Yayınlanma Tarihi: 11 Şubat 2023 — okunma
Ülkemiz muhtelif zamanlarda mühim badireler atlatır. Çünkü hamurunda zor zamanlarda birlik olma hususiyeti vardır. Zaten onu dünya coğrafyasında bir adım öne çıkaran tarafı da budur.
Felaketler her ülkenin başına gelebilir. Dünyada yanardağ patlamaları, tusunemi, yangın, terör ve buna benzer olumsuzluklar yaşanır. Terörü saymazsak diğerleri tabiî afetler sınıfından olup ne zaman karşılaşacağımızı bilemeyiz.
Malum ocak ayının ilk haftası bitmeden bir deprem haberi ile uyandık. Zaten ülkemiz sel, deprem gibi felaketlerle çok karşılaşan bir ülke. Burada bilirkişi rolüne soyunup depremlerin meydana gelmesini, nasıl korunmamız gerektiğini, hasarın nasıl azaltılacağını, can kaybının en aza indirilmesi hususunda ahkâm kesecek değilim. Zaten bu konularda “uzman” çok. Ben farklı bir konu üzerinde durmak istiyorum.
Son deprem on vilayette olsa da bir şekliyle ülkenin tamamını ilgilendiren yıkıcı bir tabiî afettir. Ne kadar insanımızın hayatını kaybettiğini ancak enkazın kaldırılmasıyla ortaya çıkacak. Görünen o ki senelerce sürecek bir acının daha başındayız.
Ülke bu felaketin ardından neredeyse teyakkuza geçti. Kumbarasında biriktirdiği parayı bile verecek kadar iyi niyetli insanların yaşadığı bir ülke burası. Herkes elinden ne geliyorsa yapmaya çalışıyor. Bütün buralar yaraların sarılması için bir nebze acıların daha da artmasını önlüyor. Ancak, gelelim bu işin diğer tarafına.
Felaketin başlamasıyla elektrikler kesildi, yollar kapandı, insanlar kendilerini sokaklara attılar. İlk anlarda neyi nasıl yapacaklarını bilemiyorlardı. Çünkü felaket sahası büyük, nüfus fazla ve her hane enkazının başına yerleştirilecek elaman sayı kısıtlıydı. Durum vahimdi yani. Yapılacak işin ne biliniyorsa o yapılmalıydı ve öyle de oldu.
Herkes kendi bilgisi, ilgisi, maddi durumu, imtiyazı, kariyeri ve salahiyeti kadar yardıma koştu. Ancak fırsatçılar hemen hortlayıverdi.
Enkaz altından değerli eşya arayanlar, bakkal ve işyerleri yağmalayanlar, çocuk kaçırmaya teşebbüs edenler bir anda arzı endam eyledi.
Bazı vatandaşlar deprem yerine yardım için; battaniye, çocuk bezi ve benzeri şeyleri almaya kalkınca bu malların fiyatları birden üç katına yükseldi. Nasıl olsa alacak, o almazsa başkası alıp yollayacak diyen satıcılar fahiş fiyatlara mal satar oldu.
Vefat etmiş kazazede kadınların kollarından bilezik, parmaklarından yüzük almak isteyen de aynı ülke insanıydı.
Şimdiiii…
Nasıl oluyor da aynı ülkede doğmuş sözde aynı kanı taşıyan iki insandan biri ahlaki ve insani değerlerle mücehhez iken diğeri ahlaktan mahrum kalmış. Bu iki insan da aynı ülkede doğup, aynı ülkede okuyup, aynı ülkede yaşarken böyle zor durumda olan insanlardan faydalanmaya kalkanlar var?
Asıl soru bu.
Ülke her türlü felaketle başa çıkacak kadar büyük. Maalesef ahlak felaketine karşı hala hazır değil. Ülke şu an depremden çok ahlak mahrumları ile de mücadele ediyor. Biyoloji ilmine göre bu ahlaksızlar da insan ve soyları var. Soyu olmayan canlı olmaz. Olsa olsa atalarımızın “Nesebi gayrisahih” dedikleri türden olmalı ki ne demek olduğunu lügatlerden bulunuz artık. Çünkü en kibar bu kadar yazılabiliyor.
Ülkemizin başı sağ olsun. Allah bir daha böyle acı yaşatmasın.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.