoğraflar televizyonların önünde çektirilmeye başlandı. Özellikle iş yerlerinde çekilen fotoğraflarda arka planda görünen bir televizyon mutlaka vardı. Televizyon radyoyu tahtından indirince okuma yerine “seyretme” daha cazip geldi. Artık “Radyo Tiyatro”suna ihtiyaç yoktu. Çünkü denizin rengi hayal edilmiyor, ekrandaki gibi sanılıyordu. Artık hayallere de müdahale edilmişti.
…
Aradan zaman geçti ve kitap okuma veya okumam tartışması başladı. Televizyonun okumanın önünde engel olarak görenler epey fazlaydı. Televizyon kolay bir öğrenme yolu olarak algılandı. Satır satır metinlerin okunmasından ekranda yayın akışını takip etmek daha kolaydı.
Zaman ilerliyor kanallar çoğalıyordu. Bu hususta da vatandaşın tercihi fazlaydı. Günümüzde binlerce kanalı seyretme imkanı var. Bu durumda zahmetli bir iş olan kitap okumayı kim tercih ederdi ki?
Bu arada sayıları çok az da “kitap kurtları” yok değildi. onlar okuyor, ömürleriyle birlikte sayfaları da deviriyorlardı.
Bu arada okuma yazma nutukları hala devam ediyordu. Öğretmenler bile öğrencilerinin okumamalarından yakınıyordu. Maalesef okuyan öğretmen veya yüksek tahsilli sayısı az değildi.
Bazı anne ve babalar çocuklarının kitap okumamalarından yakınıyor; öğretmenler ise bunu ailecek okuma saatleriyle aşılabileceğiniz söylüyor, veli ise eve yorgun geldiğini bildiriyordu. Kendi yapmadığı işi çocuğundan istiyordu. Bu arada televizyon seyrederken yorgunluğu aklına gelmiyordu.
Derken…
Telefonlar “cep”e girdi.
Önce “SMS” denilen “Çok gizli” haberleşme yöntemi “okumayı” değil belki ama “yazmaya” katkı verir gibi oldu. Bu süre fazla uzun sürmedi. Çünkü…
Çünkü “internet” denilen kaynağının ne olduğu bilinmeyen esrarengiz dünya giriverdi hayatımıza. Ne radyo, ne televizyon, ne SMS hiç işe yaramadı. Facebook, whattsaap, instagram gibi bilinmez dünyaşar açıldı vatandaşın daha çok gençlerin önüne. Artık okumalar kısa metinler halinde cep telefonlarından oluyor.
Ne garip hala okuma ve yazmanın öneminden bahsediyoruz.
Kimler mi bahsediyor? Okuyanlar değil bir kere. Çünkü onlar durmadan okuyor.
Kim bahsediyor öyleyse okumanın hakkında?
Hiç kitap okumayanlar tabii.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.