Yayınlanma Tarihi: 5 Şubat 2021 — okunma
Puçuklu sokaktayız. Mihmandarımla birlikte tarihe yolculuk yaptıktan sonra oradan ayrılma zamanı gelmişti.
Nelere şahit olmadık ki o sokakta. Yıkık dökük evler, kırık camlar, çökmüş damlar, üç ayrı devre ait ilaveler, evini terk etmemiş vatandaşlar…
Yürümekten çok yalnızlıktan aşınmış yollar…
O yollar belki bizleri görünce sevinmiştir kim bilir. Hala işe yarıyorum diye.
Yıllarca üzerinde yüründükçe sertleşmiş bir toprak yol. Hani o beton soğukluğunda olmayan. Çocukların üzerinde misket, körebe seksek oynadığı, hepsinin de güvende olduğu nadiren geçen arabayı diğerlerine haber vermek için “Araba geliyor” diye bağırdıkları yol. İşte o yolda yürüyoruz.
Ev sahibi olma hasebiyle beni sokak soka, cadde cadde gezdiren Metin Karslı hoca bir yere gelince durdu. Bana merdivenleri göstererek “Buradan ineceğiz” dedi. Dik ve çok basamaklı bir merdivendi. Sahile inecektik.
Adımlarımızı dikkatlice atıyorduk. Merdivenler yosun tutmuştu. Uzun zamandır üzerinde yürünmemiş gibiydi. Bir ara soluklanmak için durduk. Metin Hoca “Yeni evleri gördüğün yer eskiden deniz kenarıydı” dedi. İşte o zaman anladım yosunların sebebini. Merdivenlerin yarısından sorası kullanılmıyordu artık. Zamanında deniz kenarına inilen yerde yeni evler vardı. Denizden alınmış yerlere yapılmıştı yeni evler.
Sanki deniz oradakilere şehrin büyümesi için müsaade etmişti çekilerek. Ancak eski güzelliği ile birlikte çekilmişti o da.
Yeni binaların yapıldığı yer sahile çok yakındı ve kullanıldığı için merdivenler temizdi. Ancak yeni merdivenler beton yapılıydı. Eski merdivenler daha taş görümlü yapısı vardı. Ayrıca eski merdivenler biraz eğikti. O kadar insanın üzerinden geçmesi onu da etkilemişti. Belki de terk edildiğinden boynu büküktü ne dersiniz?
Ben bir eskiden yapılan yerlere bakıyor, hem de önüme bakıyordum. Sanki üç-beş dakika içinde yılları alan bir zaman dilimi içindeydik. Yani zaman içinde bir yolculuk gibiydi yürüyüşümüz.
Ve sahil göründü.
Sahili denizden ayıran karayolu üzerinde taşıtlar gelip gidiyordu. Yüz metre yükseklikteki sükûnet yerini bir karmaşanın, bir gürültünün içine bırakmıştı yerini.
Karayolunu geçip bir çay ocağında oturduk. Tarihi Tirebolu kalesi yanımızdaydı. Önünde muhtelif dönemlere ait savaş topları vardı.
Bir kaleye baktım, bir geldiğim sokağı düşündüm. Önümdeki çayın dumanları haleler biçiminde kıvrılıp buharlaşıyordu ben düşünürken. Tarihi kale, tarihi sokak… Arasında modern çağın keşmekeşi…
Artık yeni zamanın telaşlı insanlarını görüyorduk. Yüzleri durgun. Herkes bir yere yetişme telaşında. Çay ocağında oturanlar bile kalkmak için can atar gibi. Çayın o sihirli kuvveti bile bir yerde uzun süre tutamıyor insanları.
Biz de biraz oturuyoruz. Ben dışımdan dilimle konuşurken, içime de gönlümle konuşuyordum. Ve zaman geçiyordu. Tıpkı şu an yaşamayanların zamanlarının da geçtiği gibi…